Güncelleme Tarihi:
‘Afgan Kızı’ fotoğrafıyla dünya çapında üne kavuşan Amerikalı fotoğrafçı Steve McCurry, birçoğu ilk kez sergilenen çalışmalarının yer aldığı ‘Photographer’ isimli sergisiyle 28 Mayıs’tan bu yana CerModern’de Ankaralılarla buluşuyor. McCurry, Ankara için, “Moderniteyle geleneğin renkli bir buluşma noktası. Hem doğu hem de batı kültürlerini bir araya getirdiğini söyleyebilirim” diyor. Steve McCurry, çalışmalarının detaylarını, yeni fotoğrafçılara tavsiyelerini ve başkent ile ilgili düşüncelerini Hürriyet Ankara’ya anlattı.
Üniversitede sinematografi okuyorken fotoğraf bölümünden bir ders aldım. Hareketsiz görüntü fotoğrafçılığına, fotoğraf makinemle gezerek hayatı fotoğraflamanın önümde açtığı imkânlara âşık oldum. Hayatta ne yaparsam yapayım, gezmenin ve seyahat etmenin bunun bir parçası olmasını istediğime karar verdim.
*Fotoğrafçılığa ilk başladığınızda bu kadar başarılı olmayı bekliyor muydunuz? Kariyerinin başındaki yeni fotoğrafçılara tavsiyeleriniz neler?
Sıkı çalışmak ve tutarlı olmak çok önemli. Dünyanın dört bir yanında üretilen sanat eserlerine ve fotoğraflara bakmak da. Bence evden ayrılmalı ve konfor alanlarını terk etmeliler.
1984’te Pakistan’da, Peshawar’ın dışındaki bir Afgan mülteci kampındaydım. Kampta binlerce çadır vardı ama aralarından biri kız okulu olarak kullanılıyordu. Çadırı gezdim ve öğretmenden fotoğraf çekmek için izin istedim. Bir kenarda arkadaşlarıyla oturan Sharbatt hemen dikkatimi çekti ama utangaçtı, ona doğrudan yaklaşamazdım. Bir süreliğine birkaç sınıf arkadaşının fotoğraflarını çektim. Sonunda fotoğraf çektirmek ilgisini çekti ve poz vermeye razı oldu. Çekime başladığımızda, o ilgisini yitirip uzaklaşmadan önce sadece on dakikam olduğunu anlamıştım. Aramızdaki etkileşim çok kısaydı ama ortaya çıkan fotoğrafın bıraktığı izlenim uzun ömürlü ve güçlü oldu.
*CerModern’deki “Photographer” başlıklı serginizden bahsedebilir miyiz? Nasıl bir seçki oldu?
Bir sergiye fotoğraf seçme süreci küratörle fotoğrafçı arasındaki iş birliğiyle şekillenir. Anlatmak istedikleri hikâyenin ne olacağına birlikte karar verirler. Bu sergi benim 40 yıllık fotoğrafçılık geçmişime bir yolculuk sunuyor.
Günümüzde neredeyse her fotoğrafçı kendi çalışmalarını internette yayınlayabiliyor. Artık işlerinizin duyulmasını, insanlar tarafından görülmesini sağlamak çok daha kolay. Nihayetinde bence değişimden kaçış yok ve bu platformları karelerinizi tüm dünyayla buluşturmak için önemli fırsatlar olarak görmeniz gerekiyor.
*Dünyanın birçok yerinde çocukları fotoğrafladınız. Bu fotoğrafların bazıları, en son kitabınız ‘Hayaller ve Hikâyeler: Çocukluk Portreleri’nde yer alıyor. Bize biraz bu kitaptan bahsedebilir misiniz? Bu koleksiyon nasıl ortaya çıktı?
Arşivimdeki fotoğrafları düzenli olarak gözden geçiriyorum ve bazen bu fotoğraflar arasında bir tema belirip bana etkileyici bir öyküyü yepyeni biçimlerde anlatmaya başlıyor. Yaklaşan bir sergim için fotoğraflarımı incelerken bu çocuk portrelerinden muhteşem bir kitap çıkabileceğini fark ettim.
Benim yurtdışına yaptığım ilk seyahat Londra’da başlayıp İstanbul’da sona ermişti. Önümde yepyeni bir dünya açıldı. Türkiye ve Ankara moderniteyle geleneğin renkli bir buluşma noktası. Hem doğu hem de batı kültürlerini bir araya getirdiğini söyleyebilirim. Ülkenizin antik kültürlere dayanan zengin geçmişi, benim daha önce hiç tanık olmadığım bir şeydi. O zamandan beri Türkiye’ye defalarca geldim.