Çeviri kültürden kültüre yapılır

Güncelleme Tarihi:

Çeviri kültürden kültüre yapılır
Oluşturulma Tarihi: Kasım 30, 2016 10:06

“Çeviri neticede bir yorumlama denemesidir. Çevirmen yazarın amacını kestirmeye çalışırken, yazarın hiç aklına gelmeyen anlamları bile gözden geçirmek zorunda kalır, bu arada karşılaşacağı en büyük tehlike “aşırı yorum”dur.”

Haberin Devamı

Edebiyat dünyamızda yazarlar kadar, bir dili diğerine aktaran çevirmenlerin özverili çalışmaları ve ince işçilikleri sayesinde o kültürü tanıma, metinleri okuma olanağı buluyoruz. Ankaralı edebiyat söyleşilerinde, yazarlar ve yayınevlerinden sonra çevirmenlik mesleğine gönül vermiş bir dil emekçisini konuk etmek istedik. Başucu yazarım dediği Edgar Allan Poe’dan yaptığı çevirilerle tanıdığımız, Ankaralı çevirmen Hasan Fehmi Nemli’ye mesleğin inceliklerine dair merak edilenleri sorduk. 

- ODTÜ Kimya Mühendisliğinden mezun oldunuz ama adınızı edebiyat alanında yaptığınız çevirilerle tanıdık. Çeviri yapmak, sevdiğiniz kitapları (örneğin Dost Kitabevi Yayınları tarafından basılan üç ciltlik Edgar Allan Poe öykülerini) Türkçeye kazandırmak, başkalarıyla paylaşmak arzusuyla mı başladı?

Haberin Devamı

Çeviriyi esas olarak kendim için yapıyorum. İngilizce veya Fransızca bir kitap okurken karşılaştığım ilginç ya da estetik bulduğum bir cümleyi, bir paragrafı, aynı lezzeti Türkçede de verebilir miyim merakıyla gece yarısı yataktan kalkıp masaya oturduğum çok olmuştur. Sonra, neden bir kitabın tamamını çevirmiyorum diye düşündüm. Çünkü benim için aslolan o çevirileri yaparken duyduğum hazdı. Yalnızlık güzeldir, ama bunu söyleyecek birini gereksinir diyordu biri, galiba ben de kendim için yaptığım çevirileri başkalarıyla paylaşırken bu ihtiyacı duymuş olmalıyım.

- Çevirmenlik, hem ana dilde hem de kaynak metnin dilinde yetkinlik gerektiriyor. O dili bilmekle çeviri yapabilmek arasındaki fark nedir? Dilin yaşadığı kültür öğelerini, dönemin edebi ortamını, siyasi iklimi, yazar hakkındaki yazıları da özümsemek mi..?

Hepsi doğru. Ancak yetersiz. Her şeyden önce kaynak dilde yetkinlik ne anlama gelir? O dili akıcı bir şekilde konuşan, yazan kişi gerçekten yetkin sayılır mı? Her mesleğin, her disiplinin kendine has ifadeleri, “jargonu” vardır. Bir dili “anadili gibi” konuşan insanların bile bunları bilmeleri imkânsızdır. Lovecraft’ın bir kitabını çevirirken aylarca jeoloji çalıştım. İnsan her şeyi bilemez, bilmediği konuları çalışıp öğrenmelidir. Dayatılan sorumluluk kavramından nefret ederim, ama çevirmen her şeyden önce kendi öz-saygısı için, sonra da okuru için bu sorumluluğu hissetmelidir diye düşünüyorum. Çeviri bir dilden bir dile değil, bir kültürden bir kültüre yapılır. Bu nedenle her iki dilin ait olduğu kültürü de iyi bilmek gerekir.

Haberin Devamı

Çeviri kültürden kültüre yapılır

ÇEVİRİNİN OLMAZSA OLMAZI ANLAMDIR

- Çeviri sırasında Türkçe’ye yeni sözcükler armağan etmek, deyişler kazandırmak gibi bir görevi de üstlenmeli mi çevirmen? Dile olduğu kadar okura karşı sorumluluk duygusu taşırken, öncelikli amaç anlaşılır bir metin ortaya koymak mı, dildeki güzelliği yansıtmak mı olmalı?

