Oluşturulma Tarihi: Ağustos 17, 2010 00:00
Ressam Aslı Kutluay “I come from Anatolia” isimli projesiyle milattan önce 8000 yılından Cumhuriyet’e kadar Anadolu’yu kadınlar üzerinden anlattı. Proje kapsamında ünlü modacı Cemil İpekçi ve Belçikalı şair Luc Zwaene-pol’la birlikte çalışan Kutluay, kadın ve erkeğin dengede olduğu zaman toplumun daha mutlu olacağını söyledi.
Sanat hayatına ne zaman başladınız?
Sanata 10 yaşından beri çok meraklıyım. Resimle başladım. Lisede de geometri ve resim konularına çok ilgi duyuyordum. Geometri ve görsel sanatların birleşmesi, endüstriyel tasarım gibi bir meslek seçmeme neden oldu. İstediğim okulu çok severek okudum. Sanata olan ilgim hep devam ettiği için yüksek lisansımı güzel sanatlar üzerine yaptım. Şimdiyse daha çok sanatsal açılımlı projeler yapıyorum.
İlk ödülü 10 yaşındayken Hindistan’dan aldınız.
Resim öğretmenimiz çok ilgiliydi. Yarışmaları takip ederdi ve bize yarışma konularına göre resim yaptırırdı. İlk ödül öyle oldu. Anne ve çocuklarını yapmıştım. Anne temizlik yapıyordu, çocukları da ona yardım ediyordu. Bu ödül güven verdi, demek ki böyle bir yeteneğim var dedim.
Tasarım eğitili aldım
Proje amaçlı sanat yapıyorum dediniz. Bunu biraz açabilirmisiniz?
Herkes resim yapıyor. Bende bir şeylere faydası olsun, bir fikir barındırsın istiyorum. O şekilde üretilen resimlerin içerik olarak daha zengin olduğu için daha değerli olduğunu düşünüyorum. Daha önce tasarım eğitimi aldım. Güzel sanatlar, teknik konular, psikolojiden etkilenen bir eğitim aldım. Bir resim bile yapsam çok boyutlu olmasını istiyorum. Resmi de bir tuvalin içinde çerçevelenen bir şey olarak görmüyorum. İçinde müziği ve hikayesi olması gerekir, şiirden, tarihten, kültürden etkilenmesi gerekir.
“I come from Anatolia” isimli bir proje gerçekleştirdiniz. Bu projenin çıkış noktası ne oldu?
Türkiye deyince sadece İstanbul ve Antalya biliniyor. Bu projeye başlamadan önce bütün bir yaz Anadolu’dan ne yapabilirim diye araştırmalar yaptım. Anadolu belki isminden dolayı olabilir, bana dişi bir yermiş gibi geliyor. Milattan önce 8000 yılından Cumhuriyet’e kadar bana ilginç gelen karakterleri inceledim. Onlarla ilgili notlar çıkardım ve kompozisyonlar yaptım. Ankara’da olmanın ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Çatalhöyük, Gordion gibi kazı yerlerine çok yakın. Anadolu Medeniyetleri müzesine sahip. Müthiş bir müze. Mısırlı bir adam geldi. Dünyadaki en eski medeniyetin kendilerinde olduğunu sandığını söyledi. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni gezdikten sonra bu konuda ne kadar yanıldığını anladığını ifade etti. Müthiş bir tarihe sahip olduğumuzu belirtti.
Sanat farklılıkları ortadan kaldırıyor
Bundan sonra ne gibi çalışmalar yapacaksınız?
Bilgin Canaz’ın çaldığı Tanini diye bir grup var. Onların “Dokunuşlar” isimli bir albümü var. O albümdeki şarkılara resimler yapıyorum. Bunları daha sonra Bratislava’da sergileyeceğim. 2008’de Lüfi Kırdar’da sergi vardı. Bir Slovak resmimi satın aldı. Onu Bratislava’ya götürdü. Daha sonra galeri benimle bağlantıya geçti ve orada sergi açmaya karar verdik.
Sanat hayatına Ankara’da mı devam edeceksiniz?
Ankara’da büyükelçiliklerle irtibata geçiyorum. Şunu fark ettim. Sanatçıların büyükelçiliklere gidip kendisini tanıtması gerekiyor. Çünkü sanatçıya çok değer veriyorlar. Türkiye’yi politik olaylar ve sıkıntılarla tanıyorlar. Çağdaş bir Türk kadını Anadolu kadınını anlatan projelerle gidiyor. Bu onların çok ilgisini çekiyor. Dolayısıyla yaptığım şeyin amacına ulaştığını fark ettim.
İlk çağlarda Ana tanrıça önemli
Bu projeyle Anadolu’da kadının milattan önce 8000 yılı ve Cumhuriyet’e kadar geçirdiği süreci değerlendirme fırsatınız oldu. Bu süreçte kadının toplumdaki konumu nasıl bir değişiklik gösterdi?
