Ankara’dan kuşlar uçuran şair: Aycı

Güncelleme Tarihi:

Ankara’dan kuşlar uçuran şair: Aycı
Oluşturulma Tarihi: Kasım 29, 2010 00:00

Yalnızlığın vergisinden muaf olmadığını ‘Yalnızlık Vergisi’ kitabıyla belgeleyen, edebiyatın şiir, deneme, eleştiri ve inceleme dallarından pek çok esere imza atan Mehmet Aycı Hürriyet Ankara’ya konuştu.

ŞAİRLİĞİNİN yanı sıra Ulaştırma Bakanlığı Basın Müşavirliği görevini de yürüten Şair Mehmet Aycı, 2007 yılında Mürekkep Ten adlı kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği tarafından verilen “yılın en iyi deneme yazarı” ödülü ile edebiyat dünyasında çok konuşulan sanatçılardan oldu. Yayımladığı 9 şiir kitabı ile farklı bir şiir okuyucusu kitlesi oluşturan Aycı, sorularımızı yanıtladı.

Öncelikle şunu sormak istiyorum, dokuz şiir kitabınız birden yayınlandı. Neden böyle bir şey düşündünüz? Aslında bu şiirler toplu da yayınlanabilirdi.
- Olurdu ancak, o kitaplardan dördü zaten ikinci baskı. Beş kitaptaki şiirler ise, 95’ten bu yana dergilerde okuyucu karşısına çıktı. Her kitabın farklı bir kimliği, bir kişiliği var. Bunların toplu basımı tek kitapta olsaydı bu kimliğe uymayacaktı. Hem şairin şiir serüvenin takibi açısından, hem de okuyucunun beklentisini karşılamak için tek kitap değil, dokuz kitap oldu.

DAHA ÇOK ŞAİRLER BİRBİRİNİ OKUYOR

İlgi nasıl peki?

- Onu yayıncıya sormalı. Türkiye’de şiir okuyucusu zaten tanımlı. Daha çok da şairler birbirini okuyor. Şiir roman gibi değil. Roman okuyucu seçmiyor. Herkes roman okur. Türkiye’de herkes şiir yazar ancak şiir okuru özel. Özel olduğu için de sayıyla değil tuşla galip geliyor.

Çelişki yok mu, şiir kitabı az satıyor, roman çok satıyor ve siz şiir galip diyorsunuz?
- Çok satmak pazarlamanın alanı. Belirleyicilik ise daha farklı bir şey. Bakın, Cumhuriyet döneminde popüler olan Esat Mahmutlardan, Aka Gündüzlerden, Kerime Nadirlerden günümüze kalanla, romanı basıldığında üç beş tane ancak satan Tanpınar’dan günümüze ne kaldı. Tanpınar satmasa da okunmasa da Tanpınar’dır; değerinden bir şey kaybetmez. Bu işin çok satmakla çok okunmakla ilgili kısmı. Ancak edebiyatın yatağını belirleyen etkenler farklı. İyi olan dönemsel olarak gölgede kalabilir ancak belirleyicidir. Asaf Halet’in İbrahim Sadri’den çok sattığını söyleyemeyiz. Bu da şiir de çok satma açmazı işte? Ahmet Haşim bu ülkenin en özgün şairlerinden, yol açıcı şairlerinden biri. Çok mu sattı, hayır. Şimdi satıyor mu, eh işte? Ancak Ahmet Haşim’in ağırlığı kitaplarının çok satıp satmamasıyla ilgili değil. Şiirin değeriyle ilgili.

Şiirin galip gelmesi konusu..?
- Şöyle.. Biz toplum olarak şiirin şekillendirdiği bir toplumuz. Yüzümüzü halka döndüğümüzde, halkla konuştuğumuzda ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Sözlü kültür birikimimiz henüz bu bağlamda şairlerimiz tarafından çok fark edilmiş değil. Türküleri, ağıtları, manileri, ninnileri ıskalayarak, “Alper Tunga öldü mü’den Mehmet Aycı’ya kadar olan şiir birikimine göz atmadan bir sonuca varamayız. Türk şiirinin divan, halk, tekke ve yeni şiir diye tanımlanması, çarpık aidiyetler oluşturulması tamamen sınıflamadan kaynaklanıyor. Türk şiiri her şeyiyle Türk şiiri. Büyük fotoğrafa bakmak lazım. O zaman bizim edebiyatımızın belirleyicisinin türler içerisinde şiir olduğunu fark edersiniz. Bu birincisi. İkincisi, konumuz edebiyatsa yegane malzememiz dil olacaktır. Dilin en rafine ürünü ise şiir. Dil şiiri şiir dili besler bir bakıma? Şiir dışındaki diğer türler biraz da dilin envanterine yönelik? bakınız tek örnek, Yahya Kemal’e kadar Türkçede “sonsuz” diye bir sözcük yoktu. Nihayetsiz vardı, filan?

