Esme ARAS - esmearas@gmail.com
Oluşturulma Tarihi: Kasım 25, 2015 09:37
Bireyin ömrü boyunca çeşitli araçlarla süren eğitiminde, edebiyatın yeri çok önemli. Çocuğun eğitiminde ise edebiyat, hayati bir önem taşıyor. 24 Kasım Öğretmenler Günü çerçevesinde hazırladığımız, eğitim sürecinde edebiyatın önemi ile ilgili söyleşimiz, bugün de eğitimci-yazarlarımızla sürüyor.
HASAN EFE: “EĞİTİM VE YAZIN”
Günümüzde eğitim ve yazın ilişkisini içselleştirmek pek olası değil. Bu birçok açıdan ele alınabilir. Bir yazının etkisi, yazan kişinin kültürel birikimi ve bunu yansıtabilmesine bağlıdır. Bizde bunun sosyoekonomik boyutları pek sağlıklı işlemiyor. Öte yandan eğitim uygulamaları özeli kapsayan bir politikayla yol alıyor. Yürütmeyi elinde bulunduran eğitim erki kendi siyasi bakış açısına göre bir çalışmayı yeğlediği için geneli kapsayan bir amaca varamıyor. Bütünden kopan bir işleyişle ülke kısır bir döngü içinde dolanıp duruyor. Böyle bir karmaşada birey “okumayazma”yı kültürel bütünlüğün içinde bir zihinsel beslenme olarak değil, salt güncel gereksinimleri için kullanıyor.
“Eğitimkültür” işleyişi iyice daraldığı için “eğitimyazın” (yazın eğitimi değil, eğitimle beslenen edebiyat, sanat) da soluksuzlaşıyor ve bu da eğitimin diğer alanlarına kayıyor. Bu işleyiş sonucu temelde (kreş) başlayan eğitim, üniversitede sonlanınca birey, yazından da koparak yaşamdan haz alamaz duruma düşüyor, diyebiliriz. Çünkü yazın insanın duygusal işleyişiyle doğrudan bağlantılıdır. Bu da bireyin insani özelliklerini öne çıkarmakla kalmaz, öte yandan onun, toplumda insan gibi yaşama olanaklarının yolunu açan zihin işleyişini de geliştirir. Her alanda çözüm yolları bulan yaratıcı bireyler de sağlıklı bir toplumun kurulmasında birer ışık olurlar. Günümüzde çözüm bulamayan, sorunlara sorun yaratarak yaklaşan ve bunun sonucunda onlarca insanın şu ya da bu nedenle yaşamını yitirdiği bir ülkede “eğitim ve yazın” ilişkisinin gözden geçirilmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.
FİLİZ GÜLMEZ: “NASIL BİR EĞİTİM?”
Canlılar arasında eğitilme niteliği en yüksek olan insan, eğitimle aşamadan aşamaya geçebilmektedir. Çocukluk döneminden itibaren toplumsal etkilerin, etkenlerin kaynaştığı bir çevrede yetişir ve gelişir. O etkenlere göre kişiliği biçimlenir. Zaman içinde bilgisi, görgüsü artar; becerileri gelişir. Duyguları incelir, anlayışı genişler. Değişik düşüncelerin kıyısında dolanır, onlardan alabileceklerini alarak kendine yeni dünyalar kurar. Bu dünyanın penceresinden tüm evrene, insanlığa, doğaya sevgiyle bakarak onları kucaklar. Bütün bunlar eğitimle sağlanır. Eğitim yalnızca okullardaki öğretim ile sınırlı değildir. Öncelikle aile ortamı, çevre, içinde yaşanılan toplum da etkilidir. Ne ki politikalarla şekillenen eğitim sistemlerinin belirlediği insan yetiştirme olgusunun eğitimde çok önemli bir yeri vardır. Haim Ginott’un bir kitabında şöyle bir bölüm var: “Bir toplama kampından sağ dönen bir insanım. