Güncelleme Tarihi:
Özkan ARSLAN/ANKARA, (DHA) HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, hakkında hazırlanan 7 ayrı fezlekenin birleştirilmesiyle, 'Terör örgütü yöneticiliği', 'Terör örgütü propagandası yapmak', 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet', 'Halkı kin ve düşmanlığa tahrik' ve 'Suç işlemeye tahrik' suçlarından yargılandığı davanın duruşmasında savunma yaptı.
Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesindeki duruşma salonunda görülen davaya, tutuklu sanık Figen Yüksekdağ ve çok sayıda avukatı katıldı.
'BU İDDİALARIN KABUL EDİLEBİLİR, AKIL ALABİLİR BİR TARAFI YOK'
Yüksekdağ, hakkında hazırlanan 4 ayrı fezlekenin daha bu davayla birleştirilmesini talep ettiklerini belirterek, iddianamelerde kendisine yöneltilen suçlamalar hakkında konuşacağını söyledi. Mahkeme Başkanı, Yüksekdağ'a, "Terör örgütü ve onun yan kuruluşları PYD, YPJ üyeliği suçlamaları var. Bunlarla ilgili yaptığınız konuşmalar, İzmir iddianamesinde terör örgütü propagandası yaptığınız iddiası var. Bunlarla ilgili beyanlarınızı söyler misiniz?" dedi.
Bu soru üzerine Yüksekdağ, "İddianamenin içeriği o kadar içler acısı ki bu konuşmalardan dolayı silahlı terör örgütü üyeliği, hatta iddianamede zorlayarak terör örgütü yöneticiliği noktasına da getirilmiş suçlamalar. Biz siyasetçiyiz, siyaset yapanlar konuşur. Sen beğensen de beğenmesen de söz söyler, eleştirir, sert eleştirir. Bu onun görevidir. Bu davalar normal davalar değil. Siyasi komplo davaları. Siyasi komplo bu işin içinde olmasa bir siyasetçi yaptığı konuşmadan dolayı yargılanır mı? Bir konuşmayla terör örgütü ile organik bağım ispatlanıyor. Bu kadar akla zarar bir şey olabilir mi? Buna inanan birileri varsa, bu iddianameyi hazırlayan savcı buna inanarak yazdıysa gerçekten insanlık adına üzülürüm. Bu iddiaların kabul edilebilir, akıl alabilir bir tarafı yok. Siz iddianamenin içinde olan şeyleri soruyorsunuz. Ben size olmayan şeyleri söyleyeyim. Bu iddianamede olmayan şey benim yasamanın TBMM'nin bir bileşeni olduğum. Olmayan şey üyesi olduğum partinin programı, görüşleri, fikirleri. Bu zamana kadar yürüttüğü mücadele. Bu yoktur. Ama koymuşlar PKK'nın, KCK'nın başka bir örgütün sayfalar dolusu bilgisini. Bana bir örgüt yaratmışlar. Ben bütün bunları insanın aklına hakaret sayıyorum. Benim ait olduğum bir tane yasama örgütü var o da TBMM'dir" dedi.
"O SÖZLER SİZİN Mİ?"
Araya giren mahkeme başkanı, "O sözler sizin mi? diye sordu. Yüksekdağ, "Tabi ki benim. Basın ve kamuoyunda yer almış konuşmalarımda yer alan sözler bunlar" diye karşılık verdi. Mahkeme Başkanı, "Şu sözler var ya; 'Bugün Cizre'de Silopi'de, Dargeçit'te, Lice'de olanlar, kendi kendimizi yönetecek kadar olgunuz diyen halkın iradesiyle, yüzyıllar boyu verilen insani değerlerin, mücadelenin bayrağının dalgalandırılmasıdır. Yani orada bir silahlı eylem vardı. Bu herkesin malumu PKK tarafından yapılan bir eylemdi. Bu söz bu eylemi destekleyen mahiyette bir söz mü?" diye sordu. Yüksekdağ bu soruyu, "Bu kadar basit değil işte. İddianameyi hazırlayan savcıda böyle söylüyor. O saydığınız yerlerde yüzlerce sivil öldü. Orada sadece silahla çatışan insanlar yoktu. Siyasi iktidarın örtmeye çalıştığı işte bu. Orada neler vardı biliyor musunuz?" diye yanıtladı. Tekrar araya giren Mahkeme Başkanı, "Orada silahlı mücadeleyi yapan kimlerdi. Hendekleri kazanlar kimdi?" diye sordu. Yüksekdağ, "Silahlı mücadeleyi yapanlar, çatışmayı başlatan YPS milisleri. Bunu tüm kamuoyu biliyor. Sizler de biliyorsunuz" cevabını verdi.
