Ankara’da deniz

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Temmuz 23, 2010 00:00

EVET Ankara’da deniz yoktur ve muhtemelen gelecek yüzyıllarda da olmayacaktır. Ancak denizin olmaması en iyi balığın Ankara’da yenilmesine ya da sokaklarının balık kokmasına engel değildir.

Ferzane ZENAN

Hep sızlanıp dururuz.
Üç tarafımız deniz ama yeterince balık tüketmiyoruz
Kalp damar hastalıklarında maşallah kimseye derecelerimizi kaptırmıyoruz
Ama şekerim balık yapınca da evden 5 gün o balık kokusu çıkmıyor ...
Evet evde balık yemekten hoşlanmayabilirsiniz.
Kokusu bir dert, zahmeti başka dert olabilir.
Ama bu güzelim ülkede, güzelim lezzetteki, sağlıklı, değerli nimetten kendinizi mahrum bırakmak da haksızlık değil mi?
Balık yiyeceğim diye ille de 5 yıldızlı ultra lüks bir restoranada gidin demiyoruz.
Hesap gelince de “Ben altı üstü beyaz şarapta terbiye edilmiş safranlı kalamar dolması üstüne de siyah havyarlı, risotto üzerinde servis edilmiş şişte karidesli dil balığı yemiştim, bu nasıl hesap, balık yemek bizim hakkımız değil mi” diye olay çıkarmayın gittiğiniz yerde (yemek isimleri tamamen benim yaratıcılığım, gittiğiniz balıkçıda aramayın)

Alın size balık-ekmek

Ankara Armada’daki yemek katında MyFish’teydik. Üç kişi...
Balık krizine girmiş biri olarak 3 arkadaş en çabuk ulaşabileceğimiz balıkçıda soluğu aldık.
Ekmek arası ızgara levrek, içinde bol roka ve azıcık soğanla (yapmayın soğansız balık düşünülebilir mi).
Yanına acılı şalgam.
Tabaklarda ızgara sebze ve patates kızartması da var.
Patateslerin çok başarılı olduğunu söyleyemem. Ne de olsa sağlıklı yemekler pişirmeye alışmışlar adamlar kızartmayı beceremiyorlar doğal olarak... Hele fast food kültürünün önemli bir simgesinin burada işi ne?
Fakat sebze çok başarılı.
Havuç, kabak, brokoli harmanlanmış, güzel olmuş.
Asıl mevzumuz balık ekmek.
Tam puan ona gidiyor.
Bir insan balık ekmek yerken neden zevkten gözlerini kapatır ki?
Bunu ben yapıyorum... Balık-ekmek yiyorum, gözlerim kapalı...
Bunu anlamanız için o lezzeti tatmalısınız.
Bir yemeğin zevk vermesi, sağlıklı olması ve rejim yapanlara özellikle tavsiye edilmesi pek rastlanan bir şey değildir...

Balık sevmeyene de sevdiririz

Üstelik burada sadece balık ekmek yemek zorunda değilsiniz...
Adamlar düşünmüş, yararlı şeyleri yemeyen huysuz çocuğuna yemek yedirmek için kırk takla atan anneler gibi.
“Biz balık sevmeyenlere bunu nasıl sevdiririz” diye ve envai çeşitten oluşan bir menü hazırlamışlar.
Mezgit beğendiden, balık köftesine, güvecinden, kalamarına bir çok deniz ürününü burada tadabilirsiniz.
Ben iki porsiyon yedim -hayır canım 80 kilo değilim, kilom tam 51-
Üstelik ikinci porsiyonu isterken “Bu da pek bir açgözlüymüş” der gibi bir alay değil, sundukları tadın beğenilmiş olmasının mutluluğu yansıyor yüzlerine.
Çok içten bir güleryüz var burada...
Dört kişilik enfes bir ziyafet için 35 TL ödedik.
En önemli kıstasım güleryüzün ise bedeli yok...

Günaydın ama bazen biraz geç

ARJANTİN Caddesi’ndeki Coconat’ın yerine İstanbul’un iddialı isimlerinden Günaydın Et Lokantası geldi, biliyorsunuz. Günaydın’a ikinci kez düştü yolumuz. Eh, yazmamak olmaz, bir başka açıdan “Günaydın” dedik biz de...
Aktar Caddesi’nden Arjantin’e bağlanırken sola düşen Günaydın’ın küçük bir otoparkı ve aracınızı uygun bir yere park etmeye istekli valeleri var. Ama aracınızı başkasına teslim etmek istemezseniz özellikle hafta içi arka sokaklarda boş yer bulabilirsiniz. Bir ufak tur yeter.
Kapıdan içeri girdiğinizde güleryüzlü, sıcak bir karşılama var ama aynı hızı maalesef serviste bulmak zor.Benim “Menüyü hak etmek için ne kadar beklemeliyiz” sorum üzerine menü değil ama meze tepsisi geldi. Aldığım mezeler hem porsiyon, hem tat açısından doyurucu idi. Fakat garsonun menüyü ezberden söylemesi tatmin edici değil. Son derece sakin ve anlaşılır şekilde özeliyor menüyü ama, ya müşteri fiyatlara da bakmak isterse...

Yediğim en güzel tavuk

Tadına baktığım piliç şiş için söyleyecek söz bulamıyorum. Hani kapalı kümes tavuğu olmayan, hareket ettiği için mutlu, o yüzden de tadı güzel olan tavuklara “free range chicken” denir Avrupa’da. Herhalde kır tavuğu olmalı bu da... Hayatımda yediğim en güzel tavuk buydu diyebilirim. Soğanlı kebap hem yumuşacıktı, hem de soğanın tadı vardı kokusu yoktu.
Yani mekan geciken servisiyle imalı bir “günaydın” derken, lezzetine doyulmayan tadı “afiyet olsun” ile uğurluyor konuklarını...

Terbiye ederken soğukkanlı olun

ÇOCUKKEN annem ne zaman “terbiyeli köfte” yapsa, bana “ye de terbiyeli ol” mesajı verdiğini düşünürdüm. Ve doğrusu terbiyesiz köfteyi daha çok severdim. Hani “kuru köfte-patates kızatması”nı. Yanında da sarımsaklı yoğurtlu dolma biber kızartmasını...
Eh terbiye sözcüğü küçük yaştan girince hayatıma, özellikte et-tavuk terbiyesine (marinat) de merak saldım.
Biftek, dana kuşbaşı terbiyesi çeşit çeşit. Ama ben deneme-yanılma metoduyla kendimce ideal bir tarife eriştim.

Soda ve kola

Hemen paylaşayım:
Yarım çay bardağı zeytinyağına, bardağı tamamlayacak kadar soda ve kola ekleyin. İçine küçük bir kurusoğanın yarısını rendeleyin. Bifteği (tercihan antrikot) ya da hafif yağlı dana kuşbaşını bu sosla iyice harmanlayıp, buzdolabılında en az 12 saat bekletin. Kekik sevenler dana kuşbaşına birazcık ekleyebilir. Ama soğan ve kekik miktarında soğukkanlı, kontrollü olun. Soğanı kaçarsa et bir anda köfte tadına bürünür. Kekik fazla kaçarsa, etin lezzeti gölgede kalır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!