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyler gördü. Bilgili mühendisler tarafından yapılan gaz odaları, iyi öğrenim görmüş doktorlar tarafından zehirlenen çocuklar. Bu nedenle öğrenim ve eğitim olgusuna kuşkuyla bakıyorum. Sizden tek dileğim şu: Eğitim sisteminizdeki amaç, insan olmayı öğretmek olsun. Çabalarınız bilgili canavarlar, yetenekli ve işe yaramayan ruh hastaları yaratmamalı. Okuma-yazma, tarih- matematik ancak insan olmamızı sağlarlarsa önem kazanırlar.” Bu doğrultuda bireyler çağdaş uygarlığın gerektirdiği bilgileri, kavramları, becerileri; güzellik, iyilik ve insanlık ilkeleriyle birlikte eğitimle kazanamamışlarsa gördükleri öğrenim boşa gitmiş demektir. Oysa eğitimden beklenen yalnızca meslek edindirme değildir. Alçak gönüllü, haddini bilen, başka düşüncelere saygılı, hoşgörülü insanlar kazandırmaktır topluma. Kuşkucu, eleştiren, düşünen, sorgulayan kafalar yetiştirmektir. Aynı zamanda seven, sevgiyi öğrenen, sevgiyi yücelten insanlara gereksinmemiz var. Sevgisiz, hoşgörüsüz bir toplum olup çıktık ne yazık ki. Çünkü çocuklarımıza ve gençlerimize sevgiyi anlatmıyoruz, umudu tanıtmıyoruz, barışı hedeflemiyoruz, özgürlüğü vermiyoruz onlara. Bu en güzel duygularda onları desteklemiyoruz, geliştirmiyoruz. Oysa gençlerin duygusal yönelişleri hep “sevgiye”, “umuda”, “barışa”, “özgürlüğe”. Onların duygularını da kendi duygularımız gibi köreltiyoruz. Ortaya duyarsız, duygusuz, acımasız, bencil, çıkarcı bir toplum çıkıyor. Oysa edebiyat ürünleri insanın duygularının eğitimini sağlıyor. Roman, öykü, şiir, tiyatro insana seslenen, onda kişiyi geliştirici duygular uyandıran türlerdir. Gerçek anlamda sanat değeri olan düzeyli edebiyat yapıtları yaşama dair birçok konuyu, olayı, kişileri ele alarak okurun dünyasını geliştirir. Sağlıklı bir bakış açısıyla dünyayı, toplumu, olayları irdeleme yetisi kazandırır. Öyleyse okuyan, irdeleyen, özgür düşünen, insanlara, değişik düşüncelere saygılı bireylerin yetişebilmesi için edebiyata ve diğer sanat dallarına da eğitimimizde yer vermemiz gerekmektedir.
BAHRİ KARADUMAN: “YAZINSAL YARATIDA EĞİTİMİN ÖNEMİ”
İnsanlar ve toplumlar arasında en etkili iletişim aracı olan dilin doğru kullanımı, özellikle eğitim ve öğretim çalışmalarında yaşamsal önem taşır. Okuma ve yazma öğretilen çocuk, akılcılık ile duygusallık arasında zaman zaman bocalar. Düşüncelerinde gelgitler oluşur. Akılcı düşünme biçimi, katı ve kavramsal bilim dilini gerektirir. Oyun ortamından uzaklaşmak istemeyen çocuk, bu yükü kesinlikle kaldıramaz. Kendi renkli dünyası için uçsuz bucaksız duygu evrenine gereksinimi vardır. Bu evrene imgesel düşünceyle girilir. İmgesel düşünce duygu yüklüdür; çok anlamlı, çok boyutludur. Sanatsal bir dille dışa yansır. Okul kitapları öğretmeye yönelik bilgiler içerdiği için ağırlıklı olarak bilim diliyle yazılır. Çocuğu ezmemek, doğru yönlendirmek için dengeli bir eğitim-öğretim sistemiyle “sanat ve yazın” eğitimine de en az bilimsellik kadar önem verilmelidir. Öğrencinin bakış açısını, ufkunu genişletmek, görsellikle zenginleştirmek, yaratıcı gücünü engellememek yetkililerin birincil görevidir. Okulların fiziksel koşulları bu eğitime uygun olarak hazırlanmalı; kütüphaneler, konser ve sergi salonları,
sinema ve özellikle de tiyatro öğrenci yaşamının değişmezleri olmalıdır. Yaşına ve algılarına uygun nitelikli yapıtlarla ilköğretim yıllarında tanışan öğrenci, geleceğin aydın, bilinçli sanatseveri hatta sanatçısı olur. Özetle belirtmek gerekirse eğitim - öğretim anlayışı, “kültür” politikası, kaliteli öğretmen yetiştirebilmek; çıkar ilişkilerini değil, gerçek anlamıyla “insan” yetiştirmeyi öncelemek o ülkenin geleceğini belirler. Bir ülke için önemli olan, yetiştirdiği insanın gücünü tüm insanlığın hizmetine sunabilmek ve bunun onurunu yaşayabilmektir.