Güncelleme Tarihi:
Ankara’nın şair ve yazarları denilince önce bir parkın içindeki bankta oturan dört yazar ve şair hemen aklımıza gelir. Orhan Veli, Şinasi Baray, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday. Bu fotoğraf için ‘Ankara’nın Kurtuluş semtinde bir parkta çekilmiştir’ diyenler de var, burası ‘Kızılay’da Zafer Parkı’ diyenler de... Bu şair ve yazarlarımız edebiyatımızda ‘Garip’ akımı adı verilen bir dönemin temsilcileri olarak bilinirler.
Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...
Anlaşılan sonbahar
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
Babası daha ölmemiş Oktay’ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.
Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz.
Melih Cevdet Anday
HACI BAYRAM CAMİİ’NDEN CEBECİ’YE
Fotoğrafta Ankaralı şair olan genç yaşta ölen Şinasi Baray’ı da görmekteyiz. Bu şairler Ankara’da okul yıllarından beri arkadaştır. Ankara’nın Taş Mektebi’nde (Resim Heykel ve Etnografya müzelerinin olduğu yerde okulun o dönem ki adı. Şimdilerde Atatürk Lisesi olarak bilinen okuldur) çıkardıkları edebiyat dergilerinde yazı arkadaşlığı, köşe komşuluğu yapmışlardır. Şinasi Baray’ın Ankara Cebeci’de oturan bir kız arkadaşı varmış. Hem kendisinde hem de arkadaşlarında onu kız arkadaşıyla buluşturacak dolmuş parası bulunamayınca arkadaş grubu (Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat ve Orhan Veli) Hacı Bayram Camii’ne giderler oradan bir cenaze arabasına binip arkadaşları Şinasi’yi Ankara Cebeci’deki kız arkadaşının yanına götürürlermiş. Melih Cevdet’in şiirlerinde Ankaralı iki arkadaşını genç yaşta kaybetmenin hüznü hep olmuştur. Orhan Veli ve Şinasi...
ESERLERİNDE ANKARA’YI GÖRÜRSÜNÜZ
Mehmed Kemal, ‘Acılı Kuşak’ kitabında Ankara’ya dair şunları anlatır; “Taş Mektep’ten kimler çıkmadı ki Ali Ulvi Uraz, Suat Taşer, Muhip Arcuman, ilk tiyatro geleneğinin ustalarından Ercüment Behzat, Refik Ahmet, Ahmet Nuri, Ali Candar, Abidin Dino.” Yine önemli bir not olarak bize şunu da hatırlatır Memed Kemal; “Turgut Özakman’ın 15 yaşında yazdığı ‘Masum Katiller’ adlı oyunu, Ankara Halkevi’nde Taş Mektep öğrencileri tarafından sahneye konulur. Tabii o dönem başka okullar da hemen Özakman’ın oyunu sergilemeye başlar. İlk olarak, Taş Mektep, Ankara Kız Lisesi tiyatro sanatının yaygınlaştırılması için öğrencilerinin tiyatro çalışmalarına katıldığı kurumlardandı. Bu öğrenciler içinde Adalet Ağaoğlu da vardı, Orhan Veli de Melih Cevdet Anday da.” Ankaralı şair ve yazarlar deyince aklımıza Ankara’nın Nallıhan ilçesinde doğan Adalet Ağaoğlu gelir. ‘Hasretin Nazlıdır Ankara’ diyen Ahmed Arif gelir. Ve daha birçokları gelir. Eserlerinde Ankara’nın sokakları, caddeleri olduğu gibi Ankara’daki yaşamı görürsünüz.
İSTANBUL PASTANESİ’NE UĞRAYAN ŞAİR VE YAZARLAR
Yahya Kemal’in milletvekilliğinden dolayı sık sık Ankara’ya geldiği bilinir. Meclis kaleminden maaşını alıp İstanbul’a dönerken ‘Ben en çok Ankara’nın İstanbul’a dönüşünü severim’ der. Yahya Kemal’e göre ‘Ankara, siyasetin merkezi Cumhuriyet ile var olmuş, dik kararlı mücadeleci bir ruhtadır. İstanbul ise ülkenin ticari ekonomisini temsil eder durumdaydı.’ Yazar Nahid Sırrı Örik Son Telgraf’ta 20 Ağustos 1938’de kaleme aldığı yazısında Ankara’da Ulus semtinde bulunan İstanbul Pastanesi’ne uğrayan şair ve yazarları anlatır; “Ankara’da değişmeyen yer İstanbul Pastanesi’dir. Taşhan Meydanı’nda ve Karaoğlan Caddesi üzerindedir. Geceleri hiç kapanmayan bu yer, kendisine mutlak bir sadakat göstererek orayı adeta evi sayan bazı müşterileri ile Ankara’ya işlerini takibe gelmiş, Ankara Palas’ı beğenmeyen ya da hesaplarına uymayan kimselerin uğrak mahalleridir. İstanbul Pastanesi’nin bir zamanlar başka bir özeliği de vardır ki Ankara’daki yazar, çizer ve şairlerin toplantı yerleri oluşuydu. Ağaoğlu Ahmet, Sadri Ertem, Yaşar Nabi, orada günün meselelerini konuşurlar Şair Ahmet Muhip Dıranas, Ertuğrul Şevket, Feridun Fazıl ve Şevket Hıfzı birbirlerinin şiirlerini hayranlıkla okurlar ve okumazlarsa birbirleri ile tartışırlardı. Edebi toplantılar uzun zaman o kadar takip edilir olmuştu ki benzer masalar kurulmuştu. İstanbul Pastanesi’ne şairler, yazarlar, gazeteciler, uğramamaya başladılar bir süre sonra çok yüksek sesle konuştukları için kovuldular iyi oldu...”
ARİF HİKMET KOYUNOĞLU VE ZİYA GÖKALP ANISI
Bir anı da Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu’ndandır. Ankara’da Resim Heykel Müzesi’nin mimarıdır Koyunoğlu. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu (Hasan Kuruyazıcı Yapı Kredi Yayınları 2004) adlı kitapta Koyunoğlu, anısını şöyle aktarır; “Ankara’daki atölyeme her zaman devrin şairleri ve yazarları uğrarlardı. Gelenlerin başında şair ve yazar Aka Gündüz bulunurdu. O benim eski bir arkadaşımdı. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı Atay ve en büyüğümüz Ziya Gökalp de gelirdi. Gökalp milletvekiliydi. Beni çalışmalarımda teşvik ederlerdi. Bir akşam merhum Ziya Gökalp geç vakit gelmişti. O zaman Ankara’da ulaşım araçları at arabasıyla sağlanıyor. Benim otomobilim olduğu için Keçiören Etlik civarındaki arkadaşları da alır götürürdüm. Ziya Gökalp Bey de Keçiören’de kiraladığı bir bağ evinde otururdu. Ben o zaman ‘Ahiler’ devrine ait bir mezar taşı röleveleri üzerine çalışıyorum, fotoğraflar elimde yaptığım işleri dikkatle inceleyen Gökalp, ‘Hikmet yaptığın çalışmaları beğeniyorum. Hele mezar taşları bezemelerin çok güzel, ben öldüğüm zaman mümkün olursa mezarımı sen yap’ diye takılmıştı.” Daha sonra mezarın yapımını Hikmet Koyunoğlu açılan bir yarışmayla kazanmıştır. Mezarı da Koyunoğlu yapmıştır. Ankara’nın şair ve yazarları geçmişi bugüne taşıyarak başkentin kültür hayatının temel taşı olmuşlardır.