Güncelleme Tarihi:
Ankaralı sanatçı, büyüdüğü, tiyatroya başladığı şehirle ilgili olarak “Ankara demek akademisyenlerin çoğunlukta olduğu bir sanat merkezi demekti. Diplomasız neredeyse kimse yoktu ve İstanbul’a yön verir bir yarış içinde olunurdu. Ankara demek kollektivite demekti, bireysellik sökmezdi o zamanlar…” diye konuştu. Ege Aydan, çocukluğunun Ankara’sını ‘antolojiankara’ya anlattı.
Eski Ankara’ya dair pek çok şeye özlem duyuyoruz. Sizin en çok özlemini duyduğunuz şey nedir?
Ben sadece 20 yıl geriye gidip oradan ilerlemeyi istiyorum. Mesela, Ankara’da 70’lerde Arjantin yokuşunun başındaki, asmalarla kaplı otobüs durağında oturup pilli teybimde Beatles dinlemek isterdim. Kuğulu Park’ın, Tenis Kulubü’nün yanındaki girişinden girip çimenlerde gökyüzüne bakmak isterdim. Şimdi orası Polonya Sefareti’nin bahçesi. Ya da Çankaya İlkokulu, Seymenler Parkı kaldırımından kızaklarımızla su deposuna kadar kaymak isterdim. Farabi’deki Köşk Pastanesi’nden su böreği ve limonata alıp sohbet etmek ya da karşısındaki tükürük köftecisinden köfte yemek isterdim. Mesnevi’ye çıkıp Minigolf’te bira patates tüketmek, Apple’da dans edip Dedeman’da işkembe içmek isterdim. Kızılay’da Amerikan Pazarı’na ya da Ulus’ta bit pazarına gidip Roosevelt postal almak ya da Menekşe Pasajı’nda Babür abiden maket almak isterdim. Her gece çevremdeki 20 sinemadan birini seçip Avrupa sinemasını izlemek, Sinema Tek’te ödüllü filmleri izlemek, her cuma akşamı ya da cumartesi sabahı senfoniye gitmek isterdim. Hava ısınınca ve lunapark soğuk olunca Kurtuluş Parkı’nda paten kaymak isterdim. Daha bitmez...