MS. Veli SARITOPRAK
Oluşturulma Tarihi: Aralık 17, 2007 00:00
Tarım Bakanlığı verilerine göre, kuraklıktan dolayı meydana gelen zararın 3 milyar YTLolduğunu söyleyen Türkiye Ziraatçiler Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, "Aşırı sıcaklardan dolayı erken çiçeklenen meyve ağaçlarını da düşündüğünüz zaman zarar 5 milyar YTL’yi buluyor" dedi.
Patron Patrona köşesi bu hafta, ziraatçilerin patronu İbrahim Yetkin’i konuk etti ve tarımla ilgili güncel konuları masaya yatırdı.
Veli sarıtoprak: Küresel ısınma ve ona bağlı kuraklık, artık günlük yaşantımızı etkileyen boyutlara ulaştı. Tarım alanında bu değişimin etkileri ne boyutlarda?
İbrahim Yetkin: Tarım, küresel ısınmadan en çok etkilenen sektörlerin başında geliyor. Bunun nedeni de zaten doğa koşullarına bağlı olarak üretim yapılan bir sektör olması. Küresel ısınma, iklim dengelerinde yaşanan bir değişme olduğu için sorun yalnızca kuraklıktan da ibaret değil; bugünlerde sık sık tanım olduğumuz seller de bu olgunun bir parçası. Geçen yıl tarım ürünlerinde kuraklık ve sellerden dolayı uğranılan zararın boyutu 5 milyar dolar civarında tahmin ediliyor. Bu konularda genellikle biraz daha iyimser olduğu bilinen Tarım Bakanlığı verilerine göre bu rakam 3 milyar YTL’yi buluyor. Kuraklıktan etkilenen çiftçilerin sayısı ise yine resmi rakamlara göre 435 bin. Buna sellerden doğan, aşırı sıcaklardan dolayı erken çiçeklenen meyve ağaçlarının dona maruz kalmasından doğan zararları da eklersek, yaklaşık olarak yine 5 milyar rakamına ulaşıyoruz. Ürün olarak baktığımızda ise kuraklıktan etkilenen ürünlerin başında buğday geliyor. Diğer hububat ürünleri, ayçiçeği, mısır, incir,elma, karpuz da önemli ölçüde zarar gören ürünler arasında. Narenciye ise aşırı sıcaklardan zarar gördü.
Son günlerin güncel bir tartışması da tarım topraklarının aşırı parçalanmasına karşı bir önlem olarak miras hukukunda yapılacak değişiklikler. Buna göre, artık tarım toprağı mirasçılar arasında bölüştürülmeyecek, işletme olarak bütünlüğü korunacak. Sizce bu yaklaşım doğru mu?
Bu, bizim de öteden beri savunduğumuz bir görüş. Zaten bir çok Avrupa ülkesinde tarımsal işletme, o işletmeyi çalıştırmayı kabul eden mirasçıya bırakılıyor. Bizim ülkemizde işletme büyüklüklerinin AB ortalamalarının çok altında olduğu düşünülürse, bu konuda önlem almak için çok geç kalmış olduğumuz ortada.
Bu konuda rakamsal veriler de var mı?
İsterseniz, kısaca bir kaç rakamla bu durumu özetleyeyim. Halen ülkemizde 22 milyon parsel tarım arazisinde 3 milyon 100 bin işletme bulunuyor. Bu da her işletmenin ortalama 7 parça araziden oluştuğunu ortaya koyuyor. Günümüz tarım işletmeciliğinde çok özel bazı bahçe ürünleri ve seracılık dışında bu kadar küçük ve parçalı işletmelerde modern bir işletmecilik yapılması mümkün değil. Zaten mümkün olmadığı için yeterli gelir elde edemeyen bir çok küçük çiftçi üretimi bırakıp şehirlere göçüyor. Son iki yılda yaklaşık iki milyon üreticinin üretimi terk ederek kentlere göç ettiği biliniyor.
Ankara deyince herkesin aklına ülkenin ve siyasetin başkenti geliyor. Ancak, Ankara aynı zamanda eski bir tarım kenti. Ankara’ya eskiden ün kazandıran tiftik gibi bazı ürünler artık anılarda kalsa da, tarım sanırım kentimiz için hálá büyük önem taşıyor...
