Güncelleme Tarihi:
Kaybolmaya yüz tutan mesleklerden biri olan bakırcılığı Ankara’da yaşatan esnaf Faruk Küçük, mesleğe başlama hikâyesini ve mesleğin geldiği noktayı şöyle anlatıyor:
FERDİ, ORHAN ŞARKILARI GİBİ
“Bakırcılık işine babamın yanında başladım, 12 yaşındaydım. Çocukluktan başladığım mesleği yarım asırdır devam ettiriyorum. Babam, Samanpazarı’nda bakırcıların, kalaycıların kurucusu olarak anılırdı. Eskiden Samanpazarı’ndan başka yerde bakırcı yoktu. İnsanlar Gölbaşı, Sincan, Elmadağ gibi yerlerden gelip, bakır ihtiyaçlarını buradan karşılardı. Sabahlara kadar çalışırdık, işimiz çok olurdu. Ankara Kalesi de bakırcıların çıkış noktasıydı. Şimdi bu bölgede bakırcılıkla ilgilenen iki-üç kişi kaldı. Eskiden sokaklardan çekiç sesleri yankılanırdı. Sokağın başında bu sesi duyduğum zaman Ferdi Tayfur, Orhan Gencabay’ın şarkılarını dinliyormuş gibi olurdum. Öyle güzel gelirdi. Şimdi yankılanmayı bırakın, çekiç seslerinin tınısı bile kalmadı.
AHİLİK KÜLTÜRÜ DE VARDI
Eskiden yani 1950’li yıllarda esnafta ahilik kültürü de vardı. Şimdi eskisi kadar yaygın olduğunu düşünmüyorum. Usta, bizi her yönden eğitir, sanatkâr olarak yetiştirirdi. Şimdilerde bakırcılık mesleğinde çırak da yetişmiyor. İki oğlum var, benden sonra bakırcılık mesleğini devam ettireceklerini düşünmüyorum. Belki de dükkânımda bulunan bakırlar hurda fiyatına satılacak ama yaşadığım süre boyunca baba mesleğime ve bakırcılık sanatına sahip çıkacağım. Şimdilerde bakır, genellikle şark köşelerinde veya antika koleksiyonu için tercih ediliyor. Teknolojiyle beraber kullanımı kolay olan çelik, teflon gibi ürünler mutfakta daha sık tercih edilmeye başladı. Anlayacağınız, bakır zamanla değerini kaybetti.”