Banu’nun iyi tarafıSUNA, kız kardeşi Banu’nun iyi tarafı. İki kardeş tamamen zıt karakterler. Banu yalancı ve kötü görünen biri. Suna ise kolay kabullenen, her zaman mutlu olmayı bilen, aileye yardım eden ve fedakar birisi. Banu’ya karşı ilk başta iyimserdi, abla gibiydi ama artık daha tepkili. Duygusal bir karakter olduğu için Banu’dan gelebilecek olumlu bir tepki karşısında yine eskisi gibi ona karşı iyimser olabilir.
Suna’yı özellikle anneler, babalar, anneanneler ve küçük çocuklar çok seviyor. Gençlerin çok sevdiğini sanmıyorum. Çılgın bir karakter değil. Gerçekte de, oldukça çalışkan biriyim. Ama eğlenmeyi ve hayattan keyif almayı dA severim. Dizilerde tipe dayalı roller veriliyor. Şimdiye kadar hep iyi, fedakar ve masum karakterleri canlandırdım. Ama daha farklı karakterleri de oynamak istiyorum.
En başından beri dizinin kadrosundayım. 2002 yılında Bilkent Üniversitesi oyunculuk bölümünden mezun oldum. Beş yıl Devlet Tiyatroları’nda çalıştım. Daha önce İstanbul’da Yeni Evli isimli dizide yer aldım. Deniz Yıldızı, günlük bir dizi ve çekimler oldukça yoğun tempoda geçiyor. Vaktimizin büyük bir kısmını sette geçiriyoruz. O yüzden burada daha samimi ve sıcak bir ortam yakalıyorsunuz. İstanbul’da ise daha profesyonel bir ortam var.
Kalıcı olmak istiyorumMELİH, kötü olarak başlayıp, iyiye doğru dönen bir karakter. Bizim Evin Halleri dizisinde canlandırdığım Rüzgar, Melih karakterinin zıttı bir yapıya sahip. Melih, kötü, çapkın ve serseri biri. Rüzgar gibi efendi bir karakterden, Melih gibi serseri bir karaktere geçmek izleyiciyi biraz şaşırttı. Gerçekte her iki karakterin de bazı özelliklerini taşıyorum.
Hacettepe Üniversitesi Konservatuar mezunuyum. Yedi yıldır oyunculuk yapıyorum. Günlük dizi, çok yoğun tempoda yapılıyor. Haftanın altı günü çalışıyoruz. Biraz yıpratıcı ama işi severek yaptığımız için şikayet etmiyorum. İleriye dönük olarak
sinema filminde oynamayı çok arzuluyorum. Ayrıca Ankara’da kalıcı olmak istiyorum. Çünkü burada bir tiyatro kurduk ve onu yaşatmak bizim için önemli. 2007 yılında Begüm Topçu’yla birlikte Tiyatro Kafe’yi kurduk. Deniz Yıldızı’yla, Tiyatro Kafe’ye ilgi arttı. Televizyonda izleyen insanlar, gelip bizi tiyatro yaparken de izliyor. İkisi birbirini tamamlıyor.
Dizi oyunculuğu ve tiyatro birbirinden çok farklı. Dizide çok zorlanmıyorum. Televizyon hataları çok çabuk telafi etmenizi sağlayabiliyor. Diziye ilk başladığımda çok zorlanmıştım. Çünkü tiyatro kökenli biri olarak kamera önünde elinizi, kolunuzu nereye koyacağınızı bilemiyorsunuz.
Ankara oyuncu anlamında çok büyük bir şehir. Ankara’da çok kazansanız bile, çok para harcayamazsınız. Ankara oyuncularının da zaten çok para kazanmak gibi bir beklentileri yok. İstanbul’da Ankara oyuncularına piyasayı düşüren oyuncu gözüyle bakılıyor. Ankaralı oyuncular da İstanbul’dakileri mankenden olma oyuncu olarak görüyor.
