Güncelleme Tarihi:
Kitabını Turgut Özakman’ın önsözüyle 2011 yılında yayınlamasının ardından öğrencileri ve gezi gruplarıyla birlikte yeni rotalar keşfetmeye devam eden Yalçın’la, “Sorgulu Sualli”de, “Milli Mücadele dönemini ne kadar biliyoruz?” “O dönemden kalan eserlere sahip çıkabiliyor muyuz?” gibi sorulara yanıt aradık. Ankara’yı keşfetmeye ve tanıtmaya devam eden Yalçın’ın en önemli tespiti ise şu oldu: “Ankara, Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in açık hava müzesi, ancak farkında değiliz. Yaptığımız turlarda, hep şu cümleyi duyuyorum: ‘Ankara’da yaşıyorum ama ben bunu bilmiyordum.’ Maalesef, Ankaralı pek çok değerini tanımıyor, kıymetini bilmiyor.”
Bugüne kadar tarihi mekanları defalarca gezerken, bir yandan da öğrencilerinize bu mekanları anlatmaya devam ettiniz. Bu süreçte Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in izlerini taşıyan mekanları anlatma fikri nasıl oluştu? Neden böyle bir kitap yazmaya karar verdiniz?
Gazi Üniversitesi’nde eğitimimi tamamladıktan sonra mesleğe İstanbul’da başladım. Bu süreçte, kenti gezdim, öğrencilerime gezdirdim. Daha sonra İzmir’de çalışmaya devam ederken, öğrencilerimle aynı şeyi İzmir’de yapmaya devam ettim. Ankara’ya geldiğimde ise, “İstanbul ve İzmir’de gezdiriyordun, hadi bakalım Ankara’da ne var gezdirecek?” diye sorduklarında öğrencilerimle bu kez de Ankara turlarına başladık. Bugüne kadar Ankara’nın yanı sıra yurtdışında da pek çok kenti gezip gördüm ve özellikle tarihi çok zayıf olmasına karşın bu kentlerin turizmde ilerleyişini gördükçe, Ankara’nın aslında bu şehirlerden hiç eksiği olmadığını farkettim. Diğer yandan Ankara’da yaptığımız turlarda da sürekli, “Ankara’da yaşıyorum ama ben bunu bilmiyordum” cümlesini sık sık duyuyordum. Bunun üzerine, Ankara’da Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in izlerini taşıyan yapıları bir kitapla anlatmaya karar verdim. Ayrıca yurtdışında gezerken o şehirleri anlatan kitaplarda, broşürlerde “Bunu mutlaka yapmalısınız” , “Bu şehrin şu özelliklerini biliyor musunuz?” gibi bölümleri görünce, kitabıma ben de “Sırlar Köşeleri” ve “Mutlaka Gezin” köşeleri koydum. Hatta, bazıları yetmedi, dosyalar koydum.
Ne var mesela Ankara’da, bilmemiz, tanımamız gereken ama pek çok kişinin farkında olmadığı? Örnek verebilir misiniz?
Geçmişi binlerce yıla dayanan Ankara, aslında turizm açısından çok güçlü bir altyapıya sahip. Örneğin Milli Mücadele dönemine gelmeden Roma döneminden bahsedecek olursak, dünyanın ikinci büyük hamamı Ankara’da ama çok kişi bunu bilmez. Bilenler de, havaalanı yolunu kullananlardır. ‘Giderken sol tarafta’ der. Ama ‘Özelliği nedir’ diye sorsan bilmez. Romalılarla ilgili bir şey daha var. Augustus Tapınağı ya da Mabedi gibi isimlerle adında bile hemfikir olamadığımız bir yapı var. En son Hacı Bayram projesiyle biraz ayağa kaldırılmaya çalışıldı ama, yanına yapılan havuzun buraya zarar vereceği düşünülüyor. Peki buranın Romalılarca önemi ne? Romalılar ve dünya arkeologları oraya ‘falanca mabed’ demiyor. Oranın adı dünya literatüründe ‘Ankara Anıtı.’ Orada İmparator Augustus’un, ‘icraatın içinden’ diye de tabir edebileceğimiz bir yazıtı var. Augustus’un ölümünden sonra oğlu bu yazıtı, dünyanın dört tarafındaki duvarlara yazın diye gönderiyor. Her yerde Roma diliyle yazılırken, Ankara’da 1800’lü yılların sonunda keşfediliyor ki; sadece Roma dilinde değil, aynı zamanda Yunanca da yazılıyor. Bu dünyada bir ilk. Bu yazıtın iki dilde birden olmasından dolayı buradaki anıta ‘Ankara Anıtı’ deniyor.
Siz, bireysel çabanızla bunları anlatıyorsunuz ama, daha büyük çaplı organizasyonlar yapılması gerekmiyor mu, toplumda farkındalık yaratmak için?