Ankara’da halen 50 binin üzerinde tarım işletmesi olduğunu söylersek, söylediğiniz gerçeği doğrulamış oluruz. Üstelik, bu işletmelerin 20 binden fazlası, 100 dönümün üzerinde toprağa sahip büyük işletmeler. Bu 50.000 işletmenin yaklaşık yüzde 5’i yalnız hayvancılıkla uğraşıyor. Yani Ankara aynı zamanda besicilik açısından da önemli bir kent. En önemli ürünümüz, tahmin edeceğiniz gibi buğday. Ancak, buğday ekim alanları yıldan yıla azalıyor. 1990’da 621 bin hektar olan buğday ekim alanı 200’li yıllarda 500 bin hektarın altına düştü; bu azalmanın devam edeceğini tahmin ediyoruz, çünkü yapılaşma başta olmak üzere bir çok faktör tarım alanlarını tehdit ediyor.
Türkiye havucunun yarısı Ankara’da
Yüzümüzü ağartan ürünlerin başında ise havuç geliyor. Halen Beypazarı ilçesi havuçta ülke üretiminin yarısına yakınını karşılıyor. Havuç verimi Türkiye ve Dünya ortalamasının üzerinde. Bu nedenle üretilen havuç iç pazara satılmakla kalmayıp, ihraç da ediliyor. AB ülkelerinin havuç ihtiyacının yaklaşık yüzde 60’ını Türkiye karşılıyor, bunun da büyük bölümü Ankara’dan gidiyor.h Havuç üretiminin 2010 yılında 168 bin tona ulaşmasını bekliyoruz. Ünlü armudumuza gelince... Hálá elmadan sonra en fazla yetiştirilen meyve olmaya devam ediyor. Geçen yıl 23 bin ton civarında bir üretim vardı. Ankara’nın toplam tarım toprakları içinde meyveciliğe ayrılan alanın yüzde 1 olduğu düşünülürse, bu da azımsanmayacak bir rakam. Ankara armudunun tanıtımı yapılsa, bu rakam daha da artabilir. Ankara’nın bir diğer ünlü meyvesi de Ayaş’ın adı ile özdeşleşmiş olan dut. Dut üretiminde 2000 yılı öncesine kadar bir azalma vardı, üretim 4 bin tona kadar düşmüştü; o tarihten bu yana üretim artarak 5 bin tonun üzerine çıktı. Bu da, Türkiye’deki toplam dut üretiminin yaklaşık 10’da birine denk geliyor.
Cini şişeye sokamayan acemi büyücü
Tarım deyince en çok tartışılan konulardan biri de, genleri ile oynanmış bitkiler konusu. Bu bitkiler gerçekten insan sağlığı için bir tehlike oluşturuyor mu? Oluşturuyorsa, Türkiye açısından bu tehlike ne ölçüde geçerli?
Genleriyle oynanmış ürünlerin insan sağlığına etkileri konusunda farklı görüşler var. Genlerin transferi aşamasında kullanılan bazı antibiyotiklerin ürünü tüketen insanlar ve hayvanlar için risk oluşturduğu, özellikle bağışıklık sistemleri üzerinde olumsuz etkileri olabileceği görüşü genel olarak kabul görüyor. Genleriyle oynanmış tohumların Türkiye’ye girmesi bu nedenle resmen yasak, ancak hayvan yemi olarak ülkemize ithal edildiği biliniyor. Yasak olmasına karşın üretimde kullanıldığına ilişkin bulgular da mevcut. Örneğin, geçen yıl, ODTÜ Gıda Bölümü, 9 kentte üretilen 28 domates numunesinden 22’sinde ’kanamisin’ adlı antibiyotiğe dirençli bir bakteri geni bulduğunu açıkladı. Nasıl, nükleer teknoloji, insanlığın yararına kullanılabildiği gibi insanlığın felaketi ne de neden olabiliyorsa, gıda teknolojileri de insanlığa yararlı ya da zararlı biçimlerde kullanılabiliyor. Bütün mesele, insanlığın şişeden çıkardığı cini tekrar şişeye sokmayı başaramayan acemi büyücünün durumuna düşmemesi.
Buğday üretimi 16 milyon ton
Bu yıl buğday rekoltesinde görülen düşüş tamamen kuraklığa mı bağlı?
Büyük ölçüde evet. Bu yıl, kuraklık nedeniyle Türkiye genelinde buğdayda üretim kaybı ortalama yüzde 20 oldu. Konya, Ankara gibi İç Anadolu Bölgesindeki illerde kuraklık nedeniyle uğranılan zarar yüzde 40’ları aştı. Son yıllarda ortalama 20 milyon ton olan buğday üretimimiz bu zarar nedeniyle 2007 yılında 16 milyona düştü.