Güncelleme Tarihi:
Naz Göktan... Doğma büyüme Ankaralı.... Tiyatro sahnelerinde gösterdiği performans ve aldığı ödüllerle oyunculuk kariyerine sağlam bir adım atan Naz Göktan’ı, ‘Doğduğun Ev Kaderindir’ dizisindeki ‘Emine’ karakteriyle tüm Türkiye’ye tanıdı. Ankara’dan çıkıp yolu İstanbul’a uzanan ünlü isimlerden biri olma yolunda ilerleyen genç oyuncuyla hem oyunculuk kariyerini hem de “Beni büyüten adam eden şehirdir” dediği Ankara’yı konuştuk.
* Biraz set ortamından ve diğer oyuncularla ilişkinizden bahsedebilir misiniz? Mesela Demet Özdemir’le set dışında da görüşüyor musunuz? Nasıl bir arkadaşlığınız var?
Okuma provasına gittiğim ilk gün kendimi ilkokula başlayan küçük bir kız çocuğu gibi hissetmiştim. Her ne okursanız, ne bilirseniz ya da kendinizi ne kadar geliştirirseniz geliştirin, bilmediğiniz bir dünyada, tanımadığınız insanlarla ortak bir iş yapacak olmak her zaman gergin ve endişe yaratan bir duyguyu barındırıyor. Acaba sevilecek miydim? Yaptığım iş beğenilecek miydi? Özellikle en büyük arzum partnerlerimle iyi bir iletişim kurmaktı. Partnerinizle göz göze bakabildiğinde hissettiğiniz o güven benim için çok kıymetliydi. O kadar mutluyum ki böyle bir ekiple çalıştığım için... İlk günden kollarını bana açıp beni iyi hissettiren partnerlerim oldu. Eksiğimi, fazlamı, ihtiyacım olanı o kadar cömertçe verdiler ki bana, hepsine minnettarım. Set dışında da birlikte olmaktan ve vakit geçirmekten çok keyif aldığım, sohbet ettiğim, dertleştiğim dostlarım var ve bu çok önemli. Demet de, hem değerli bir dost, hem de şahane bir partner oldu benim için. Bazen konuşmadan anlaşıyoruz ve sahnenin gücü de bu güvenden kaynaklanıyor. Her zaman eli elimde oldu, destek oldu, beni ayağa kaldırdı. Özverili, sağduyulu, samimi, güzel kalpli bir dost Demet. Ekibin bütünü böyle, çok şanslıyım.
* Dizideki rolünüzden kısaca bahsedip yeni sezon hakkında bilgi verebilir misiniz?
Dizide Zeynep’in(Demet Özdemir) mahalleden en yakın arkadaşı Emine’ye hayat veriyorum. Emine, yirmili yaşlarında, annesiyle yaşayan bir kadın. Mahallede annesiyle beraber bakkal işletiyorlar, ancak Emine’nin hayattan beklentileri ve hayalleri mahallenin sınırlarını aşıyor. Okumamış olduğu için kendine ait bir mesleği yok. Bu durum onun gelecek hayallerini etkiliyor elbette. Zeynep’in küçük yaşta zengin bir aileye gitmiş olması içten içe Emine’nin Zeynep’i kıskanmasına sebep oluyor. Zeynep’in varlık içinde büyümüş ve istediği her şeye kavuşmuş bir kadın olması, zamanında aynı mahallede büyümüş bu iki kadından birinin, Emine’nin bakış açısıyla ‘kendini kurtarmış’ olması, hikâyenin ana duygusunu oluşturuyor. Birbirilerini çok sevmelerine rağmen zaman zaman Emine, yaşadığı bu sıkışmışlığın acısını hissediyor. Zeynep’in eski nişanlısı Faruk’a aşık olması ile birlikte değişen hayatı, kaybettikleri, feda ettikleri, unutmak zorunda kaldıkları, acıları, sevinçleriyle yeni sezonda da oynaması çok keyifli şahane bir kadın hikâyesi olacak Emine.
* Dizi dışında tiyatro çalışmaları nasıl gidiyor, yeni oyun hazırlıkları var mı?
2017 yılında kurduğumuz kumpanyamız ‘Sahne 367’, Ankara’da seyircisiyle buluşmaya devam edecek. Yaşadığımız pandemi her özel tiyatro gibi bizleri de derinden etkiledi. Maddi manevi yara aldığımız bir dönemden geçtik ve geçmeye de devam ediyoruz. Seyircimize sağlıkla, huzurla kavuşacağımız zamanı bekliyoruz. Bu süre içerisinde de proje üretmeye ve hali hazırda var olan projelerimiz için açık hava gibi imkânları değerlendirmeye çalışıyoruz. Şu anda iki tane oyunumuz var: ‘Soytarılar 2024’ ve ‘Resimli Osmanlı Tarihi.’ Her ikisinde de oynuyorum ve sahneye çıkacağımız günü iple çekiyorum. Sahnemiz Ankara’da ancak İstanbul turnemiz elbette olacak. Öğrencilerimiz var, yenileri olacak. Onları yetiştirmeye çalışıyoruz. Üretmek bizi her zaman sağlam, dirençli ve sağlıklı hissettiriyor. Şimdilik planlar böyle.
ANKARA’NIN GÜZELLİĞİNİ ANKARA’DA DOĞAN BİLİR
* Eğitimini Ankara’da alan, oyunculuğa bu şehirde adım atan birisiniz. Ankara sizin için ne ifade ediyor, size ne kattı?
Ah Ankara! Ankara’nın güzelliğini Ankara’da doğan bilir. Hep öyle derim. ‘Denizsiz yaşanır mı’, ‘memur şehri’, ‘hiç eğlence yok’ diyenler; Ankara’da doğmayıp, Ankara’nın kışında sokakta yürümemiş olanlardır. Herkesin memleketi kendine güzel görünür. Benimkisi de öyle bir sevgi sanırım. Her sokağında ayrı anı, her köşesinde ayrı güzellik, hasret barındırır Ankara. Evim, okullarım, sahnem, ailem... Ankara’da büyümek güzeldir. Okumak daha da güzeldir. Beni ben yapan her şeyin temeli Ankara’dır yani. Beni büyüten adam eden şehirdir. O yüzden Ankara’nın da, Ankara’ya ait herkesin, her şeyin de kıymeti büyüktür. Acısıyla tatlısıyla...