TARTIŞMA ÇIKTI, YÜKSEKDAĞ SESİNİ YÜKSELTTİ
Başkanın tekrar, "Hendekleri kazanlar kimlerdi?" sorusuna sinirlenen ve yüksek sesle, "Eee onlar" diye karşılık veren Yüksekdağ, "Siz benim sözümü kesmeyin. Ben baştan sona anlatayım. Siz şu an kanaat açıklıyorsunuz. Beni daha yargılamadan kararınızı açıklıyorsunuz" diye tepki gösterdi.
Mahkeme Başkanı, "İddianameyle ilgili soru sordum sadece. Benim buna hakkım var" diye cevap verdi. Yüksedağ ise "Bana soru sormuyorsunuz. Benim hakkımda kararınızı verdiyseniz bu yargılamayı yapmayın. Kendinize de bana da hakaret etmeyin. Ben size bir olgudan bahsediyorum, bir gerçekten bahsediyorum. Neden duymak istemiyorsunuz? Ben orda öldürülen 7 yaşındaki çocuktan bahsediyorum. Çırılçıplak soyularak günlerce teşhir edilen kadından bahsediyorum. Orada yurdunu evini terk etmemek için o mahallelerde, o evlerde yaşayan insanlardan bahsediyorum. Bunu bir silahlı terör örgütü algısı olarak algılayan sizlersiniz. Bu iddianameyi hazırlayan savcı aynı zamanda" dedi.
Tartışmaya Yüksekdağ'ın avukatlarının da katılmasıyla kısa süreli gerginlik yaşandı.
"BEN BU ÜLKEDENİM, UZAYDAN MI GELDİM?"
Tartışmanın ardından savunmasına devam eden Yüksekdağ, "Siyasi iktidara anlatmakta zorluk çektiğimiz gerçekleri size anlatmakta da zorluk çekiyoruz" diyerek şöyle devam etti:
"'Teröre karşı silahlı mücadele yürütülüyordu. Silahlı kuvvetlerde gitti teröristleri temizledi' iktidarın söylemi bu. Ve başka kimse bir şey söylemesin isteniyor. Bu kadar basit mi? Asla bu kadar basit değil. Bir felaket yaşandı. Cizre'de, Sur'da, Nusaybin'de bir trajedi yaşandı. Bunları daha konuşamadık. Konuşmamız yasaklandı çünkü. Söylediğimiz her bir söz için dava açılıyor. Bu insanların sözleri söylenmeyecek mi? Biz o insanların mahallesine, yurduna, evine bağlılığına bir saygı ifadesi göstermeyecek miyiz. Ben bu ülkedenim, uzaydan mı geldim. Ben Van milletvekiliyim, o bölgenin vekiliyim. O insanların acısına, çektiği işkenceye bir ses olamayacaksam canı cehenneme bütün koltukların da bütün iktidarın da. Beni assalar dahi söylediğim o sözlerden dolayı kimse bana hesap soramaz. Ben daha önceki duruşmada da söyledim. Ben halkıma, insanlığa hesap veririm. Siyasi iktidarlar da heyetler de fanidir. Bizim bu sözlerimizi tarih yazacak. Ben tarihin işiteceği şekilde konuşmaktan sorumluyum. Tarih beni duyacak. Birinin ne duyduğu ne anladığı kimse kusura bakmasın umurumda değil. Beni en fazlasında müebbet yatırırsınız ya da asarsınız. Ama ben tarihe karşı suç işlemem."
Her söz söylediklerinde 'Oradaki hendekleri kim kazdı. Oradaki çatışanlar kimdi?' şeklinde sorulara muhatap kaldıklarını belirten Yüksekdağ, "Ama biz çatışmaları durdurmak için söylediğimiz sözlerden de yargılanıyoruz" ifadelerini kullandı.