Katil, travesti yada deliyi oynayabilirim
DİZİYE geçtiğimiz sezon dahil oldum. Volkan karakteri, Kütahya Simav’dan gelen, geçim sıkıntısı çeken, mert ve düzgün biri. Anadolu genci diyebileceğimiz bir karakter. Deniz’in kuzeni olarak geldi. Suna’yla aşık oldular ve evlendiler. Volkan, Emre’yle ters bir karakter. Benzer taraflarımız olmasına rağmen, bana oldukça uzak. Ben küpe takan, yırtık kot pantolon giyen birisiyim. Gerçek karakterime uzak karakterleri canlandırmak zor olmuyor. Aksine bu tarz roller oynamak istiyorum. Katil, travesti yada deliyi de oynayabilirim. Mümkün olduğunca bana uzak rollerde yer almak istiyorum. Kendinize yakın rollerde duygulara çabuk ulaşabilirsiniz ama oyunculuk anlamında çok yaratıcı olduğunu düşünmüyorum. Kendiniz gibi davranmak oyunculuk olmuyor. Farklı karakterlere hayat vermek, her oyuncunun istediği şeydir.
Eskişehir Şehir Tiyatrosu’nda oyuncu ve aynı zamanda yöneticiyim. Ayrıca Hacettepe Üniversitesi Konservatuar’da dersler veriyorum. Hayatım Eskişehir ve Ankara arasında geçiyor. Haftanın 3-4 günü burada geri kalanını Eskişehir’de geçiriyorum. Çok yorucu bir tempoyla çalışıyoruz ama bu durumdan şikayetçi değilim. Mümkün olduğunda geceleri Eskişehir’de kalmak istiyorum. İşim gece geç saatte de bitse mutlaka gitmeye çalışıyorum. Çünkü burada yaptığımın bir iş olduğunu unutmamak ve güne daha iyi başlamam için bu önemli. Eşim Pınar Basalak da, Eskişehir Senfoni Orkestrası sanatçısı. Çalışma saatleri benim kadar düzensiz olmasa da o da, çok çalışan biri. O yüzden evliliğimiz gayet mutlu bir şekilde devam ediyor.
Bundan sonrası için tiyatroya daha çok ağırlık vermek istiyorum. Daha önce “Ters Köşe” ve “Usta” filmlerinde rol aldım. Sinemanın tadı gerçekten çok farklı. Sinema filmlerinde oynamayı çok istiyorum. Kendinizi perdede izlemek özel bir duygu. Tiyatro suya yazı yazmak gibi. Oynuyorsunuz ve sonrasında geriye bir şey kalmıyor. Ama sinemanın ölümsüz olduğunu düşünüyorum.
Banu’nun zekasına hayran oluyorlar
BANU, yalancı, istediğine ulaşmak için her yolu deneyen, ailenin kötü kızı. Benim için çok eğlenceli bir karakter. İyi bir karakteri oynamak düz ve sıkıcı olabilir. Kötü karakteri renklendirmek, daha keyifli. Sınırları genişletebilirsiniz.
Bazen senaryoyu okurken ‘Bu kadar da kötü olunmaz ki. Bu zekanı neden daha iyi işlerde kullanmıyorsun’ diyorum. Sokakta insanlar gördüğünde zekana hayranız gibi tepkiler veriyor. İzleyici kötü karakterleri daha çok seviyor.
Banu’nun bu kadar kötü olmasının haklı sebepleri var. Banu yalnız kaldığı zamanlarda vicdani hesaplaşmalar da yaşıyor. Fakir, hayalleri büyük, olmak istediği yer, içinde bulunduğu yer değil. Başka bir dünyaya özeniyor. Bütün bu yaptıklarının altında bu sebepler var. Yenilgiyi kabul eden biri değil. Gerçek hayatta ben de, Banu’nun bu özelliğini taşıyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmak isterim. Banu için doğruya giden her yol mübahtır. İnsanların üzülmesi yada zarar görmesi onun için önemli değil.
2007 yılında Hacettepe Konservatuar’dan mezun oldum. Konservatuar mezunu olmanın büyük avantajları var. Canlandırdığınız karakteri, o kadar rahat konuşturuyorsunuz ki, karakteri tanıdıkça işiniz daha da kolaylaşıyor. Kamera önünde daha küçük hareketler yapmanız, minimalize olmanız gerekiyor. Kınacılar Konağı dizisinde birkaç bölüm oynamıştım. Orada tiyatrodan dizi oyunculuğuna geçiş dönemini atlattım. Deniz Yıldızı ise benim televizyon anlamında pişme projem oldu.
