İpek ARIOĞUL
Oluşturulma Tarihi: Nisan 01, 2007 00:00
Dürüst tabiatlı İstanbul efendisi Abdülcanbaz’ı bilmeyen yoktur. Turhan Selçuk’un çizgisiyle hayat bulan bu zamanlar ve mekanlar üstü karakterin Ankaralı reklamcılar tarafından 1990’da Türkiye’nin en yaratıcı reklamlarından birine konu edildiğini ise pek az insan bilir.
TÜRKİYE’DE "bilgisayar", "yazılım", "bilişim çözümleri", "yazıcı" gibi terimlerin henüz yeni yeni telaffuz edilmeye başlandığı bir dönemde, Ankaralı reklam firması Barek,
Koç Holding’in bilişim grubu Koç-Unisys’in reklam işlerini aldı. Yaklaşık sekiz ay süren kampanya boyunca, Türk çizgi roman tarihinin en uzun ömürlü karakteri Abdülcanbaz, Koç-Unisys’in, şimdiki adıyla KoçSistem’in, bilişim çözümlerini pazarlamak üzere hazırlanan kampanyaların baş aktörü oldu.
Ankara’nın en köklü reklam firmalarından Barek’in sahibi ve Genel Müdürü olan, aynı zamanda 22 yıllık bir gazetecilik geçmişine sahip olan Bekir Çiftçi, Ankara Hürriyet’e bu ilginç olayı kendine has esprili üslubuyla şöyle anlattı:
KOÇ TÜRKİYE’Yİ BİLGİSAYARLA TANIŞTIRDI
1990 yılı Türkiye’nin henüz bilgisayara yabancı olduğu bir dönemdi. O zaman bir IBM, bir de ABD’den bilgisayar ve diğer iletişim teknolojilerini getiren Koç-Burroughs (sonraki adı Koç-Unisys) adlı firma vardı. Türkiye’ye bilgisayar’ı bu ikisi tanıtmıştı. Barek ise 1978’de Ankara’da kurulan genç bir reklam firmasıydı. İlk işimiz Kalebodur’un kataloğunu hazırlamaktı ve bu çalışmamızla İtalya’dan ödül almıştık. Daha sonra gerçekleştirdiğimiz ve en çok dikkat çeken Jale Yılmabaşar için hazırladığımız katlogdu. Yılmabaşar’ın seramiklerini en iyi şekilde, yüksek bir kaliteyle yansıtan bir çalışmaydı ve Türkiye’nin Avrupa düzeyindeki en iyi matbaası olan Türk Tarih Kurumu matbaasında basılmıştı.
SUNA KIRAÇ ÇOK ETKİLENDİ
1990 yılına gelindiğinde Koç-Unisys’in yeni ürünlerini tanıtmak için bir reklam kampanyası hazırlatmak istediğini öğrendik. Ben kendilerine oldukça cüzi bir fiyat önerdim ki Koç’un işini alalım. Daha sonra çalışmalarımızı yanımıza alıp İstanbul’a gittik. Suna Kıraç’la tanıştık ve kendisine sırayla işlerimi gösterdim. En son Yılmabaşar çalışmamızı gösterince Kıraç, çok beğendi ve "Hemen sözleşme yapalım" dedi. Amaçlarını, yaklaşımlarını her şeyiyle çok güzel anlatıp, kapsamlı bir brief verdiler. Kısaca şöyle dediler: "Çeşitli ürünlerimizi tanıtacağız, ama artık sadece bizim kutumuz (bilgisayarımız) çok kaliteli demek yetmez. ’Yazılım’, ’taşınabilir sistemler’ demek yetmez."
