Oluşturulma Tarihi: Mart 03, 2007 00:00
1920’lerden beri aynı lezzet ve kıvamda ürettikleri bozayla Ankara’nın en eski markalarından biri olan Akman Boza ve Pasta Salonu’nun patronu Numan Akman konuk oldu Anakara Hürriyet sayfalarına. Akman, bu güzel Balkan içeceği yabancı markaların bombardımanı altında giderek unutulsa da, 7’den 70’e müdavimleri olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor: Boza, Amerika’nın elinde olsaydı her Starbucks’ın yanına bir de bozacı açılırdı.
TARİHİ 1920’lere dayanan Akman Boza ve Pasta Salonu’nun sahibi Numan Akman, hala 7’den 70’e müdavimleri olduğunu ama bozanın unutulmaya yüz tuttuğunu belirterek, "Bu içecek Amerika’nın elinde olsaydı her Starbucks’ın yanına bir bozacı açılırdı" dedi. Bozanın Ankaralı müdavimleri arasında Akman markasını duymayan yoktur. Tahıldan yapılan ve soğuk tüketilen bir Balkan içeceği olan bozayı yaklaşık 80 yıldır orjinal yöntemi ve değişmeyen lezzetiyle üreten Akman Boza ve Pasta Salonu’nun ikinci kuşak sahibi Numan Akman’la bu köklü Ankara markasının oluşum sürecini, bozanın geleceğini ve eski Ankara’yı konuştuk. Tarihi 1800’lere dayanan İstanbul’daki meşhur Vefa Bozacısı’ndan sonra Türkiye’nin yaşayan en eski bozacısı olduklarına dikkat çeken Akman, "Boza, büyük istikbal vaadediyor demek zor, ama müdavimlerimiz hala çoktur" diyor ve Akman’ın ortaya çıkışını şöyle anlatıyor:
YUGOSLAVYA’DAN ANKARA’YA
Arnavut kökenli olan babam Vahap Akman ve amcam Muharrem Akman, Yugoslavya’da seyyar bozacılık yaparmış. 1910’ların sonunda 1. Dünya Savaşı’nın Balkanlar üzerindeki etkilerinden dolayı Yugoslavya’yı terkedip Anadolu topraklarına, Bursa’ya göç etmişler. Orada 3-5 sene yaşadıktan sonra da 1920’lerde gittikçe önem kazanan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’ya yerleşmişler. 1920’lerin sonunda Ulus Meydanı’nda Anafartalar Çarşısı’ndaki ilk
dükkanlarını açmışlar. Burada Anadolu, Osmanlı ve Balkan kültürlerini harmanlayarak, Balkanların geleneksel içeceği bozayı, Anadolu içecekleri olan salep ve şırayı, Osmanlı mirası olan su böreğini ve demirhindiyi sunmuşlar Ankaralılara.
48 YILLIK DÜKKAN 1936’da babam ve amcam, ilk dükkanlarını kapatarak Zincirli Camii’nin karşısındaki Cihan sokakta Ankara’nın o zamanki ilk modern pastanesi olan ikinci dükkanlarını açmışlar. Üçüncü ve dördüncü dükkanın ardından ise 1960’da bugüne kadar gelen Ulus’daki beşinci dükkanı açmışlar. Akman Boza ve Pasta Salonu’nun tek şubesi olan Kızılay Akman’ı ise 1987’de açtık. Kızılay şubesinin işletmesini şimdi oğlum Alper yürütüyor. Bizim bu yönde herhangi bir telkinimiz olmamasına rağmen kendisi işletme eğitiminin ardından şirketin şubemizin başına geçti. Üçüncü jenerasyonun şirket yönetiminde yer alması bizim için büyük bir şans.
KAZANDİBİMİZLE ÇOK İDDİALIYIZ Akman Boza ve Pasta Salonu, sütlü tatlılarıyla da çok meşhurdur. Özellikle kazandibinde çok iddialıyız. Merkez Bankası’ndan futbol federasyonuna, büyük şirketlerden bankaların merkez şubelerine birçok yerden sürekli siparişler gelir. Limonata ve şıramız da iyidir. Akman’ın limonatası Türkiye’nin en iyi 10 limonatası arasında girdi. Şıramız da çok özeldir. Hergün bir kadeh kırmızı şarap içilmesi önerilirken, siyah üzümden yapılan, alkolsüz ve tamamen doğal olan şıranın faydaları saymakla bitmez.
KASEYE KOYUP KAŞIKLAYANLARA ÇOK KIZIYORUM
BAZILARININ bozayı daha tatlı tercih ettiğini ama gerçek bozanın ekşi olması gerektiğini belirten Akman, mutlaka soğuk olarak ve üzerine tarçın serperek içilmesi gerektiğini kaydetti. Akman, bozayı kaseye koyup kaşıkla içenler olduğunu, veya bardaktan kaşıkla içenlerin olduğunu, bunlara çok kızdığını belirtiyor. "Boza bardaktan içilir" diyen Akman, bardakta servis ettikleri bozanın yanında kaşık da getirdiklerini, bunun boza içildikten sonra bardakta kalan miktarın tüketilmesi için olduğunu ifade ediyor ve ekliyor: "Bu çorba değil ki kaşıklansın." Akman, isteyenlere bozanın yanında leblebi de getirdiklerine dikkat çekti. Boza yapımının 48 saat süren çok meşakkatli bir iş olduğunu belirten Akman, kendisinin hala babasından devraldığı lezzeti ve ve kıvamı devam ettirdiğini kaydetti.
CELAL BAYAR’IN HUSUSİ BARDAĞI VARDI1960’lar örneğin Opera ve Bale’nin, devlet tiyatrolarının şaşalı günleriydi. Akşamları saat 23.00’de opera dağıldıktan sonra papyonlu, smokinli, kürklü insanlar gelirdi. Çok güzel bir dönemdi. Siyasetçilerden sanatçılara, çok kaliteli bir müşteri topluluğu vardı. Sanatçı Taner Şener ve Yalın Tolga müdavimlerimizdi. İhsan Sabri Çağlayangil çok sık gelirdi. Celal Bayar ilk müşterilerimizdendi. Ben o zaman küçüktüm hatırlamıyorum, ama babamın anlattığına göre Bayar şoförüyle gelirmiş, araba beklermiş, hususi bardağıyla arabaya boza servis ederlermiş. Kendisi içer, bir miktar da hanımına götürürmüş. Bayar’ın bardağını bugüne kadar özenle sakladık, ama malesef kısa bir süre önce kazayla kırıldı.
50 YILLIK MÜŞTERİM GELİR ŞAŞIRIRESKİDEN Ulus, TBMM, Ankara Palas, Karpiç gibi hem siyasi, hem sosyal önemi olan kurum ve kuruluşların bulunduğu, şehrin seçkin insanlarının yaşadığı, şehir merkezi niteliğinde bir semtti. Çok farklı bir yapısı vardı Ankara ve Ulus’un. Bazen 60-70 yaşlarında eski Ankaralı müşteriler geliyor, "Ben 30 senedir yoktum. Şimdi geldim, Akman’ı kapanmıştır zannediyordum. Hala yerinde görünce çok sevindim. Hiç değişmemiş, hala çok güzel" diyor. Bu olay, yılda en az 30 kere yaşanır ve beni inanılmaz mutlu eder. Demek ki Ankara’yı terk edip İstanbul’a, İzmir’e, başka şehirlere giden eski müşterilerimiz Akman’ı unutmuyor.