Yazar dile yeni kelimeler kazandırabilir, ama çevirmen bu hakkı kullanma konusunda biraz çekingen davranmalıdır diye düşünüyorum. Ancak hiçbir şey mutlak değildir. Sözgelimi Lewis Carroll’un “Jabberwocky”sini çeviren kişinin kelime uydurmaktan başka bir şansı olabilir mi? Peki ama uydurulan bu kelimeler Türkçeye bir katkı sayılır mı? Çevirmeninki bir öneridir sadece, genel kabul görürse katkı olur, görmezse hiçbir şey olmaz. Dildeki güzelliği demeyelim de (çünkü çevirmenin yazarın dilini bozmaya olmadığı gibi güzelleştirmeye de hakkı olmamalıdır) üslubunu yansıtmak çevirinin en temel kaygısıdır. Ama çevirinin olmazsa olmazı anlamdır. Aka kara, karaya ak dedikten sonra ne üslubun ne ahengin ne musikinin bir anlamı kalır. Önce anlam, sonra üslup, sonra atmosfer, sonra ahenk, vs. vs. Bu yüzden çevirmen snopluk etmedikçe her çeviri ister istemez orijinal metni biraz basitleştirir.

Haberin Devamı

-Yazarın estetik kaygısı, duygu aktarımı, yalınlığı, kısacası üslubu düşünüldüğünde çevirmen metne ne kadar müdahale etmelidir, bunun bir sınırlılığı var mı? Siz, yazarın ya da bir yazınsal metnin ruhunu nasıl yansıtıyorsunuz?

Elinden geldiğince müdahale etmemelidir. Çevirmenin “Burası fazla estetik değil, ben daha estetik ifade edebilirim,” deme hakkı yoktur. Ne uzun cümleyi bölmek ne de kısa cümleleri birleştirmek gerekir. Ancak dediğim gibi hiçbir şey mutlak değildir, Avrupalının kulağını tırmalamayan bir söyleyiş Türkçede çok kulak tırmalayıcı olabilir. Yazınsal bir metnin ruhunu yansıtmak için çeviriye başlamadan önce metni hazmederek okumuş, yazarın amacını, yaratmak istediği etkiyi kavramış olmak gerekir. Yazarlar ister farkında olsun ister olmasın, bence her iyi metin Poe’nun “tek etki” kuramına göre üretilmiştir. Çevirmen çeviriye başlamadan önce bunun ne olduğunu yakalamışsa çeviri boyunca hangi kelimeleri kullanacağını biliyor demektir. Her dilde bir kelime birçok anlama geldiği gibi, bir anlam için de birçok kelime bulunur. Yazarın hangi kelimeyi, niçin seçtiğini anlamak zaten metnin ruhunu anlamak demektir.

Haberin Devamı

ESKİNİN MÜDAHALECİ ANLAYIŞI KALMADI

- Sonuçta dil yaşayan bir şey. Bu nedenle zaman içinde bir kitabın birden çok çevirisi yayımlanabiliyor. Dilin döneme göre değişim geçirmesi ve çevirmenlerin metne yaklaşım tarzı düşünüldüğünde, sizin kanaatiniz de bunun bir zenginlik olduğu yönünde midir?

Bazı çevirilerin dilinin eskimiş olması okuma zorluğu çıkarıyor tabiatıyla. Ancak bir çeviriyi eskiten şeyin dilden (kullanılan kelimelerden) çok çeviri anlayışı olduğunu düşünüyorum. Eskinin müdahaleci çeviri anlayışından bugün pek eser kalmamış gibi görünüyor. Çevirmenler ellerinden geldiğince metne sadık kalıyorlar. Eskiden “Konuyla ilgili olmadığı için burada bilmem kaç sayfa atlanmıştır,” gibi ifadelerle karşılaşırdık roman çevirilerinde. Böyle bir yola gidilmemişse bir çeviriyi eskimiş kabul etmemeli. Esat Sabri Siyavuşgil’in Cyrano de Bergerac çevirisi halen zevkle okunan bir çeviri. Edmond Rostand’ın bu kitabı yeniden çevrilecekse, Siyavuşgil’in kelimelerinin eski olması nedeniyle değil, “Ben daha iyisini yaparım” iddiasıyla çevrilmelidir.

Haberin Devamı

Çeviri kültürden kültüre yapılır
- Ülkemizde bir yazarın, yalnızca kalemiyle yaşaması çok zor. Peki, çevirerek yaşamak nasıl? Özellikle Ankara öznelinde yanıtlamanızı istesem, edebiyat yayıncılığında çevirmenlere ne kadar özen gösteriliyor; bu mesleğe yeterli önemin verildiğini düşünüyor musunuz?

