Ankaralı ayakkabı tercihinde tutucu

Güncelleme Tarihi:

Ankaralı ayakkabı tercihinde tutucu
Oluşturulma Tarihi: Kasım 02, 2006 00:00

Ankara’nın Beypazarı ilçesinde Cumhuriyet’le aynı yılda kurulan, bugün en büyüğü Ankara’da olmak üzere Türkiye çapında 22 mağazaya ulaşan Ayakkabı Dünyası’nın sahibi Mehmet Akbacakoğlu, başkentli müşterinin ayakkabı konusunda bilinçli ve tutucu olduğunu belirtti. 2007’de 35 mağazaya ulaşmayı hedefleyen Akbacakoğlu, "Sektörün en büyük sıkıntısı kalitesiz ve ucuz malların yarattığı haksız rekabet" dedi.

AYAKKABI Dünyası’nın sahibi Mehmet Akbacakoğlu, başkentli müşterinin ayakkabı konusunda bilinçli ve tutucu olduğunu belirterek, "Ankaralı müşteri, bir markayı kabul ettikten sonra ona sonuna kadar sahip çıkar" dedi.

Ankara’nın Beypazarı ilçesinde Cumhuriyet’le aynı yılda kurulan, bugün en büyüğü Ankara’da olmak üzere Türkiye çapında 22 mağazaya ulaşan Ayakkabı Dünyası’nın sahibi Akbacakoğlu Ankara Hürriyet’e konuk oldu. 2007’de 35 mağazaya ulaşmayı, hemen ardından da yurtdışına açılmayı hedeflediklerine dikkat çeken Akbacakoğlu, sektörün en büyük sıkıntısının kalitesiz ve ucuz malların yarattığı haksız rekabet olduğunu dile getirdi.

Esnaf ve sanatkarların eskiden Ahi kültürüyle yetiştirildiğine, dürüstlük ve çalışkanlığı en önemli ilkeler olarak kabul ettiğine dikkat çeken Akbacakoğlu, 1923’de büyük dedesiyle başlayan, bugün dördüncü kuşakla devam eden kunduracılık hikayelerini, geleceğe dönük projelerini anlattı.

KUNDURACILIĞIN MERKEZİ BEYPAZARI’YDI: Beypazarı’nın köklü ailelerindeniz. 1900’lü yıllarda Beypazarı, İç Anadolu’da kunduracılığın merkezi idi. Ankara’nın ayakkabı ihtiyacını karşılayan büyük tüccarlar bulunurdu Beypazarı’nda. Daha sonraları kunduracılık, İstanbul, İzmir, Bursa’ya kaydı. 1900’lerde deri ihtiacı ortaya çıkınca Osman dedemiz tabakhane kurmuş Beypazarı’nda, ama Beypazarı’nın suyu çok kireçli olduğu için deri hamurumuzu sertleştirmiş. Bu nedenle tabakhane Gerede’ye gitmiş, orada büyümüş fabrikamız.

MASKELİ EŞKİYALAR DEDEMİ SOYMUŞ: Büyük dedemiz Osman dedemizin oğlu Hafız Ahmet dedemiz de Ahi kültüründen yetişme bir tüccar. Fakat kendisi sanatkar değil, yeğeniyle birleşiyor, atölye açıyor ve üretime başlıyor. Mest ve yemeni üretiyorlar. Üretim ve talep fazla olunca olunca pazarlama ihtiyacı ortaya çıkıyor. Dedem küfelerle Ankara ve çevre ilçelere pazarlamaya çıkıyor, Ayaş, Nallıhan, Güdül, Polatlı... Pazarlamaya gidiyor Ankara’ya. Anlattığına göre o zamanlar yollarda maskeli eşkiyalar varmış. Birkaç defa malları, paraları çalınmış.

BABAM 1930’DA PEŞTEMAL KUŞANDI: Üçüncü kuşak olan babamız 1930’lu yıllarda başlıyor kunduracılığa. Zamanla iyi bir kunduracı olup, peştemal kuşanıyor. 1930’larda Ahi teşkilatında loncalar var. Kalfa olacak çırak önce imtihandan geçiyor, sonra kalfa olup, peştemal kuşanıyor. Bu sistemde çıraklık üç yıl sürüyor, sonra imtihan yapılıyor, imtihanı geçenler peştemal kuşanıp, kalfa oluyor. 3 yıl sonra usta olmak için yeniden sınav oluyor. Usta olduktan sonra da hemen dükkan açamıyor. Üç yıl daha ustanızın yanında çalışmak gerekiyor. Babam da böylece çıraklığını, kalfalığını ve ustalığını babamın kurduğu atölyede çalışarak alıyor, Beypazarı’nda parmakla gösterilen bir sanatkar haline geliyor.

