Güncelleme Tarihi:
Ayten Kaya Görgün, öyküleri ve mizah yazılarından sonra, Ayrıntı Yayınlarından çıkan ilk romanı “Arıza Babaların Çatlak Kızları” ile okurlarıyla buluştu.
Köyden kente göçün anlatıldığı kitapta, 80’li yıllarda Ankara’nın doğusundaki illerden yola çıkarak, değerlerini kaybetme korkusuyla, Mamak’ın eteklerine ilişen ailelerin kültürel dönüşümü “Kamyona yüklediklerinden, içlerine attıklarından daha çoktu geride bıraktıkları. İnsan ne kadarını yükleyip nereye kadar sürükleyerek taşıyabilirdi ki çocukluk vatanını?” cümlesiyle başlıyor. Fonda, Kemal Burkay’lı bir Yeni Türkü bestesi “Mamak Türküsü” gezinirken; tek gözlü kondularda yaşananlar, yetişkin kızların gözünden aktarılıyor ve bu trajikomik haller romanın dilini belirliyor.
Ayten Kaya, sözcüklerle karikatür çizme becerisini sergilerken; okulun yasak, çalışmanın ayıp, sevişmenin ahlaksızlık olduğu bir ortamda kadının toplumdaki yerini ve her cinsin kendi var olma mücadelesini (kara)mizahla anlatıyor. Görgün, sorularımızı Ankara Hürriyet okurları için yanıtladı:
- Kısaca edebiyat özgeçmişinizden bahseder misiniz?
Uzunca bir süre yazdıklarını yayınlatmak için dergilerin kapısını tırmalayan, sonunda Kadınlara Mahsus Gazete Pazartesi ile makûs talihini kıran, arkasından Leman, Öküz, Notos Öykü, Üçüncü Öyküler, Sanat Eylemi gibi dergilerde çekingenliğini atlatan, içine yazma kurdu girmiş, gayrı iflah olmaz bir kadın. Yol, Arıza Babaların Çatlak Kızları’na çıkıncaya dek öyküler yazdım, şiir mutfağına girip boyumun ölçüsünü aldım, senaryoya uğradım, mizah yazıları yazdım.
Yoksulluğu görünce zevki bozulanlar var
- Kitabın kapağı gecekondu bölgesinden bir fotoğraf karesi olarak tasarlanmış. Varoşlarda yoksulluğun üzeri renkle mi örtülmeye çalışılır?
Yoksulluğun üzeri, kâh rengârenk sokaklarla, duvarlarla örtülür. Öyle bir an gelir ki, yoksulluğa delilikten, arsızlıktan başka bir şeyle katlanamazsın. Ya da ilmek ilmek dantel örüp yoksulluğun üstüne atarsın. Bütün bunlar yoksulluğun içinden yapılanlar, bir de bunun dışında olup yoksulluğu uzaktan görüp zevkleri bozulanlar var. Onlar da yüksek duvarlar ördürürler yoksulluğun önüne.
- Romanı ne kadar sürede tamamladınız?
Bu kitapta anlattığım öyküleri, insanları 1997’den beri yazıyorum. Eylem, Sakine ve diğerleri zaman zaman dergilerden başını uzattı, ben onları yıllardır eteğimde taşıyordum. 2004’te Sırma Köksal, bu öyküleri bir roman çatısı altında birleştirmemi ilk öneren kişi. Romanın son halini alması ise yedi yıl sonra oldu.
Kadınlar yeniliğe erkekten daha yatkın
- Romanı bölümlere ayırırken numaralandırmak yerine, pek azını duyduğumuz atasözleri ve deyimler kullanmışsınız.
Hikâyesini anlattığım insanların rakamlarla arası pek iyi değil. Onlar konuşmalarını atasözleriyle, argoyla, küfürle zenginleştirenler. İçlerinde en bilge kadın, en çok atasözü kullananıdır. Her bölümün başına usta bir yazarın, şairin, düşünürün cümlelerini de koyabilirdim, ancak madem hikâye gecekondulara dairdi, başlığı da onlar atmalıydı.
- Kültürel dönüşümlerde, yeni yaşantıya uyum sağlama sürecindeki kadının sıkıntılarını anlatır mısınız?
Genellikle kadınların çoğu yeniliğe, dönüşüme erkeklerden çok daha yatkın ve cesur. Kadınların kaybedecek bir şeyleri yok. Ama erkekler her döndükleri virajda ellerinde sıkı sıkı tutukları şekerlerini düşürmekte. Varlıkları her geçen gün yeni tehditler altına girmekte. Haliyle bu süreç iki taraf açısından da zorlu olacak.
Kondunun yaşama biçimi bir iki dakikada yıkılamaz
- Ankara, belini kuşatan gecekondulaşmadan büyük ölçüde kurtuldu. Bu değişim, dönüşüm konusunda ne düşünüyorsunuz.
Gecekonduları yıkıp yüksek, modern binalar dikmekle ne yazık ki gecekondulaşmadan kurtulamıyorsunuz. Çünkü o gecekondularda hayat yeni bir kültür, yeni bir dil üretti. Gecekonduyu bir kepçeyle birkaç dakikada yıkıp yerine siteler dikilebilir, ama gece konan konduların ürettiği yaşama biçimini, dilini bir iki dakikada yıkamazsınız. Sadece şekil olarak gecekondu yoktur, ama binaların içinde yine kapıların önünde terlikler, ökçesine basılmış ayakkabılar yığılıdır. Yine camlardan, balkonlardan halılar silkelenir, kapılarda yünler çırpılır, halılar yıkanır… Kadınların kâğıt üzerinde hakları gün be gün artar, hareket alanları eskiye göre genişlemiştir, ama yine bunlar hep şekil, evlerin içinde hatta sokakta şiddet, baskı bitmemiştir. Kaldı ki, kadına şiddet gecekondulara has bir sorun da değil.