Yalnızca kalemiyle yaşamak sanırım çevirmenler için yazarlara göre daha da zor. Ben sadece kendi keyfi için çeviri yapan biri olarak bu soruya cevap verecek durumda değilim. Ama kalemimle yaşamaya kalksaydım biliyorum ki bunu beceremezdim. Ya da araştırmalarımdan vazgeçerek çeviri yapmak zorunda kalırdım. Bir kelimeyi doğru çevirmek için Hoffmann’ın Kum Adam’ını, bir cümle için de John Milton’un Paradise Lost’unu okumuştum. Her şeye rağmen kalemiyle geçinen çevirmenlerin sayısının artmakta olduğunu gözlemliyorum. Çoğu da kaliteden pek ödün vermeyen iyi çevirmenler.

ÇEVİRMEN KUŞKUCU OLMALIDIR

- Bir söyleşide “Çeviri yapmanın asıl nedeni, büyük bir edebi ustalığı kendi dilinde yeniden yaratma arzusudur” diyorsunuz. Poe dışında hangi yazarları dilimize kazandırdınız? Sırada kimler bekliyor?

Genellikle klasik eserleri ya da türünün en önemlileri olduğunu düşündüğüm yazarları tercih ediyorum. Örneğin Lovecraft ancak 2000’den sonra dünya çapında tanınır oldu. Poe, benim başucu yazarımdı yıllar yılı. Lovecraft da kendini onun ardılı sayıyor. Ama kanımca Poe’nun olduğu kadar Lord Dunsany’nin ve Artur Machen’in de ardılı. Bu sebeple bu yazarları da çevirdim. Ayrıca türün (gotik bilimkurgunun) en baba yazarları olduğunu düşündüğüm için. Bunların dışında çevirdiğim bazı yazarlar Jean-Jacques Rousseau, Voltaire, Antoine Galland, Richard Burton, Joseph Conrad, E. M. Forster, Saul Bellow, Henry James, F. Scott Fitzgerald. Ayrıca Jules Verne, Abbott Abbott ve çizgi roman Corto Maltese (Hugo Pratt) çevirmiş olmaktan da çok mutluyum. Şu günlerde yayınevine bir Forster vermek üzereyim. Sırada iki Saul Bellow ve bir Lovecraft biyografisi var. Birer de A. Machen ve Lord Dunsany yapabilirsem ne mutlu bana.

Çeviri kültürden kültüre yapılır

- Ek kaynaklar dışında ne tür okumalar yapmalı bir çevirmen, özellikle bir tercihiniz, sevdiğiniz tür/yazarlar var mı? Ayrıca çevirmenliğe gönül vermiş gençlere önerileriniz nelerdir?

Ne yazık ki sadece bizde değil bütün dünyada fen bilimleriyle uğraşanlar sosyal bilimleri, sosyal bilimlerle uğraşanlar fen bilimlerini ihmal ediyor. Bu, kişi için büyük bir eksiklik. Her şeyden anlayan kişinin hiçbir şeyden anlamayacağı söylenebilir. Bence doğrusu her şeyden biraz anlayıp bir veya birkaç konuda uzmanlaşmaktır. Bütün türlerde okurum. Klasik edebiyat kadar, bilimkurgu, polisiye, casusluk romanı, tarihi roman, çizgi roman, aklınıza ne gelirse hepsi ilgi alanıma girer. Yeter ki yazar anlatmayı bilsin, bildiğim bir konuyu bana yeni bir ışık altında göstersin. Macera romanlarını da severim, ama zihnin çıktığı yolculuklara dair kitaplardan daha çok zevk alırım, bir de başka romanlara gönderme yapan kitaplardan. Başkalarına önerilerde bulunmak benim ne haddime! Kimsenin benden akıl almaya ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Çevirmenlik hususunda genel olarak şunu söyleyebilirim: Çevirmen kuşkucu olmalıdır. Bildiği hiçbir şeye güvenmemeli, en iyi bildiği kelimenin de başka anlamları olabileceğini gözden kaçırmamalıdır. Çeviri neticede bir yorumlama denemesidir. Çevirmen yazarın amacını kestirmeye çalışırken, yazarın hiç aklına gelmeyen anlamları bile gözden geçirmek zorunda kalır, bu arada karşılaşacağı en büyük tehlike “aşırı yorum”dur.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!