YEDİTEPELİ ŞEHİRDEN GİDERKEN…

8 Nisan Pazar gecesi… Bir sonraki gün, Gülriz Sururi’yi, önce yapımcısı olduğum televizyon programında ağırlayacak olmamın sonra da gazete için yapacağım röportajın heyecanıyla, Gülriz Sururi’nin hayat deryasına dalarak röportaj için sorular çıkarıyorum.

Haberin Devamı

Bir ara mola verdiğimde arşivimdeki fotoğrafları çıkarıp bakmaya başlıyorum.

 

Nedeni de şu; Gülriz Sururi’yle 8 yıl önce yaptığım röportaj sonrası çekildiğimiz fotoğrafı bulmak.

 

O fotoğrafı ararken başka bir kare elime geçiyor. /images/100/0x0/55eb12f1f018fbb8f8a954c4

 

Gülümsüyorum.

 

Ben ve o yan yana oturmuşuz.

 

Gülümsemiş her zamanki tebessümüyle…

 

Haberin Devamı

Onun sağ tarafında Tarık Pabuçcuoğlu oturuyor.

 

Ben sol tarafa bakmışım.

 

Sanırım koşturan uğraşan insanlara bakıyordum.

 

Çünkü burası dizi seti.

 

Hangisi?

 

Türkan Şoray, Şener Şen, Nurgül Yeşilçay, Ozan Güven, Özkan Uğur, Güven Hokna, Tan Sağtürk gibi birçok değerli ismin rol aldığı, o yıllarda başladığı saatte hayatı durduran…

 

‘İkinci Bahar’

 

Arkamızdaki mekanda, Şener Şen (Ali Haydar) dükkanında Türkan Şoray’ın (Hanım) sahneleri çekiliyor.

 

Fotoğraftaki kişi çekim sırasını bekliyor.

 

Ve ben onunla tanışıp konuşmak için uygun fırsatı bulup yanına ilişmişim.

 

Sohbete başlamışız.

 

Ki o sohbette o, hayata dokundurmuştu beni cümleleriyle.

 

Haberin Devamı

Dedikleri ki, hala kulaklarımda…

 

İşte bunu anımsatan kare elimde.

 

2000’den yani 12 yıl öncesinden…

 

Fotoğrafa bakarken onun sözleri aklıma geliyor ve gülümsüyorum yine, ‘Sağlığı nasıl acaba’ diye aklımdan geçirerek.

 

Sonra röportaj sorularıma devam etmek üzere bilgisayarın başına dönüyorum.

 

Pazartesi sabah, çekim ve röportaj heyecanıyla erkenden uyanıyorum.

 

Kahve eşliğinde sorularıma göz atıyorum.

 

Tam hazırlanmak üzere bilgisayarı kapatırken okuduğum bir haberle…

 

‘Hayır olamaz’ derken, beyin kıvrımlarımdaki tüm düşüncelerin buharlaştığını…

 

Gözlerim doluyor, okuduğum haberin yalan olması için dua ederken…

 

Ama hayır gerçek.

 

Bütün keyfim kaçıyor.

 

Hüzün ve gözyaşı gemileri istila ediyor ruhumun limanlarını.

Haberin Devamı

 

Daha bir gece önce o kadar fotoğraf arasından onun olduğu kareye takılışım…

 

Sabah da aldığım o tatsız haberle aklımı kaçırışım…

 

O, artık aramızda yok.

 

Ne kadar da doğru demiş ‘Hayat kısa ve hafif bir şeydir!’ cümlesini kurarken.

 

Meral Okay.

 

O ki; hayata dair yaşadıklarımızı, ruhumuzu yıpratan, kalbimizi acıtan gerçekleri, bizi örselemeden ince dokunuşlarıyla hayata tutunduran…

 

Gerek yazdığı şarkı sözleriyle, gerek konuşmalarıyla, gerek yazarlığıyla, gerek oyunculuğuyla, gerek yaptığı işlerle, gerek bonkör kahkahasıyla, gerek hayata duru ve gerçekçi bakışıyla…

 

Ondan öğrendiğim ne çok şey olmuş meğer.

 

Farkında olmadan sarmaşık misali dolanmış kalbime.

Haberin Devamı

 

Bir cümlesi ki hâlâ aklımda.

 

‘Aşk, kıyamama halidir. Aşk, kendinden vazgeçme halidir ama kendi benliğini ezmedenAşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ''biz'' olabilme halidir...İnsan egosu denetlenmesi en güç şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz... ‘Biz’ olabilme halidir. İnsan egosu denetlenmesi en güç şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz.’

 

Günümüzde herkes her durumda ‘Hep ben, hep ben…’ derken…

 

O, aşkta da, hayatta da ‘Biz’ olarak daha da çoğalmanın önemini, güzelliğini, mutluluğunu fark eden, renklere bürünmüş bir ruh olarak fırça yaptığı kalbini insanlara nasıl da içtenlikle, incelikle dokunduruyor.

Haberin Devamı

 

Bundan yıllar önce ‘Yeditepe İstanbul’un ‘Havva Ana’sı olarak hayatımıza giren, sonra Sezen Aksu’dan dinlediğimiz; aşkı, tutkuyu, ayrılığı, hüznü, özlemi, yalnızlığı, çaresizliği, imkansızlığı, beni böyle katıksız anlatan o şarkı sözlerini, kalbime, yaralarıma tuz ve yakamoz niyetine bastığım, sonra röportajlarındaki cümlelerini kulağıma küpe değil de içimin duvarına astığım, bu şahane kadın Yeditepeli şehirden ışıklar ve sevgi eşliğinde, ‘Yine Çiçek’ açarak ‘Yaman’ına giderken onu çok seven ve özleyecek olan bizlere neyi emanet etti dersiniz?

 

Sevecenliği…

 

İçtenliği…

 

Cesareti…

 

Fark yaratmayı…

 

Asaleti…

 

Kahkahayı…

 

Yaşamayı...

Kalbimizde yaka çiçeği olarak açsın diye, ruhumuzun topraklarına sevgi tohumlarını dikmeyi…

Gülümsemeyi mutluluk nakışı olarak yüzümüze işlemeyi…

Gün içinde fark edemesek de, hayatımızı daha da yaşanır hale getiren küçük ama aslında ruhumuzu mutluluk renklerine boyayan o büyük ‘AN’ları…

Yüreğimizde sevgi ve tutku vuruşlarında çalan o özel çanları…
 

Yazarın Tüm Yazıları