İyi niyetli pek çok çalışmanın olduğunu düşünüyorum. Ferdi olarak pek çok okul yöneticisinin bir şeyler yapmaya çalıştığını biliyorum. Ama mesela siz bir gazetede Ankara turuna ilişkin bir reklam görebiliyor musunuz? Bugün Paris’te, Londra’da örneklerini gördüğümüz gibi kent turları var mı Ankara’da? Avrupa’daki gibi turizm büroları var mı kent içinde? Belli noktalarda turizm büroları var ama, yerini bulabilirseniz yalnızca broşür alırsınız. Oradan herhangi bir şekilde, kent içi ya da Roma ya da Osmanlı ya da Cumhuriyet, hatta altını çizerek söylüyorum “Milli Mücadele Mekanları” diye bir tur bulamazsınız. Bu konuda maalesef kurumsal ya da özel bir teşebbüs yok.
Gereksiz mi buluyoruz o zaman buraları gezmeyi, görmeyi?
Sanıyorum, günlük yaşam telaşı içine düşen insanlara, müze gezmek, tarihi tanımak gibi öneriler getirince, biraz gereksiz gibi geliyor. Ama eminim ki, Ankaralılar bu zenginliklerden haberdar oldukça, yaşam kavgası içinde de olsa bunları tanımanın zevkine ve hazzına varacaktır. Hatta, çocuklarına, misafirlerine buraları tanıtmanın tadını aldıkça, ne kadar zengin bir tarihe sahip olduğumuzun zevkini yaşayacağız.
Kitabınızda diğer yandan müzelere de dikkat çekiyorsunuz. Ankara aynı zamanda müze zengini bir kent. Bu müzelerden de mi habersisiz?
Başkent’te pek çok tarihi kurumun müzesi var ama bunlar da pek bilinmiyor. Ulus’a baktığımızda, burada dünyada eşi benzeri olmayan bir yapılaşma söz konusu. Washington’u gezecek olursanız, orası bir açık hava müzesidir ama genelde binalar, Avrupa’dakilerin taklididir, hatta Roma taklitleridir. Ancak, Ulus, 1. Ulusal Mimarlık Akımı dediğimiz yapılara ev sahipliği yapmaktadır. Ulus’taki heykelden ister İstasyon’a doğru gidin, ister Gençlik Parkı’na doğru gidin inanılmaz bir şekilde muhteşem alt yapısı olan yapılar vardır. Gençlik Parkı’na doğru gittiğinizde ne yazık ki, yıktığımız Muallim Mektebi vardır, onun yerine sonradan bir çarşı yapılmış. Ama ondan sonraki, onun karşısındaki binalar örneğin Merkez Bankası, yanındaki Ziraat Bankası, karşısındaki TEKEL binası, altındaki İller Bankası say say bitmiyor. Ne var bunlarda?
Mongeri, Holzmeister gibi dünyanın en önemli mimarlarının eserler bıraktığı, hem de 50-60 metre arayla sağlı sollu bir şekilde yerdir burası. Bu binalardan bir tanesi PTT’ye verilmişti. PTT içine müze yaptı, gez gez doyulamayacak muhteşem bir müze oldu. Bu arada Ziraat Bankası’nın müzesi var bilmiyoruz. Onun üstündeki Merkez Bankası’nın müzesi var bilmiyoruz. PTT Müzesi, kocaman bir yazı yazdı kapıya o biraz biliniyor artık. Ama bu sözünü ettiğim diğer iki müze, maalesef pek çok Ankaralı tarafından bilinmiyor.
Ankara, kitaba sığdı mı?
Sığmadı tabi ki; kitabım ilk haliyle 600 sayfaydı. Sonra, ansiklopedi olacak, yerinden kalkmayacak diye 360 sayfaya düşürdük. Özellikle, Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemine ilişkin yapıları anlatmaya çalıştım. Kent turu yapmak isteyenler için, günlük rotalara yer verdik.
METEOROLOJİ BİNASI MİLLİ MÜCADELENİN İLK KARARGÂHI
Necati Yalçın, röportajı “Çok önemli” diyerek, Meteoroloji Genel Müdürlüğü binasında yapmayı teklif etti. Binayı gezmeye başladığımızda, yapının önemini sordum ve anlatmaya başladı:
“Eski Ziraat Mektebi olan bina, Mustafa Kemal’in Ankara’ya geldiğinde dört ay kadar kullandığı Ankara’daki ilk evi, ilk karargâhı ve 13 yıl kadar süreyle kullanılmış ilk Genelkurmay binasıdır. Bu bina, hem Osmanlı döneminden, hem Milli Mücadele hem de Cumhuriyetin ilk yıllarından izler taşıyan bir yapıdır. Bu bina, Osmanlı imparatorları içinde önemli hükümdarlardan olan 2. Abdülhamit’in bir projesi sonucu yapılan bir yapıdır. 2. Abdülhamit, İstanbul, Bursa ve Selanik gibi yerlerde başlattığı çoban mektebi projesi için Ankara’da bu binayı yaptırır. Daha sonra Ziraat Mektebi’ne dönüşen bu binaların diğer şehirlerde izi bile kalmazken bu yapı bugüne kadar korunur. 1914-1918 yıllarında 1. Cihan Harbi döneminde öğrenci kalmadığı için kapısına kilit vurulur ve 27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal ile arkadaşları yani Heyet-i Temsiliye üyeleri, buraya yerleşir.