YARININ ÇOCUKLARI HANGİ İSTANBUL’U KİMDEN OKUYACAK

Siz aynı zamanda ödüllü bir deneme yazarısınız. Şiirleriniz ile denemeleriniz arasında nasıl bir bağ var?
- Birden fazla türde yazan bir yazarın ürünleri arasında birbirini besleme yahut ayak bağı olma durumunu mu anlamalıyım bu sorudan? Bu, nasıl baktığına bağlı biraz. Baskın olan hangi tür. Hangi türün/türlerin yazarısın ve diğerlerini ödev olarak yapıyorsun. Denemeci olarak anılmak da iyi ancak şairliğime baskın çıkmasını istemem. Kültürel denemeler okumanın akıp giden hayata biraz daha dikkatli bakmanın semeresi. Bir de iç dünyamıza dair denemeler var. Mürekkep Ten, Serkisof Ahbabım Olur, Bunların Hepsini Okudun mu, bunlar kültürel denemeler. Zehirli Ağaçlar Albümü ise, bir yazarın çelişkileri, içsel sancıları, can çekişmeleri vesaire. Birincisinin mutlaka yapılması lazım. Bugün maalesef bir Ahmet Rasim yok. Yarının çocukları hangi İstanbul’u kimden okuyacak. İnsanlar nasıl şakalaşırdı, nasıl alışveriş yapardı, hangi kelimelere vurgu yapardı, sokakların nabzı nasıl atardı,günlük hayatın kalıcı yanlarını işaretleyen bir bakışa ihtiyaç var gibi geliyor bana. Bugün bir Hüseyin Rahmi, bir Refik Halid de yok. Duyarlık açısından diyorum tabii Ha, unutmadan söyleyeyim, günümüz Türkçesindeki cümle yapısını bu yazarlara borçluyuz bir yandan da. Özetle, iki ayrı deneme yazıyorum. Bunlar şiire ayak bağı olmuyor. Denemeyi aşanlar şiire taşınıyor. Kendiliğinden.Deneme şiiri besliyor. Ya da, şiirden artanları denemeye dahil ediyorsunuz. Tam da öyle oluyor mu, bilmiyorum. Belli bir süre sonra, “bundan bir yazı çıkar” gözüyle bakıyorsunuz eşyaya ve evrene? Yazı çıkar dediğiniz deneme, şiir çıkar dediğiniz şiir.

Şiirinizde halk şiiri ve divan şiirinin de etkisi olduğunu görüyoruz. Şairin gelenek orantısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türkçede ne kadar uçuk, ne kadar anlamsız ve absürt, ne kadar deneysel şiir yazılırsa yazılsın, gelenekten bağını koparması mümkün değil. Esasen, şiirin yegane malzemesi dil olduğundan, hangi ülkede yazılırsa yazılsın gelenekten azat olamaz. Yanılıyor da olabilirim. Gelenekçi olduğum nerden bakıldığıyla alakalı bir şey. Siz, dünyanın en zengin şiiri olan Türk Şiirine bir zincir baklası da bizden diye yola çıkmışsanız, o yolun gelenekten ayrı olduğunu zaten söyleyemezsiniz. Burada klişecilikle gelenekle kayıtlı olmayı birbirinden ayırmak lazım. İyi olan yeni olandır. Ne yazık ki her yeni iyi değil.

Mehmet Aycı kimdir

1990 yılından bu yana dergilerde şiir ve yazıları yayımlanan Mehmet Aycı, 1971 yılında Adana/Saimbeyli’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden(1996) mezun oldu. Ankara’da yaşıyor. Mürekkep Ten adlı kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği’nin 2007 yılı “yılın en iyi deneme yazarı” ödülünü aldı?
Kitapları:
Şiir: Mor Kitap (1. Baskı 1997; 2. Baskı 2010), Aşk Bir Deniz Rüyası (1. Baskı 1999; 2.Baskı 2010), Yakı (1. Baskı 2007; 2. Baskı 2008; 3. Baskı 2010), Derin (1.Baskı 2008; 2.Baskı 2010), Bağdat Kitabı(2010), Dil Gölgesi(2010), Bunlar Yazmaz Kitapta(2010), Yalnızlık Vergisi(2010), Aramadığım Günler(2010)
Deneme: Serkisof Ahbabım Olur (3. Baskı. 2006), Mürekkep Ten (2007), Zehirli Ağaçlar Albümü(2007), Kahvede Kürt Var mı?(2009), Bunların Hepsini Okudun mu?(2009), Şirazlı Bir Türk Dilber(2010)
İnceleme- Araştırma: Nasreddin Hoca (3.Baskı 2006), Demiryoluna Hızlandırılmış İnfaz(2004), Nasrettin Hoca Fıkraları(Ş.Çağlar’la birlikte; 2005)
Antoloji: İçinden Tren Geçen Şiirler((‘Mehmet Saim Değirmenci’ adıyla, , 2005)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!