ANKARA’DAKİ DÜKKAN 1953’DE KURULDU: Babamın işleri Beypazarı’nı aşıp, Ankara’ya ulaşıyor. O zamanlar Ankara’da Cumhuriyetin ilk yılları. Ulus’daki Samanpazarı, Çıkrıkçılar Yokuşu iş merkezleri olarak yeni gelişiyor. Cumhuriyetle beraber Beypazarı daha da gelişerek, başkentin deri ve kundura ihtiyacını karşılayan bir merkez haline geliyor. İşine aşık, mesai mevhumu olmayan babam 1940’lı yıllarda Ankara’ya mal getirmeye başlıyor. Bakıyor ki, Samapazarı’na getirdiği ayakkabılar kapışılıyor, 1953’de Ankara’ya taşınıp ilk dükkanını açıyor. O dönem Ankara’daki birçok Musevi İsrail’e göç ettiği için babam da bir Musevi’nin dükkanını 250 liraya kiralıyor. Herkes, "Bu kadar yüksek kirayla batar bu dükkan" diyor. Ama satışlar çok iyi gidiyor. Kavaflariçi Çarşısındaki bu dükkanımızın adı "Niyazi Akbacakoğlu Kundura ve Lastik Evi" idi.

İLKOKULDAN SONRA ELİME ANAHTAR TUTUŞTURDU: Ben, Ulus ilkokuluna giderdim. Öğleden sonra okul bitince de dükkana gelip ders çalışır, o kundura kokusunu teneffüs ederdim. O yaşlarda bugünün kazı-kazan’ına benzeyen "kader kısmet"lerden satardık. Daha ilkokulda para kazanma zevkini tattım. Büyük bir okuma yazma arzum olmasına rağmen, 1961’de ilkokulu bitirince babam dükkanın anahtarını elime tutuşturunca, okulu bırakmak zorunda kaldım. Çok dürüst yetiştirildik. Ahi kültürüyle eğitildik. O zamanlar Ulus’taki esnaf camide sabah namazından sonra dükkanını açar, akşam en geç saat altıda kapatırdı. Çarşıda herkes birbirine güvenirdi. Dükkanı kilitleyip gitmek çok ayıp karşılanırdı. Dükkanı komşunuza emanet ederdiniz. Satış olursa o sizin yerinize yapardı. Babamın üç prensibi vardı: "Alışverişte yemin edilmez. Müşteriye maliyet söylenmez. Mal gereğinden fazla övülmez."

BAŞARIMIZI TOPTANCILIKLA DESTEKLEDİK: Perakendecilikteki başarımızı toptancılıkla desteklemeye karar verdik ve 1976’da toptancılığa başladık. "Esem" vardı o zamanlar, büyük markaydı, onun bayiliğini almak istedik. Meclis başkanı babamın dostu ve müşterimizdi. Büyük bir cesaret gösterip ondan bana kart vermesini istedim, o da verdi. O zamanlar milletvekillerinin ve meclis başkanının kartını almak referans için çok önemliydi. Onun bana verdiği kartla Türkiye’de ilk ayakkabı fabrikasını kuran ve büyük bir marka olan Esem’in Ankara bayiliğini aldım. Türkiye’de ne kadar iyi ayakkabı markası varsa onların bayiliğini aldık. Adidas, Reebok, Slazenger, Converse gibi markaların İç Anadolu bayi olduk.

MÖSYÖ JAK TELEFON EDİP KUTLADI: Musevi bir işadamına ait olan Derby’nin de bayiliğini aldık. Derby’nin bayisi olmak bir ayrıcalıktı o zaman. Derby’nin sahibi Mösyö Jak beni ilk satış performansımdan dolayı arayıp tebrik etmişti. Çok mutlu olduğumu hatırlıyorum. İşlerimiz çok iyiydi. O zamanlar lastik ve keten ayakkabılar çıktı. İzmir bu konuda gelişti. İmir’den lastik ve keten ayakkabıları ilk getirenlerden biri de biz olduk. 1980’li yıllarda, Ecevit döneminde çok ciddi para kazanmaya başladık. O dönemler enflasyon nedeniyle elinde para olan esnaf çok kazandı. Diğerleri zarar etti. Samanpazarı’ndaki dükkanımızı 37 bin 500 liraya satılığa çıkardılar. Büyük paraydı o zaman. Hiç paramız yoktu, hepsini mala yatırmıştık. Çok panik olduk. Babam dürüstlüğe büyük önem verir, borçtan çok korkardı. Ben ısrar edince eşten dosttan para topladık, bankadan da 5 bin lira kredi alıp, dükkanı satın aldık.

