Ankara da Paris gibi

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Eylül 17, 2007 00:00

ALMAN yazar Patrick Süskind, kendisini uluslararası üne kavuşturan ve içinde bulunduğumuz yıl beyaz perdeye de aktarılan başyapıtında 18.yüzyıl Fransası’nı ve Paris’i anlatır. Süskind, "Koku" isimli romanında, o dönemdeki kentlerde "biz çağdaş insanlar için tasarlanması bile güç pis bir kokunun hüküm sürdüğünü" söyler.

Haberin Devamı

Süskind’e göre, "caddeler gübre, avlular sidik, merdivenler çürümüş tahta ve sıçan yağı" kokardı. O yıllarda Paris’in ırmakları, meydanları, kiliseleri ve köprü altları da kokardı. Hatta "bütün soylu tabaka, kral bile kokardı."

Muassır medeniyet hedefindeki Türkiye’nin Başkenti ile 1700’lerin Paris’ini buluşturan da bu özelliği işte. Haberlerden tarayarak bakalım.

Ankara’nın susuzlukla boğuştuğu o kabus günlerinde ANKA’nın gazetenizin sayfalarına da taşınan haberinin başlığı "Ankara kokmaya başladı" idi.

Habere göre susuzluk neticesinde kanalizasyonların dip çöküntüleri artınca temizlenmeyen rögarlar nedeniyle Başkent kokmaya başlamıştı. Haberin kaynağı da Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şube Sekreteri Heval Sarıtaş’tı.

Yalçın Bayer’in köşesinde geçen hafta içinde bir okur "Ankara’da yaşamak istemiyorum" artık diyor ve ekliyordu:

"Çünkü kokuyor!"

IRMAKLAR, SOKAKLAR, MEYDANLAR...

Haberin Devamı

Ankara Hürriyet okuru, Eryaman’dan Akköprü’ye kadar Ankara Çayı’nın kokusunun devam ettiğini söylüyordu.

Yine geçen hafta içinde Ankara Hürriyet’in manşetinde "Kavaklıdere’de çok pis kokular" haberi vardı. Cengizhan Çatal’ın haberine göre halen yolun altında akan Kavaklıdere’ye İsviçre Büyükelçiliği’nin kanalizasyonunun karışıyordu. Bunun yarattığı koku Polonya Büyükelçiliği ve Kavaklıdere Tenis Kulübü’nde hüküm sürüyor, tüm semti rahatsız ediyordu.

Son zamanlarda hiç köprü altlarından geçtiniz mi? Ya da Sakarya Caddesi’nde yürüdünüz mü? Başkent’teki koku sizin de burnunuza değiyor mu? Ankara da artık Paris gibi... Ama üç yüzyıl arayla...

2007 Türkiyesi’nin başkenti ile Süskind’in kitabındaki 1700’lerin Paris’ini özdeşleştiren kitaptaki şu cümle de konuyu özetliyor aslında:

"Irmaklar kokar, meydanlar kokar, kiliseler kokar, köprü altları ve saray içleri kokardı."

Şimdi kimse gidemiyor

GENÇ cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmaya çalışılan bir sosyal yapı vardı.

Artık Türkiye Cumhuriyeti’nin sokaklarında kadınlar, erkekler birlikte bisiklete binerek gezebiliyordu. O yıllar Ulus gazetesi "Ankara, Türkiye’nin nüfus başına en çok bisiklet isabet eden şehridir" başlığını atıyordu. Kışın Elmadağ ve Dikmen sırtları kayakçılarla doluyor, genç Başkent, her yıl 200-300 kayak sporcusu yetiştiriyordu.

İşte böyle bir sosyal çerçevede Başkent’in ortasına büyük bir yeşil alan yapılması planlandı. 1936’da Fransız Theo Leveau bu parkın tasarımını yaptı. Park inşaatı sırasında ağaçlandırma çalışmaları da yabana atılmadı, 80 bin fidan dikilmesi planlandı. "Frenk üzümü filbahri, Japon ayvası, kırmızı yapraklı erik..*

Mayıs 1943’te açıldı GençlikParkı. Genç cumhuriyetin toplumsal projeleri çerçevesinde parkın ortasına yapılan büyük havuzda sadece kayak gezileri düzenlenmiyor yüzme ve diğer sportif müsabakalar da gerçekleştiriliyordu. Parkın ortasındaki havuzun halka yüzmeye açıldığı Ulus gazetesinde "Ankara’nın göbeğindeki derya, bozkırdaki cennet" başlığıyla duyuruluyordu. Park, Başkent’in sosyal yaşamında uzunca bir süre ağırlığını korudu.

PARK HEDEF TAHTASINDA

Ama zaman geçtikçe, önemini yitirdi.

Şehrin güneye ve ardından da batıya kaymasıyla birlikte park farklı bir biçim aldı. Bu yeni biçimde önce aile bahçeleri, ardından da gazinolar, içkili lokantalar bulunuyordu. 70’li yıllardan itibaren gece eğlencelerinin önemli bir buluşma noktası oldu Gençlik Parkı. Zeki Müren’in, Müzeyyen Senar’ın sahne aldığı, hatta Müslüm Gürses’in kapandığı güne kadar her sene bir ay izleyenleriyle buluştuğu bir park haline geldi.

Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, 1994 yılında göreve geldiği günden itibaren içki satılan bütün mekanlar gibi Gençlik Parkı’nı da hedef tahtasına oturttu.

ALKOLÜ SORUMLU TUTTU

Gökçek 2004 yılının yaz aylarında da bu hedefini gizleme ihtiyacı hissetmeden şunları söylüyordu:

"Artık bu bilinen bir gerçek ki, aileler bir saatten sonra oraya giremiyor. Neden giremiyorlar? Çünkü orada bol miktarda alkol satan yerler var. O alkol satan yerler bir anda oranın havasını değiştiriyor. O havaya uygun olarak da parka bir hayli üzülerek söylüyorum; sarhoş ve uyuşturucu kullananlar geliyor. Bunlar burada olduğu sürece orası kullanılmaz. Çalışmamız bittikten sonra parkta içki satışını yasaklayacağız."

Tadilat gerekçesiyle parkı kapattı önce. Ancak parktan çıkarılacak esnaf mahkemeye başvurunca tadilat çalışmaları durduruldu. "Yeni projelerimiz var. Hepsini çatır çatır çıkartacağız" dediği esnafla karşı karşıya geldi.

HAVUZUN VİRANE HALİ

Geçen zaman içinde Gençlik Parkı içler acısı bir hal aldı.

Gökçek’in geçen yıl ekim ayında yeniden açmaya söz verdiği park şu anda şehir merkezindeki bir kabir görüntüsünde.

Gökçek’in ailelerin giremediğinden şikayet ettiği parka artık hiç kimse giremiyor.

Ankara Hürriyet geçen hafta içinde "Gençlik Parkı kan ağlıyor" başlığıyla konuyu manşetine taşıdı. Gökçek’in bir aralar, "sarhoşların" gezdiğini söylediği parkta bugünlerde tinerciler, uyuşturucu bağımlıları cirit atıyor. Park şimdilerde kent ortasında bir "suç karargahına" döndü. Ankara Hürriyet’in haberindeki fotoğraf, parkın bir zamanlar kürek yarışlarının düzenlendiği havuzunun nasıl bir hale geldiğini ortaya koyuyordu. Bir harabeye dönen park eski ihtişamlı günlerine dönmeyi bekliyor. Bu sağlanana kadar da Ankara Hürriyet konuyu takip etmeyi sürdürecek.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!