Gamze KOLCU
Oluşturulma Tarihi: Eylül 04, 2011 00:00
Ankara’nın gecekondularını anlatan dört romanıyla kitapseverlerden tam not alan Kemal Ateş, son romanı “Veresiye Defteri”ni iki ay önce yayımladı. Ateş’in, 21 yıl aradan sonra çıkan romanı “Bir Başka Şehir” ise geçen günlerde ikinci baskısını yaptı. “Toprak Kovgunları” adlı romanıyla edebiyatseverlerin hafızasına kazınan Ateş, yazarlık serüvenini ve kitaplarını Ankara Hürriyet’e anlattı.
Kendisini bekleyen roman okuyucularını çok beklettiğini ifade eden Ateş, “Yazarlar hayal ettikleri romanlar ortaya çıkmazsa üzülürler. Ben de bu üzüntüyü yaşamamak için düşünme ve hayal kurma süresini uzatıyor, yazmanın, karakterlerle dans etmenin tadını çıkarıyorum” dedi.
Yaşananlar ve hayaller romanların yapı taşıdır İlk romanınız “Toprak Kovgunları”nda gecekondu yaşamını sorunlu bir yaklaşımla ele alıyorsunuz. Köy, gecekondu ve şehir yaşamını çok iyi harmanladığınız bu romanda yaşanmışlığın yeri ne kadar?Olayların içinde olmadan, daha da önemlisi hayal kuramadan başarılı eserlerin altına imza atmak zordur. Elbette yaşanmışlık benim romanlarımın en önemli parçası. Ancak roman düşler olmadan da bir bütün haline dönüşemez. Okuyucuya inandıramayacağım şeyleri yazmam ben, yazamam. Anlattıklarımın çoğu da gençliğimin geçtiği gecekondu semtinde yaşananlara ait.
Gecekondu semtlerinde yaşanan adaletsizliği roman karakterleriyle başarılı bir şekilde yansıtmışsınız. Uzun yıllar boyunca gecekonduda yaşayan biri olarak, buralarda yaşanan adaletsizliğin nedeni sizce ne olabilir? İnsanlar buralarda ikiye ayrılır, güçlüler ve zayıflar. Adalet tartışması Bir Başka Şehir isimli romanımda da var. Benim hayatı yorumlayış şeklim de böyle. Zayıf olanların adaleti bulabilmeleri çok zor. İnsanlığın depresif hallerinin, bunalımlarının altında da bu adaletsizliğin olduğuna inanıyorum. Yaşamın hemen hemen her alanında ciddi bir iktidar kavgası bulunuyor. İktidarın kendisini bu denli güçlü hissettirdiği yerde adaleti bulmak bir yana onu sorgulamak bile imkansız oluyor.
Gecekonduları içerden gösteren ilk roman
Edebiyat dünyasının en önemli ödüllerinden iki tanesini aldınız. Bu ödüller yazma serüveninizi nasıl etkiledi?İlk romanım Toprak Kovgunları ile 1981 Mehmet Ali Yalçın Roman Ödülü’nü, İlk öykü kitabım olan Çürük Kapı’yla da 1979 Lions Jüri Ödülü’nü aldım. Bu ödüllerin seçici kurullarında, Behçet Necatigil, Oktay Akbal, Necati Cumalı gibi çok saygın edebiyatçılar vardı. Bu yazarların dikkatini çekmek bana inanılmaz bir güç ve azim verdi. Onların yazdıklarımı beğenmesi bana onur kazandırdı. Çünkü onlar benim örnek aldığım yazarlardı. O zamanlarda bugünkü gibi yarışma ve ödül bolluğu yoktu. Her şeyin kıymeti bilinirdi.