Ankaralı siyah giyer

Ankaralı müşteri çok değerli bir müşteridir, bilinçlidir, akıllıdır, neyi kaça alacağını bilir. Ankara memur kenti olduğu için krizlerden de fazla etkilenmez. Ankaralılar uçuk model tercih etmez, her kıyafetin altına giyebileceği ayakkabıyı alır. Özellikle siyahı tercih eder. Bitaz tutucudur ayakkabı konusunda. Kaliteye önem verir. Heryeri gezer, gezdiği için de iyi karşılatırma yapar. Ankaralı müşteri bir markayı kabul ettikten sonra oan sonuna kadar sahip çıkar. Müşteri profilimiz B grubu, yani orta ve üst gelir seviyesine sahip kişiler. A grubuna giren müşteri zaten tamamen yurtdışından giyinen, modayı yakından takip eden müşteridir. Fiyatlarımız bayanlarda ayyakkabıda 70 YTL’den başlayıp, çizmede 400 YTL’ye kadar çıkar. Erkelerde ise 80 ile 200 YTL arasında değişir. İthal ayakkabılarda bu fiyat 400’e kadar çıkabilir.

Kayıtdışı henüz kalkmadı

Ayakkabı sektöründeki en büük sıkıntı kayıtdışı. KDV indiriminden sonra kayıt dışının tamamen kalkmasını beklerken bu olmadı. Yurtdışından gelen sağlıksız, ucuz, ayakkabılar çok ciddi bir haksız rekabet yaratıyor. Bunların hem fiyatları düşük, hem de ayak sağlığını bozuyor. Tüketicinin dikkatli ve hassas olması lazım. Bir de ayakkabılara konulması zorunlu hale gelen malzeme işaretlerine dikkat etmek önemli. Nitekim kalitesiz ayakkabıları amblem olmadan ben bile ayırd edemiyorum.

Pabucun dama atılması büyük ayıp

Eski Ahi kültüründe sanatkar ve esnafın dükkan açabilmesi için geçen süre çıraklık, kalfalık ve ustalık dahil en az 12 yıldı. O dönemde dükkan açan usta üretim yapıp, satıyordu. Müşteriden şikayet alırsa esnaf içinden seçilen ve ustalardan oluşan bir "hakem heyeti" imalatı inceleyip, bir imalat hatası olup olmadığına bakıyordu. Hata bulursa heyet dükkana gelip papucu dama atıyordu. İşte "Papucu dama atıldı" deyimi buradan geliyor. Dükkanın damında ne kadar çok papuç olursa o kadar kötü bir usta olduğunu ortaya çıkıyordu. Bu, imalatçı için büyük ayıptı tabi. Biz de bu Ahilik uygulamasının modern versiyonunu kendi içimizde uyguluyoruz. Müşteri şikayetleri bizim için çok önemli. İmalatçı, pazarlamacı, satıcı, halkla ilişkiler uzmanı ve mişteri şikayetleri personelinden oluşan beş bir heyetimiz var. Müşteri şikayetlerini bu heyet inceler. Heyet imalat hatasına karar verirse ayakkabı ya değiştirilir ya da tamir edilir.

Çok hızlı büyüyünce fren yaptık

1996’da Ankara’da ilk Ayakkabı Dünyası’nı açarak mağazacılığa yöneldik. İlk mağazamızı açtıktan sonra, 1999’da Kayseri, Eskişehir ve Konya’da açtığımız şubelerle 11 mağazaya ulaştık. Sonra çok hızlı büyüdüğümüzü görüp frene bastık. İki sene boyunca yeniden yapılandık, kurumsallaştık. Nasıl daha iyi büyüyebiliriz diye araştırdık. Bütün mağazalarda on-line sisteme geçtik. Profesyoneller ekibe katıldı. Mağaza müdürleri, halkla ilişkiler uzmanları aldık. Aile Anayasası’nı imzaladık. Sağlıklı bir şekilde büyüyerek 2007’de 35 mağazaya çıkmayı hedefliyoruz. Daha sonraki hedeflerimiz yabancı ortaklıklar kurmak ve yurtdışına açılmak. Türki Cumhuriyetler, Doğu Avrupa ve Ortadoğu’da büyümek istiyoruz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!