MUHASEBECİ BİLGİSAYARI GÜRÜNCE UÇTU
Oturduk, düşündük, ne yapalım ne edelim diye. O sırada Koç bize bir bilgisayar gönderdi. Kutu gibi, çok düşük kapasiteli bir bilgisayar. Bilgisayar’ı kurmaya başladılar. Hepimiz "Ne yapacağız bunla?" diye düşünüyoruz. Sekreter, "Randevuları kaydederim" diyor; arkadaşlar, "Artık kaleme, daktiloya paydos, bilgisayarda yazacağız" diyorlar; grafikerler ise "Tasarımları burada yaparız" diyor. Muhasebeci arkadaş zaten uçuyor! Tam o sırada grafik tasarımcımız Murat Giray Kaya, "Biz buraya bir kutu değil, galiba bir ekip alıyoruz" dedi. İşte, kampanyanın konsepti de böylece ortaya çıkmış oldu: Ekip.
ABDÜLCANBAZ VE EKİBİ
BU fikir, cuk oturacaktı. Abdülcanbaz, Tarzan, Karanfil Hoca, Fayrabi gibi birçok kişiden oluşan bir ekibin, zamanlar ve mekanlar üstü kaptanıydı, bir kahramandı. Turhan Selçuk’un, Aldülcanbaz’ı arkadaşlarıyla gösteren çizimine "Ben kendi ekibimle çalışırım" deyimini kullanabiliriz. Velosipet denilen bisikletini bilgisayar olarak değerlendirebiliriz. Ünlü İstanbul tulumbacıları da "UNIX" taşınabilir sistemlerle ne güzel örtüşür diye düşündük. Sıra bu fikrimizi Koç-Unisys yöneticilerine açmaya geldi. Çok beğendiler. Genel Müdür Bülent Gönç, heyecanla ayağa fırladı, harika fikir dedi. Meğer Bülent Gönç bir Abdülcanbaz hayranıymış, maceralarını okumaktan bıkmazmış. Kampanya büyük ses getirdi. Gazete ve dergilerde
haber oldu. Turhan Usta’yla söyleşiler yapıldı. Bir dergi tam sayfaya, "O şimdi liberal" başlığını attı.
Turhan Selçuk’u ikna çabasıBEKİRÇiftçi, Abdülcanbaz’ı reklam kampanyasında kullanma fikrini Turhan Selçuk’a kabul ettirmek için neler yaptıklarını ise şöyle anlattı: "Kampanyayı müşteriye önerebilmek için önce Turhan Selçuk’un izni gerekliydi. Ankara’dan gazetecilik günlerinden arkadaşım Millliyet Reklam Müdürü Ergin Ünal’dan rica ettim, projemizi Turhan Bey’e anlattı. Turhan Selçuk da "Gelsinler bir görüşelim" demiş. Sol-milliyetçi Abdülcanbaz’ın reklamlarda görev almasını sağlamak için, Koç-Unisys’in reklamlarında ısrarla "Yüzde 100 Türk sermayeli Türk şirketi" deyimi kullandığını söyledim. Turhan Bey ayrıntıları biliyordu zaten. Kabul etti. Hatta Selçuk,
Atatürk’ün halka yeni harfler öğretirken çekilmiş fotoğraflarından esinlenip özel bir "yazılım" çizimi ve 45 yıllık mazisini simgeleyen özel bir çizim daha yaptı. Bunlar için herhangi bir ücret de almadı.
Ben kendi ekibimle çalışırımB
ÜYÜK bir bankanın ünlü genel müdürü küçük bir bankayı satın almış, yakın çalışma arkadaşlarını da buraya transfer etmişti. Olay medyada büyük yer alınca, şu açıklamayı yapmıştı: "Ben kendi ekibimle çalışırım". Toplam çözümler üretmek, çok farklı beklentileri karşılamak ancak ekip çalışmasıyla mümkündü. Kampanyanın anahtar cümlesi bu olabilirdi. Sıra ekip olgusunu simgelemeye gelmişti. Toplam bilişim çözümleri üretecek bir ekibin nasıl ve kimlerden oluşacağını uzun süre bulamadık. O sırada arkadaşların aklına Abdülcanbaz gelmiş. Saçma bulurum endişesiyle bana söylememişler. Sonra gevelediler: "Abdülcanbaz’ın kendine özgü bir ekibi var. Biz düşündük ama kızmazsanız... " dediler. "Harika" dedim.