CUMHURİYETİN İLANI BURADA KARARLAŞTIRILDI
Atatürk burada 118 gün kalır ve burasını karargâh olarak kullanır. Hatta Mustafa Kemal, ilk gün Ankara’nın ileri gelenlerini topluyor ve burada şu mesajı veriyor: “Efendiler, şimdilik merkez Ankara’dır.” Cumhuriyet’in ilanı kararı, Misak-ı Milli kararları hep burada veriliyor. Ve bugün Keçiören’deki Karargâhtepe semti de ismini buradan alır. Hatta, Kurtuluş Savaşı’nın ilk merkez karargâhı olmasının izleri, çevredeki Komut Sokak, Atış Sokak, Tümen Sokak, biraz ileride Subayevleri gibi isimlerle yaşar. Bina, bol odalı yapısıyla cumhuriyet kurulduktan sonra da bakanlıklar olarak hizmet veriyor. Ama altını çizmek lazım. O günün şartlarında her bakana bir oda değil, birkaç bakana bir oda veriliyor, yani bugün sizinle gezdiğimiz koridorlarda sağlı sollu odalarda o zaman bakanlıklar vardı.
BAKANLIK İZLERİ BU KORİDORLARDA
Bu kadar mı? Değil. Anadolu Ajansı da bu binada kurulmuştur. Anında telgrafla Anadolu’ya bilgi verecek, İstanbul’la irtibat kuracak bir merkezimizin olması lazım deniyor ve Anadolu Ajansı’nın kuruluşu da bu binaya nasip oluyor. Bunu da Halide Edip Adıvar’ın anılarından öğreniyoruz. Binanın bir başka önemli özelliği de var. Mustafa Kemal, Ankara’daki ikinci ikametgahına geçtikten sonra bu bina tarih sahnesinden çekilmiyor ve bakanlıklar da birer ikişer yeni yer bulmaya başlarken, o günlerde çok önemli olan bir kurum burayı terk etmiyor. O da Genelkurmay Başkanlığı. Bu bina 10 yıl kadar Genelkurmay Başkanlığı olarak kullanılmaya devam ediyor. Derken 1937 yılında 3. kat çıkılıyor ve Meteoroloji Kuzey İstasyon binası oluyor. 1952 yılında da bugünkü işlevi olarak Meteoroloji Genel Müdürlüğü oluyor.
MUTLAKA MÜZEYE DÖNÜŞMELİ
Binayı gezerken ve tarihiyle ilgili Necati Yalçın’dan bilgi alırken, Yalçın bir de kaygısını dile getirdi: “Maalesef böylesine önemli bir binanın yıkılacağına dair söylentiler duymaktayız.” “Burası bildiğimiz kadarıyla, SİT alanı. Dolayısıyla yıkılması söz konusu olamaz. Neden kaygı duyuyorsunuz?” sorusunu yöneltince de Yalçın, şu yanıtı verdi: “Biliyorsunuz daha önce SİT alanında olan pek çok yapı maalesef ya tahrip edildi ya da yıkıldı. Ankara’da yıkılan değerlerden gidecek olursak, önce “Yok öyle bir şey diyorlar. Sonra da maalesef yıkılıyor. Çubuk Barajı’ndaki yapılarda ya da Marmara Köşkü’nde olduğu gibi. Son olarak da biliyorsunuz Saraçoğlu Mahallesi gündemde ve gördüğümüz kadarıyla o da söylentinin ötesine geçmiş durumda. Dolayısıyla Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nde bazı personelin şu günlerde başka binalara taşınması da kaygıları artıracak türden bir hareket.” Yalçın, binayla ilgili bir önerisinin olup olmadığı yönündeki soruyu da şöyle yanıtladı: “Bu bina mutlaka müze yapılmalı ve tüm Türkiye’ye anlatılmalı. Milli Mücadele’nin her adımının izleri var bu binada. Bu odalar, her bakanlığa dense ki; günümüzde olan ancak o dönem kurulmamış olan bakanlıklar da var tabii, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı gibi. Ama o dönem kurulmuş olan bakanlıklara dense ki; ‘Şu odayı siz düzenleyin’. Bir oda Anadolu Ajansı’na verilse, Genelkurmay Başkanlığı burada düzenleme yapsa. İçeri girdiğinizde nereyi gezeceğinizi şaşırırsınız. Bu yapı, bence böyle bir geleceği hak eden bir bina.”
KARARGÂHIN İZLERİ BU ODADA
“Meteoroloji Genel Müdürlüğü binasının giriş katının tam ortasında yer alan merdivenlerden çıkınca sağa dönüp ilerlediğinizde solda küçük bir oda ziyaretçileri Atatürk Odası olarak karşılıyor. Ancak, Meteoroloji Müzesi’ni gezmeye gelenler yeterince bilgilendirme olmadığı için bu odadan habersiz bir şekilde, müzeyi gezdikten sonra geri dönüyor. Atatürk’ün Ankara’daki ilk karargâhının izlerini taşıyan bu oda daha fazla tanıtılmalı ve müzeye gelenler, bu odayı gezmeleri için davet edilmeli.”