"BM KOMİSYONU ÜYELERİ HAKKINDA DA MI YAKALAMA KARARI ÇIKARILACAK"
Yarın bir gün siyasi iktidar BM aleyhine dava mı açacak diye soran Yüksekdağ, "Orada en küçüğü 3.5 en büyüğü 80 yaşında insanlar öldürüldü. Bunlarla ilgili tek söz söyleyemeyecek miyiz? Yarın bir gün siz ne yapacaksınız? Siyasi iktidar ne yapacak? BM'ye dava mı açacaksınız? BM çünkü bu katliamlarla ilgili rapor hazırladı ve komisyon kurdu. Yarın bir gün sorgulama, yargılama süreci başlayacak. Ne yapacak yargı ve siyasi iktidar. ABD'de Zarrap davasını sürdüren savcılarla ilgili yakalama kararı çıkartılıyor. Yani evlere şenlik, gülemiyor bile insan. Ne olacak BM komisyonu üyeleri hakkında damı yakalama kararı çıkarılacak. Siyasi iktidar orayı da mı düşman ilan edecek. Tuğla gibi rapor hazırlamışlar. Bizim hoşumuza mı gidiyor sanıyorsunuz? Bizim konuşamadığımız şeylerin BM salonlarında konuşulması. Bu ülkede yargılanmayan suçluların, ahlaksızların ABD'de yargılanması hoşumuza mı gidiyor? Ama Türkiye bu noktaya sürükleniyor. Figen Yüksekdağ'ı hapsetseniz de öldürseniz de bu gerçekler konuşulacak. Yaptığım konuşmalar tastamam bunlarla ilgilidir. Buradan bir terör örgütü bağlantısı çıkarmak, propaganda ile suçlanmak akla ziyan şeylerdir ve kasıtlıdır" dedi.
6-7 EKİM OLAYLARI
6-7 Ekim olayları ile ilgili suçlanmalarını da değerlendiren Yüksekdağ, "Yaptığımız çağrı Türkiye'nin çok açık bir biçimde karşı karşıya kaldığı felaketi durdurma çağrısıdır. Bizim yaptığımız o çağrıyla Türkiye çok büyük bir felaketten kurtulmuştur. Eğer 6-7 Ekim sürecinde demokratik kamuoyunun, Kobani'de IŞİD'e karşı verilmiş mücadelenin destekleme ve dayanışma tavrı olmasaydı IŞİD şu an sadece sınır komşumuz değil, Ankara'da kapı komşumuz olacaktı. O süreç içerisinde IŞİD vahşetine karşı verilen mücadelenin desteklenmesine çağrı kadar meşru ve demokratik bir şey olamaz" dedi.
Yüksekdağ, yaptıkları çağrının değil o süreçte yapılan "Kobani düştü düşecek" açıklamalarının toplumda infiale neden olduğunu ileri sürerek, Yasin Börü ve arkadaşlarının öldürülmesinin karanlık eller tarafından tezgahlandığını ve olayların yeterince aydınlatılamadığını ileri sürdü.
"İKTİDAR YARGILANMAKTAN KORKUYOR"
O dönemde ölümlerin durdurulması için kendi üstlendikleri sorumlulukları siyasi iktidarın üstlenmediğini söyleyen Yüksekdağ, tüm yaşananların siyasi iktidarın kendi iktidarını sağlamlaştırmak için yaptığı komploların bir sonucu olduğunu iddia etti. İktidarın bu olaylardan dolayı yargılanmaktan korktuğunu söyleyen Yüksekdağ, "Korkuyor ve bizi yargılatıyor. O zaman ben de şunu iddia ediyorum; çözüm sürecinin sonlandırılması için kullanılan 6-7 Ekim olayları ve diğer yaşanan ölümler FETÖ'cü darbeyi yapılanla birlikte düzenlenen bir provokasyon sürecidir. Bizim çağrımızla hiç bir alakası yoktur" ifadelerini kullandı.
Yüksekdağ, iddia edilen diğer konularda da esas hakkında savunmasını yaparken detaylı savunma yapacağını belirterek savunmasını tamamladı.
DURUŞMA 20 ŞUBAT 2018'E ERTELENDİ
Yüksekdağ'ın ardından avukatların savunma yaptı. Daha sonra ara kararanını açıklayan mahkeme Yüksekdağ'ın tutukluluk halinin devamına karar vererek, duruşmaya 20 Şubat 2018 tarihine erteledi. Kararda ayrıcı bundan sonraki duruşmalara da yabancı gözlemci ve basın mensuplarının alınmayacağı belirtildi.