Fazıl’ın yerinde olsam ‘yavşaklık’ demezdim

Güncelleme Tarihi:

Fazıl’ın yerinde olsam ‘yavşaklık’ demezdim
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 16, 2011 00:00

“Ağaçlar Çiçekteydi” isimli son kitabıyla yakın tarihin siyasal olaylarına ışık tutan yazar Ahmet Say, darbe döneminin katı gerçekliğini de gün yüzüne çıkardı.

Haberin Devamı

AHMET Say’ın, Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Deniz Gezmiş, Mihri Belli, Fikret Otyam gibi isimlerle anılarına yer verdiği “Ağaçlar Çiçekteydi” adlı anı-biyografi kitabı raflardaki yerini aldı.  Kitabında anılarınn yanı sıra oğlu ünlü piyanist Fazıl Say’ı da anlatan Ahmet Say, Ankara Hürriyet’in sorularını yanıtladı:
Almanya’dan Bingöl’e uzanan zorlu bir yolculuğunuz var. Bu dönemde neler yaşadınız?
-Liseyi bitirdikten sonra Almanya’da eğitim gördüm, akademisyen olmak istedim. Türkiye’ye dönünce okul denkliği kabul edilmediği için Almanca öğretmeni oldum ve Bingöl’e gittim. 1960 yılında bir dağ köyünde üç yıl kaldım. Bu durum Albert Schweitzer’in Afrika’nın göbeğine düşmesi gibiydi. Bingöl o yıllarda hala neolitik çağı yaşıyordu. Para yoktu. Alışveriş takas yoluyla yapılıyordu. Daha sonra Bingöl valisinin çağrısıyla Erzincan’a gittim. Burada halk eğitim uzmanı olarak görev yaptım. Erzincan’da köylerde olağanüstü motifler varken Isparta halılarını taklit ediyorlardı. Toptancılar da o halıları Isparta halısı diye satıyordu. O dönemin valisine ‘buraya bir halı atölyesi kuralım’ dedim. Toptancılar bana düşman oldu. Halk eğitim merkezini kurşunladılar. Bu nedenle de Erzincan’dan ayrılmak zorunda kaldım. Edebiyat tarihinde serüvenci yazarlar ve militan yazarlar vardır. Ben biraz militan yazar olmak istedim. Serüven de yazara inanılmaz bir doyum yaşatır.
Fazıl 2 yaşındayken hapse girmişti
Erzincan’ın ardından da Ankara’ya geldiniz. Fazıl Say’ın doğduğu, sizin de kısa süreli de olsa cezaevine girdiğiniz yıllar. O yılları sizden dinleyebilir miyiz?
-Ankara’ya geldikten bir süre sonra Türk Solu dergisinin yazıişleri müdürlüğünü daha sonra da derginin sahipliğini üstlendim. 12 Mart darbesinde dört kez gözaltına alındım ve toplam 17 ay cezaevinde kaldım. O yıllar çok zordu. Korku vardı herkeste. Fazıl o yıllarda henüz 2 yaşındaydı. Haftada ya da ayda bir görüş olur, sadece o zamanlarda sevdiklerimizi görebilirdik. Annesi bir gün Fazıl’ı görüşe getirdi. İki tel örgü ve arasında epeyce bir boşluk vardı. Ben Fazıl’ı kucağıma almak istedim. Tel örgülerin arasında dolaşan asker bana acıdı ve Fazıl’ı tel örgülerin arasından geçirerek kucağıma verdi. Hayatımın en güzel anlarından biriydi.
İlk piyano ilk serüven
Cezaevi günleriniz nasıl geçti?
-Cezaevinde kalmak beni eğitti. Davalarda hüküm almadığım halde dava sarktığı için beni Ulucanlar’a attılar. Gorki’nin bir kitabının adı ‘Benim Üniversitem’dir. Cezaevi de benim için gerçekten bir üniversite oldu. Orada 5-6 ay kaldım. Mahkumların ‘Kocakurt’ diye seslendikleri bir dolandırıcının anlattığı hikayeden hareketle bir roman yazdım. Roman yarışmasına gönderdim ve kazandım. Oradan kazandığım parayla Fazıl’ın ilk piyanosunu aldım.
Fazıl Say piyanoya nasıl başladı?
-Obua sanatçıcı arkadaşım Ali Kemal Kaya, henüz 2,5 yaşındaki Fazıl’ın armonika çaldığını görünce Mithat Fenmen’e haber verdi. Fenmen Fazıl’ın boyu yetişsin diye piyanonun koltuğuna iki minder koyardı. Başlarda sadece beş dakikalık dersler yapabiliyorlardı. Fazıl 10 yaşını geçip de Beethoven’ın eserlerini çalmaya başlayınca benim ilgim de yetersiz kalmaya başladı. Daha sonra Ankara Konservatuvarı’nda eğitime başladı. Almanya’dan kazandığı bursla Düsseldorf Müzik Yüksekokulu’nu bitirdi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!