Güncelleme Tarihi:
İpek Arıkan... O aslında müzik öğretmeni... Yıllar önce televizyonda gördüğü bir haberden etkilendi, Ankara’nın her noktasını gezip, kent kimliğini oluşturan değerleri fotoğraflarıyla ölümsüzleştirmeye karar verdi. Ankara’nın eskimeyen değerlerini, tarihin izlerini taşıyan dükkânları ve sokakları fotoğraflayan İpek Arıkan ile hem objektifine yansıyanları hem de ortaya çıkardığı kent hafızasını konuştuk.
* Sosyal medyada ‘eskiankaraesnafi’ sayfanız ile Ankara’nın birçok değerini tanıtıyorsunuz. Bu hesabı açma fikri nasıl ortaya çıktı?
‘eskiankaraesnafi’ sayfasını açma fikri, üstünde düşünüp planladığım bir çalışma değildi aslında. Kent hafızasını ve kent kimliğini oluşturan değerlerin zaman içerisinde yok oluşlarının yarattığı hissiyat bu sayfayı açmamı tetikledi. Bir gün televizyonda, Ulus İş Hanı’ndaki ‘Atatürk’ün eczanesi’ olarak da bilinen 99 yıllık İstanbul Eczanesi’nin 100’üncü yılına giremeden kapandığı haberini izledim. Haberi izlediğimde çok üzülmüştüm ve ‘neden bir hafıza kaydı, arşivi oluşturmuyorum?’ düşüncesi aklıma getirdi. İşte o an bu sayfayı açmaya karar verdim ve açtım. Kente mâl olmuş o dükkânları görmek, sahipleriyle sohbet etmek, hikâyelerini dinlemek istedim. En sevdiğim uğraş olan fotoğrafçılıkla da bu fikri birleştirerek arşiv oluşturmaya, fotoğraflarını çekmeye başladım. Ankara hem tarihi hem doğal güzelliği hafızasında barındırıyor. Örneğin, Ulus’ta adeta tarih yatıyor ama Ankara dışındakiler pek bilmiyor. Ankara, hep griliğiyle, betonuyla ünlenmiş ne yazık ki. Bir zamanlar ben de hep bu yanlarını görüyordum. Ne zaman diğer yüzünü görmeye çalıştım, işte o zaman ışıldadı sanki. Ankara’nın renkli yüzü, gri örtünün altında kalmış gibi...
* Fotoğraf makinenizi alıp, başkentin her noktasını geziyorsunuz. Bu anlamda Ankara’nın eski esnaflarını da ziyaret ediyor musunuz?
Şu ana kadar görüştüğüm en eski yer Kalaycılar Baharat’tı. 100 yıllık bir dükkân. Samanpazarı’nda, Koyunpazarı yokuşunda bulunan bir baharatçıydı. Tüm aile ile birlikte dükkânda buluştuk ve harika bir sohbet gerçekleştirdik. Sıcacık bir aile... Barış Manço’nun ‘Nane Limon Kabuğu’ şarkısının klibine de ev sahipliği yapmış. Bu hikâyeyi duymak çok ilginçti. Çok sayıda sanatçı, politikacının da uğradığı bir dükkânmış. Zamanında Prens Charles bile gelmiş. Beni çok etkileyen başka bir yer daha var. İlk gittiğim ve sohbet ettiğim yer. Nurettin Cebeci, Bale Kundura. Nurettin Cebeci’yi ilk kez bir televizyonda görmüştüm. Kendisi dönemin tanınan birçok ismine ayakkabı yapmış. ‘Kesinlikle tanımalıyım’ dedim ve bir gün Cebeci’deki yıllardır bulunduğu dükkânında ailemle birlikte kendisiyle sohbet etme fırsatı bulduk. Beni zarafeti, beyefendiliği, şıklığı, kültürü çok etkilemişti. Giydiği kıyafetten, içerdeki düzenine kadar işine olan saygısı o kadar çok belliydi ki... Dükkândan çıkarken istemsizce gözlerim dolmuştu. O yılların naifliği, kibarlığı bir başka. Görüştüğüm yerlerin ortak noktası da işlerine olan saygıları oldu hep. Belki de onca yıl devam etmelerinin sebebi de buydu.
‘ANKARA’DA HİÇBİR ŞEY YOK’ ALGISI DEĞİŞMELİ
* Sadece Ankara’nın eski esnaflarını değil bu kentin köylerini de geziyorsunuz. Başkentte yaşayıp hiç şehir turuna çıkmayanlara nereleri önerirsiniz?
Çoğunluk Ankara olmak üzere, gittiğim yerlere ait fotoğrafları paylaşıyorum. Kendi şehrimi bir turist gibi gezmeye karar verdiğimden beri, ‘Ankara’yı daha önce hiç tanımadığımı’ fark ettim. Keşfetme heyecanını seviyorum. Özellikle eski binaları, evleri, köyleri, ilçelerini gezmeyi, oraları fotoğraflamayı ve hikâyelerini dinlemeyi çok seviyorum. Özellikle Ankara’nın ilçelerine de çok sık gittim. Güdül, Nallıhan, Ayaş, Beypazarı... İnanılmaz güzel yerler. Buraların mimari dokularını, tarihini, insanların sıcaklığını çok sevdim. Fotoğraflarla birlikte duyduğum, öğrendiğim bilgileri de mutlaka eklemeye çalışıyorum. Aslında ‘hiçbir şey yok Ankara’da’ algısını değiştirmek istiyorum galiba. Bir zaman benim de içinde bulunduğum bir algıydı bu. Daha önce de dediğim gibi ne zaman kendi şehrimi turist gibi gezmeye başladım, o zaman Ankara’nın hiç görmediğim yüzü çıktı ortaya. Aldığım tepkilerden gördüğüm kadarıyla da bu algının zaman zaman değiştiğini hissetmek hoşuma gidiyor.
ANKARA, ANILARIMI SAKLADIĞIM BİR KUTU
* Fotoğraflarınızla, kentin hafızasını yansıtıyorsunuz. Neden başkent Ankara? Kente dair neler söyleyebilirsiniz?
Ankara benim çocukluğum, gençliğim, yetişkin oluşum. Anılarımı sakladığım büyük bir kutu. Kent kimliğini korumak benim için bu yüzden çok kıymetli. Geçmiş ve gelecek arasındaki köprüyü oluşturan en temel olgu. Bu konuyla ilgili sosyal medya hesaplarından farkındalık yaratacak çok güzel adımlar ve elde edilen sonuçlar görüyorum. Vatandaşlar olarak üzerimize ne düşüyorsa yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle size çok teşekkür ediyorum bu güzel sohbet için. Roland Barthes’ın ‘şehirler bir yazıdır, gezenler ise bir okur’, sözü çok hoşuma gider.