Güncelleme Tarihi:
Hürriyet Ankara yazarı Aziz Devrimci, yedi farklı öyküyü bir araya getirdiği “Aşk Pişirmek” adlı kitabı için Taurus AVM’de bulunan Platform A Sanat Galeri’sinde imza günü düzenledi. Geçen yıl haziran ayında Çolpan Kitap tarafından yayınlanan kitabın imza gününde “Edebiyatın Mutfağı Mutfağın Edebiyatı” söyleşi de gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Dilek Karaaziz Şener’in yaptığı söyleşide şair-yazar-editör Adnan Özer, şair-yazar-akademisyen Prof. Dr. Mehmet Can Doğan ve yazar Aziz Devrimci konuşmacı olarak yer aldı.
İÇERİSİNDE HER ŞEYİ BARINDIRIYOR
Edebiyatla mutfağın iç içe duygularının sentezlendiği söyleşide konuşan Adnan Özer, “Yıllarca edindiğim tecrübelerden edebiyatın gerçek bir yemek gibi olması gerektiğini öğrendim. Her zaman bir edebiyat eseri tam ve dengeli olmalıdır. Tam ve dengeli olmayan bir esere yapıt diyemeyiz, kitap diyebiliriz. Kitap yazılabilir ama yapıt oluşturulması bambaşka bir şeydir. Edebiyat ve okuma alışkanlığı hiçbir zaman bırakılmamalı” ifadelerini kullandı. Aşk Pişirmek kitabının aynı zamanda yayınevi editörü olan Prof. Dr. Mehmet Can Doğan ise kitabı yazma fikrinin bir lokantada geliştiğini söyleyerek, “Dosya bana geldikten sonra yazılanları gerçekten çok merak ettim. Aziz Devrimci, içerisinde yedi ayrı hikâye olduğundan bahsetti ve hepsinin özünde aşk ve yemek vardı, daha sonra yayınlamaya karar verdik. Özerk bir kitap çünkü ideolojik bir dokusu yok. Sokaktaki insanın simidi de var, pahalı denilebilecek pastanedeki özel menüler de yerel tatlar da. İçerisinde her şeyi barındırıyor. Öte yandan kitapta doğa var, koku var, kırgın insanlar var ve her şeye rağmen hayata tutunma çabaları ise oldukça etkileyici” dedi.
YEMEĞİN BAŞROLDE OLDUĞU HİKÂYELER
Aşk Pişirmek adlı kitabını kaleme alma sürecinden bahseden yazar Aziz Devrimci ise özetle şunları söyledi: “Hürriyet gazetesinin Ankara sayfalarında bir köşe kaleme alıyorum. Yemek kültürü üzerine yazarken mekâna, atmosfere, yemeği pişirene oldukça dikkat ediyorum. Yaptıkları işlere kendilerinden ne kadar kattıkları beni oldukça ilgilendiriyor. Yemek pişirmek oldukça önemli fakat o yemeği pişirirken içine ne kattığın da en az onun kadar önemli. Sevgini, duygularını katmak o yemeği başka yapıyor. Ve ben şuna inanıyorum, eğer bir insanın lezzeti yoksa yemeğe de lezzet katamıyor. Yemek canlı bir nesne. Ona saygı duymamız gerek. Kitabımda da yemeğin başrolde olduğu hikâyeler yazmaya çalıştım fakat yemek başrolde olamadı, olmuyor. Yemek arkada, mutfakta pişiyor. Pişirmenin bir hikâyesi oluyor veya o mekânın, o atmosferin bir hikâyesi oluyor. İşte ben de yedi farklı öyküde bunu harmanlamaya çalıştım. Koku duyusu da çok önemli. Özellikle kokunun çağrıştırdıkları... İlla tek bir insanın kokusu değil, bir hayvanın kokusu, doğanın kokusu, bir mekânın kokusu insana pek çok şeyi hatırlatabiliyor.”
Etkinlikte kitaptaki hikâyelerde geçen başta Ankara simidi olmak üzere lezzetli tatlar ve içecekler de ikram edildi.