Güncelleme Tarihi:
* Siyah Beyaz Galeri’nin ikinci nesil yöneticisi olarak nasıl bir sorumluluk hissediyorsunuz? Türkiye’nin en eski galerilerinden birini yönetmek ağır bir sorumluluk olmalı?
Siyah Beyaz, Türkiye’nin açık olan en eski galerisi. Ağır bir sorumluluk olması gerekiyor ama Fulya ve Faruk’tan dolayı ağır bir sorumluluk gibi hissetmedim. Ben 2010 yılında galeriye başladım. Beni her konuda açık ve özgür bıraktılar. Babam hep ‘Kendi hatalarını yap’ derdi. Kendi hatalarımı yapmama izin verdikleri için ağır gelmedi. Burası kültürel bir miras. Bu açıdan bakarsak üzerine çok yeni şeyler koyup, hiç yapılmamış şeyler yapma arayışına girmeden oturmuş bir düzeni devam ettiriyoruz. Burayı öğrenerek, ruhunu anlayarak yavaş yavaş birşeyler yapmaya çalıştım. Uzun yılların verdiği yorgunluk ve rehavet kalktı diye düşünüyorum.
SANATÇILAR KOLAY İNSAN DEĞİL
Galeri yönetmenin ne gibi zorlukları var?
Sanatçı, değişik bir varlık. Genellikle egoları çok yüksek. Aslında öyle de olması gerekiyor. Çünkü bir şeyler yaratıyor. Yarattığı için de yüksek olması gerekli. Doğru tabirle kolay insanlar değiller. Bir de galeri olarak ortadasınız. Yani bir tarafta bunu seyreden, bakan, takip eden, satın alan, bir grup var; diğer tarafta da sanatçı var. Galeri tam bunun ortasında. Şuan bu belki sadece iş olarak görünüyor ama, bu sadece insan ilişkisi. Ben de insanları çok sevdiğim için, çok seviyorum bu işi.
1984’TEN BU YANA AYNI YERDE AYNI BİNADA AYNI SAHİPLE DEVAM EDİYOR
Siyah Beyaz’ın Ankara ve Türkiye için önemi nedir?
Siyah Beyaz’ın önemi gibi demeyeyim ama 1984’den bu yana aynı yerde aynı binada aynı sahiple devam ediyor. Bu da bir devamlılık ve süreklilik demek. Maalesef Türkiye’de pek çok şeyin devamlılığı yok. Bu devamlılık köfteci olsa bile, çok önemli bir şey. Hatta belgeselde Murat Artu “Şehriniz elinizden gidiyor, sokaklarınız elinizden gidiyor” diyordu. Ben bile dört haftada bir geliyorum, her geldiğimde başka bir şeyle karşılaşıyorum. Ve artık kendimizi tanımladığımız şeyler yok oluyor etrafımızdan. Hiçbirimizin çocukluğundaki Ankara değil burası. Ama burası, Siyah Beyaz aynı. Yani buraya 15 yıl önce gelmiş olan birisi, 15 yıl Ankara’ya gelmesin, bu kapıdan girsin; yine 15 yıl öncesine dönebilir. İnatla gelen burada durma çabası var. “Biz buradayız” demek gibi bir şey. Bir gün bara bir müşteri geldi ve “30 yıldır geliyorum, hep aynı. Aynı bar aynı sandalye…” dedi. Biz de “Çok teşekkür ederiz. Hiç böyle bir iltifat almamıştık” dedik. Bir yeri sıfırdan yapmak çok kolay. Çünkü her şeyi yapabilirsiniz. Ya da değiştirmek çok kolay… Ama herşey bu kadar hızla değişirken aynı tutmak çok zor. Şuan içeride oturduğumuz bar 1984’de babamın yaptığı bar. Ve hala aynı. Her yıl bakım görüyor.
İSTANBUL PİYASASINI ELİNDE TUTAN İNSANLARIN BİRÇOĞU ANKARA’DAN
* İstanbul ve Ankara arasında ne gibi farklılıklar gözlemliyorsunuz?
Şehir olarak da, iş olarak da Ankara-İstanbul kıyaslaması yapılamaz. Ki, kıyas da yanlış bir şey bence zaten. Sonuçta oraya da baktığınızda birçok galeri Ankara’dan gitmiş. İstanbul piyasasını elinde tutan insanların birçoğu Ankara’dan. O yüzden Ankara’da olmayı tercih ediyoruz. İstanbul’da bir galeri açmayı düşünmüyoruz. Ankara-İstanbul zaten 45 dakika mesafede. Yani siz iyi bir şey yaptıktan sonra nerede olduğunun aslında hiçbir önemi yok. O kadar da yerel düşünmemek gerekiyor. İyi bir şey yaparsan her yerde duyulursun. Mesela Baksı Müzesine bak. Bayburt’un Allah’ın unuttuğu yerinde. Ama Tate’in, Londra’nın göbeğindeki müzenin aldığı ödülü alıyor. Yani o yüzden biz kendi programımızı devam ettiriyoruz ve Ankara’da olmamız da aslında bizim avantajımıza. İnsanların bize yaklaşımlarında da avantajımıza. Çünkü hala Ankara’da bir ‘Ayıp’ yada ‘Etik’ kavramı vardır. Artık İstanbul’da öyle bir şey olduğunu sanmıyorum.
Ankara ve İstanbul sizin için ne ifade ediyor ?
Ankara ev… İstanbul gelip geçici… Herkesin belki hayatının bir döneminde oradan geçmek isteyeceği bir yer. Ankara hep bir ev, güven, aile… İstanbul ise ne olduğu belli olmayan, sallantılı bir şehir benim için.
35 YAŞ ALTINDAKİ GENÇLERE FON SAĞLIYORUZ
“Faruk Sade Sanat Fonu” adıyla bir proje geliştirdiniz. Amacı nedir, planlarınız nedir?
Annem ve ben kendi çabamızla, her yıl verebileceğimiz destek dahilinde 35 yaş altındaki gençlere fon sağlıyoruz. Geçen yıl babamı kaybettikten sonra onun için bir şeyler yapmak istedik. Ne yapabiliriz? Onun düşüncelerini nasıl devam ettirebiliriz? diye düşünürken böyle bir fon kurmak aklımıza geldi. O da zaten üniversiteyi bitirip Paris’e gitmiş ve sonra geri dönüp, buraya yerleşmiş. O yüzden gençlerin daha çok yurtdışında bulunmalarını hedefliyoruz. Oradaki projeler, artist rezidanslar, atölyeler, sempozyumlar… Aklınıza gelebilecek birçok şeye destek vermek istiyoruz. Ya da yeni bir proje üretimi de olabilir. Bunun için de bize başvuruyorlar. Başvuruları Şubat ayına kadar kabul ediyoruz. Ondan sonra yine çok sübjektif bir şekilde, annemle ben karar veriyoruz.