Tiyatroda daha çok gelişmek, yurtdışında eğitim almak ve oyunculuğun bütün alanlarında çalışmak istiyorum. Hep aynı tarzda oyunculuk bir süre sonra sıkabiliyor ve kendinizi geliştiremiyorsunuz. Sinema filmlerinde yer almak, reklam filmlerinde oynamak gelecekteki planlarım arasında. Çünkü hepsinin zevki ve heyecanı başka. Oyuncunun istediği şey de bu. Sürekli kendini geliştirebilmek ve farklı projelerde yer almak ister. Azla yetinmek istemiyorum. Aynı projede olmak yaratıcılığı öldürüyor.
Farklı karakterleri yaşatmak, onlara hayat vermek bir oyuncu için büyük keyif.
Oyunculuğun, bu sektörün merkezi İstanbul. İlerde ben de İstanbul’da olmak isterim. Ama oraya gitmek için acele etmiyorum. Hemen parlayıp, ertesi gün yok olmak istemiyorum. Ankara’da kendimin geliştirmenin yollarını arıyorum. Ankara çok samimi ve sıcak ilişkilere sahip bir şehir. Bana göre bu işin mutfağı. İstanbul ise her şeyin çok profesyonelce yapıldığı, ilişkilerin bu kadar samimi olmadığı bir şehir.
Bizi kalıcı yapan yeteneğimiz. Seyirci elbette güzel kızlar ve yakışıklı erkekler görmek ister. Ama kalıcı olabilmek için sadece dış görünüş yeterli değil. Mutlaka sizi her zaman ayakta tutabilecek ve kalıcı yapabilecek bazı özelliklerinizin olması gerekir. Bizi de, kalıcı yapacak olan şey oyunculuk yeteneğimiz.
Dizideki ve gerçek hayattaki kızlarını karıştırıyor
KAZIM, Banu ve Suna’nın babası. Tır şoförü olduğu için vaktinin büyük bir kısmı uzun yolda geçiyor. Sert ama yumuşak yürekli biri. Namusuna ve onuruna düşkün. Kızlarının ve ailesinin mutluluğu için çalışıyor. Banu’ya çok kızıyor ama hep affediyor.
Gerçek hayatta da Nehir ve Defne isimli iki kızım var. Bazen burada o kadar çok vakit geçiriyoruz ki, Nehir ve Defne’yi, Banu ve Suna’yla karıştırdığım oluyor. Dizideki kızlarıma karşı da sorumluluk hissediyorum. Babalık duygusu bazen hepsi için aynı oluyor.
25 yıldır oyunculuk yapıyorum. Ankara Sanat Tiyatrosu’nun kadrosundayım. Geçtiğimiz sezon “Giderayak” isimli oyunu oynamıştık. Bu oyundaki rolümle “Övgüye Değer Oyuncu” ödülünü kazandım. Dizi ve tiyatroyu birlikte yürütmek Ankara’da kolay. Çünkü
trafik gibi sizi engelleyici dış faktörler yok. Sadece prova dönemlerinde biraz yoğunluk oluyor. Ankara’da dizilerin çekilmesi ve kalıcı olması, burada bir sektör oluşması ve oyuncuların Ankara’da kalması açısından oldukça önemli. Komşu Köyün Delisi ve Bizim Evin Halleri dizilerinde oynamıştım. Dizi, tiyatroya göre daha kolay. Ama dizi oyunculuğu kesinlikle yabana atılacak bir oyunculuk değil. Tiyatro daha çok emek istiyor. Bu yıl Aziz Nesin’in “Zübük” isimli oyunu oynayacağız. Özel tiyatroların bir çok sıkıntıları var bu sıkıntılar yavaş yavaş gideriliyor.
İçimizden biriSabiha, bize yabancı gelmeyen, bizden biri. Kızlarından yana ise dertli. İnsancıl ve dedikoduyu sevmeyen birisi. Bazıları Sabiha’nın olduğu gibi kalması, bazıları ise değişmesi yönünde tepkiler veriyor. 16 yıldır Ankara DT’deyim. Dizi ve tiyatro oyunculuğu çok fark etmiyor. Sadece teknik olarak farklar var. Tiyatrocuların dizi ve sinemada oynamasını eleştirenlere katılmıyorum. Çünkü tiyatro kökenli oyuncular, oyunculuğa kalite getiriyor.