İlk çağlarda Ana tanrıça çok önemli. Doğurgan olması ve tanrıça olarak adlandırılması nedeniyle kadın daha ön planda. Doğaya daha yakın. Sümerler zamanında işin eğlencesi, müziği, şölenler ön planda. Tapınmalar sevgi güdümlü. O zamanlar metal çok işlevsel değil. Metalin silah olarak kullanılmaya başlamasıyla birlikte kadın daha geri plana gidiyor. Çünkü kas gücü ön plana geliyor.
Daha mutlu bir toplum
Bu sefer erkekler güçlerinden dolayı ön plana geçiyor. Dünya bir dönem hep savaş yaşadı. Orta Çağ bence kadının geri planda kalması nedeniyle karanlık geçti. Tabletlere baktığınızda mutluluğun ne zaman olduğunu hissediyorsunuz. Şimdi tekrar öze doğaya dönmeye çalışıyoruz. Eskiye göre kadınlar meslek sahibi olmaya başlıyor. Denge söz konusu. Kadın ve erkek dengede olduğu zaman daha mutlu bir toplum olacak.
Sanatı iletişim aracı olarak görüyorsunuz
Sanat bütün farklılıkları ortadan kaldırıyor. Sanata çok ihtiyaç var. Bir fikir çerçevesinde oluşturulmuş ekip çalışmaları çok etkili. Kapadokya sanat kampında bir anımı anlatmak istiyorum. Kampa katılan yabancı sanatçılar o kadar ürkekti ki. Bir tanesi siz burada hata yapınca eliniz kesiliyor mu diye sordu. Gün geçtikçe alıştılar, daha da rahatladılar. 10. günün sonunda çok mutlu oldular. Kardeş olduk, en kısa zamanda tekrar Türkiye’ye gelmek istiyorlar. Hepsi profesyonel fotoğraf makineleriyle geldi. Birçok fotoğraf çektiler. Bu fotoğrafları en az 200 arkadaşlarına gönderdiler. Bundan daha güzel bir ülke tanıtımı olamaz.
Tufan oldu başka bir hayat başladı
Anadolu kadının ele aldığınız bir proje oldu
21. yüzyıla girdiğimiz için 21 sayısını belirledim. Bana ilham veren şeyleri seçtim. Ana tanrıça, Nuh’un Gemisi. Nuh’un gemisine kadar başka bir şey vardı. Tufan oldu başka bir hayat başladı. Konya Rumi’ye değindim. Selçuklular ve Osmanlıları işledim. Mesela Hürrem Sultan çok işlenmişti. Ben, Turhan Sultanı işledim. Uzun bir süre sultanlık yapmış ama mimariyle uğraşmış. Lale Devrini işledim. Aşık Veysel ve Florence Nightingale’i ele aldım. Türk olması önemli değil. Bu topraklarda yaşamış ve adına hastane yapılmış. Opera sanatçısı Semiha Berksoy ve 40 yaşından sonra seramik çalışmalarına başlayan Füreya’yı konu edindim.
Proje kapsamında Belçikalı bir şair sizin resimlerinize şiir yazdı ve Cemil İpekçi de projeye dahil oldu. Bu süreci biraz anlatabilir misiniz?
Demir heykellerim var
Belçikalı Luc Zwaenepol, İç Göç Entegrasyon Projesi’nin takım liderliğini yürütüyor. Burada bir sempozyumda tanıştık ve projeden bahsettim. O da çok ilgilendi. Resimlere şiir yazmayı teklif etti. Türkiye’nin İstanbul ve bir takım politik konulardan ibaret sanıldığını söyledi. Beni Belçika büyükelçisi ile tanıştırdı. Büyükelçi de bunu sergilemek istediğini dile getirdi. Bu projeyi nasıl zenginleştirelim diye düşünürken Cemil İpekçi’nin Belçika’da tasarım eğitimi aldığını öğrendik. Şair Luc’le birlikte Cemil Bey’in atölyesine gittik. O da Anadolu motifleri ile ilgileniyor ve projeye katılmayı kabul etti. Benim demir heykellerim var. Bunlar askı görevi de görüyor. Girişte sizi karşılayan portmanto, heykel gibi. Cemil İpekçi bunlara Anadolu konulu, kağıttan elbiseler dikti. Semiha Berksoy, Hürrem Sultan ve Kibele’yi giydirdi. Onları da sergiledik. Ney sanatçısı Bilgin Canaz da çok ilgilendi. Ana tanrıça resmime beste yaptı. Sonra 45 dakikalık 6-7 parçadan oluşan bir şova karar verdik. Her parçanın başında Luc’un şiiri var.
Bağışlandı
Ana tanrıça, Sufi, Leyla ile Mecnun, Karagöz, onur sanatçısı olarak da Cemil İpekçi. Ben de beş dakika içinde resim yaptı. Burada farklı kültürlerin birbirinden nasıl beslendiğini göstermiş olduk. Resimlerin satışlarından elde edilen gelir, Anaçev ve Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişim Bölümü’ne bağışlandı. Yurtdışında da sergilenecek. Onun hazırlıklarına başladık.