Toprak Kovgunları da yarışma sonucunda ortaya çıktı. Ödül töreninde ünlü gazeteci, yazar Burhan Arpad ödül gerekçesini, “Toprak Kovgunlar, edebiyatımızda gecekonduları içerden gösteren ilk roman olduğu için bu ödülü almaya hak kazanmıştır” demişti. Bu hayatımda duyduğum en anlamlı sözdü.
Ödüllerin yanı sıra babamın bakkal dükkanında çalıştığım zamanlarda gecekonduda yaşayan insanlardan dinlediğim hikayeler de beni çok etkiledi. Bir köşede durup, babam ile konuşmalarını dinlerken, onların hikayeleri hafızama kazınmış
Popüler olmayan işler Türkiye’de değer görmüyor
Gecekondu yaşamını anlatan eserlerin azlığından bahsediyorsunuz. Göç olaylarının çok fazla yaşandığı, hala gecekondu semtlerinin bulduğu Türkiye’de neden gecekondular yazarların ilgisini çekmeyi başaramadı?-Türkiye’de popüler işler takip ediliyor, merakla bekleniyor. Gecekondular hiçbir zaman popüler mekanlar olmadı. Bizde aydınların gecekondulara ilgisi de çok geç oldu. Maalesef bu bölgelere edebiyat dünyası hala ilgisiz.
On dört yaşımdaydım, yıl 1961. Akdere gecekondularındaki evimizin kapısını çalan ilk araştırmacı bir Amerikalıdır. Yanında güzel bir kız da tercümanlığını yapıyordu. Yıllar sonra o tercüman kızla tanıştım. O kız bugün ODTÜ ders veren Prof. Tansı Şenyapılı’ymış meğer. ‘Bizim bilim adamlarımızın, Amerikalı araştırmacıdan daha önce gelmeleri gerekmez miydi’ diye kendi kendime hep sormuşumdur.
İhmal edilmiş sözcükleri gün yüzüne çıkarıyorum
Dil konusundaki tutumunuzdan bahsedelim biraz da? Kıyıda köşede kalmış, unutulmaya yüz tutmuş sözcükleri arayıp buluyorsunuz. Bu tutumun özel bir nedeni var mı?Gecekondudaki bakkal dükkanımız sayesinde yoksul halkı yakından tanıma fırsatı buldum. Dil konusunda da, o bölge halkında şunu gördüm, ‘Kendi diliyle kavrulmak’. Hani, kendi yağıyla kavrulmak gibi bir deyim. Bende roman dilini kurarken, kelimeleri arka arkaya sıralarken kendi dilimle kavrulmaya çalışıyorum. Güzel Türkçemizin, unutulmuş, ihmal edilmiş sözcüklerini ve deyimlerini kullanıyorum.
Toplumdaki yozlaşma bir bütündür. Her kesim, sanatçılar da aydınlar da bu yozlaşmadan payına düşen kadarını alıyor.
Çocukların önünde yıkılan ev onlarda travma yaratıyordu
GECEKONDU hayatından hatırladığınız ve keşke olmasaydı dediğiniz şeyler var mı?Hayatımın temellerini attığım gecekondu yaşamında beni derinden etkileyen olaylar elbette vardı. Çocukluğumda beni en çok etkileyen olayların başında yıkımlar gelirdi. Sabah işine giden bir babayı, akşam eve döndüğünde bazı sürprizler bekleyebilirdi. Örneğin, çocuğu ya da eşi hastalanmıştır, beklemediği bir konuk gelmiştir ya da ödeyemediği borç yüzünden elektriği, suyu kesilmişti.
Sabah evinden çıkan bir adam, akşam döndüğünde yıkılmış bir evle karşılaşabilir. Eşyalar dışarda, çoluğu çocuğu bir enkaz yığınının önünde ağlaşmakta. Böyle olaylara çok tanık oldum ben. Böyle bir olay komşu çocuklar üzerinde de travma etkisi yapardı. Bugün bana bir yetki verseler, ağlaşan çocukların önünde, olayı seyreden çocukların önünde ev yıktırmazdım.