Güncelleme Tarihi:
Maliye eski Bakanı Zekeriya Temizel, siyaset bıraktıktan sonra siyasetçi ve akademisyen arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Ülke Politikaları Vakfı, Türk tarımında çığır açacak bir projeye imza attı. Vakıf aracılığıyla Aydın Söke’de kurulan fabrika, atık olarak toplanan meyve suyu çekirdeklerden yağ çıkartılarak elde edilen ürünleri hem kozmetik hem de gıda amaçlı piyasaya sürüyor. Projeyle ilgili Ankara Hürriyet’in sorularını yanıtlayan Temizel, Avrupa Birliği’nin artık enerji bitkileri, boya ve liş bitkileri ile tıbbi ve aromatik bitkilerin üretimini desteklediğine dikkat çekerek, şunları söyledi:
Önce Ar-Ge şirketi kurduk
“Avrupa’nın bu yönde seyrettiğini görünce, yaptığımız incelemeler sonucunda Tarım Bakanlığı’na bu yönde önerilerimiz oldu. Sonra kendi araştırma şirketimizi kurduk ve ODTÜ’de Ar-Ge çalışmaları yürüttük. Bu çalışmalar sonucunda 30’un üzerinde ürünün saklama koşullarını belirledik, Türkiye’deki 16 adet olan atmosfer kontrollü depoların dokuz tanesini biz yaptık.
Şu anda yapay olarak üretilen bütün suni kimyasalların doğada doğal karşılığı var. Bu doğal karşılığı genellikle tıbbi ve aromatik bitkiler ve fonksiyonel meyveler karşılıyor. Fonksiyonel meyvelerde meyvenin kendisini yiyorsunuz ama meyveden aynı zamanda tedavi edici unsurlar da elde ediliyor.
Olmayan kimyasallar
Çekirdeğinden yağ çıkartıyorsunuz, çekirdeğinden çıkartılan yağların içerisinde doğada asla var olmayan, bazen yapay olarak bile yapılamayan bir sürü kimyasal çıkıyor. Örneğin narın kendisinde pülüsik asit yoktur, ama nar çekirdeğinin yağında pülüsik asit vardır ve genellikle de bu yüzde 78 oranındadır. Bu pülüsik asit meme kanserinde kanserli hücrelerin kendi kendisini yok etmesini sağlar.
Varlık içinde yokluk var
Meyve üretiminde dünyanın beşinci ülkesiyiz. Tıbbi ve aromatik bitkiler açısından da dünyanın sekizinci ülkesiyiz. Türkiye’nin bu varlığını kullanması gerekir düşüncesiyle yola çıkarak, Söke’de de fabrikamızı kurduk. Türkiye’de çekirdek fazla değerlendirilmez, işlenenler de merdiven altı işletmelerde soğuk presle, genellikle solvent kullanılarak üretilir. Ama bunun zararı ve yararı konusu çok tartışmalıdır. Biz Türkiye’de ilk defa süper kritik karbondioksit ekstraksiyon yöntemiyle yapıyoruz. Katkısız, ne alkol ne solvent katkısı var, hiçbirşey yok. Çok yüksek basınçta, hangi sıcaklıkta hangi basınçta hangi parametrelerde yağların elde edileceğini ODTÜ’deki Ar-Ge merkezinde belirliyoruz. Ar-Ge merkezinde edindiğimiz paramerteleri kullanarak da Söke’de bu yağları üretiyoruz.
Eczacılarla sunuyoruz
SÖKE’de ürettikleri ürünleri, piyasaya Tabia adıyla eczacılar kanalıyla sürdüklerini belirten Temizel, şöyle konuştu: “Biz bu şirketleri oluştururken tabi finansal kaynak gerekiyordu, bir de bunun pazarlama ağının dejenere olmadan insan sağlığıyla ilgili birimler tarafından yapılması gerekiyordu. O nedenle de bizim şirketimize Türkiye Ecza Kooperatifleri Birliği’nden bir kooperatifi ortak ettik. Böylece tüm ürünlerimiz, tüm eczanelerde satılıyor. Böylece bu ürünlere birilerinin müdahele etmesi, karıştırması söz konusu olmadığı gibi ürünle ilgili en doğru ve iyi bilgileri de onlar veriyorlar.”
Şu anda, ruşeym, vişne çekirdeği, çörek otu, şeftali çekirdeği, kayısı çekirdeği, nar çekirdeği, kabak çekirdeği ve fındık yağı gibi ürünleri bulunduğunu kaydeden Temizel, bu yıl içinde ürün sayısını 30’a çıkarmayı hedeflediklerini de söyledi.
Ruşeym yağı mucizesi
TÜRKİYE’de beslenme rejiminin çok yanlış politikalarla götürüldüğünü ifade eden Temizel, Türk insanının günlük gereksinimi olan yağı yeterli miktarda alamadığını belirterek, şunları söyledi:
“Bizim insanımız genellikle antioksidan kapasitesi yüksek yağları, buğdaydan alırdı. Buğdayın ruşeymi denilen bir embriyosu vardır. Bunun içinde E vitamini, omega 3, omega 6, omega 9, mineraller ve vitaminler var. Bunun dışındaki yerlerinde sadece nişasta ve şeker var. Fakat bu buğdayın ruşeymi raf ömrü endişeleri nedeniyle, burada şunu kastediyorum buğdayın ruşeymini çıkarmadan un haline getirirseniz o un en fazla üç ay dayanır. Anadolu’ya giderseniz, oralarda hiç kimse bir yıllık un öğütmez. Çünkü üç aydan sonra un acır. Halbuki sanayi toplumlarında üç ay için un yapıp da götürüp süpermarketlerin raflarına koyamazsınız. Dolayısıyla ruşeymi alınmış buğdaydan yapılmış ekmek yediğin zaman sadece nişasta ve şeker yiyorsun. Vitamin, mineral alamıyorsun. İşte biz Söke’de buğdayın bu çok değerli yerinden ruşeym yağı üretiyoruz. Türkiye’de insan vücudunu güçlü kılacak beslenme rejimlerinin bir şekilde yeniden hakim kılınması gerekiyor.”