GECE yarısı, Alman kanallarının birinde halkın katıldığı bir tartışma programı. Konu türban. Konuklardan türbanlı kız Türk, başı açık diğer kadınların çoğu Arap, söz alıp ‘‘Karımın başını bağlatırım’’ diyen erkek katılımcılar Türk...
Ertesi gün, Heinrich Böll Vakfı'nın düzenlediği toplantıda ‘‘Avrupa Birliği Yolunda Türkiye’’yi tartışıyoruz. Konumuz ‘‘İlerleme Raporu ve Uygulama’’. Yeşiller Partisi'ne yakın olan bu vakfın yöneticilerinden Ralf Fücks'un açılış konuşmasında söylediği ilginç: ‘‘Müslüman bir toplumun AB'ye alınması, Avrupa'nın kendi değerlerine sahip çıkmasıdır.’’
* * *
Claudia Roth, Alman Dışişleri nezdinde İnsan Hakları Sorumlusu. Yıllardan beri Türkiye'yi izleyen bu Yeşil milletvekili ‘‘Türkiye'de reformlar beklediğimizden kat kat hızlı oldu’’ diyor. Roth'a göre Kopenhag Kriterleri'nin Ankara'nın, İstanbul'un, Diyarbakır'ın ve Bodrum-Türkbükü'nün (!) kriterleri olacağı günler çok yakın.
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Danışmanı Ali Yuttagül ise ‘‘Her iş bitti ve biz ‘Kürtçe isim nasıl yazılır, x'le mi, w ile mi?' noktasına geldikse, bu çok büyük bir ilerlemedir’’ görüşünde.
Alman Parlamentosu İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Christa Nickels de Türkiye’yi şaşırarak izleyenlerden. ‘‘Türkiye'de gardiyanlara insan hakları eğitimi veriliyor. Bir yıl önce duysam inanmazdım’’ diyor Nickels.
Bütün bunları duymak da beni şaşırtıyor. Her yurtdışı toplantıda üzerimize yağan eleştiri okları yok olmuş. Ancak bu sefer de konumuz insan hakları iken iş geldi ‘‘türban’’a dayandı. Acaba neden?
* * *
İnsan hakları uygulamaları diye başlayan bir toplantının ‘‘türban’’a odaklanması boşuna değil. AB'de son yıllarda bir ‘‘Müslüman azınlık’’ ortaya çıktı. Din meselesini bireysel özgürlükler çerçevesinde çözmeyi başaran Batı, aniden ‘‘türban’’ sorunuyla karşı karşıya.
Bugün için AB'nin ‘‘türban’’ meselesini nasıl çözeceği ise belli değil. Şu anda ‘‘türban’’da farklı uygulamalar görülüyor. Örneğin, İngiltere'de türbanın gerçeğini takan Hintli erkek güvenlik görevlileri ile başı örtülü kadın polisler var.
Her ülke farklı bir çözüme gidebilir. İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Nickels, ‘‘Biz Almanya'da türbanı sadece bir din özgürlüğü meselesi olarak değil, dinin devlete siyasi etkisi olarak da tartışmalıyız’’ görüşünde.
Sonuç olarak başörtüsü özellikle iki ülkenin, Almanya ve Fransa'nın gündeminde giderek daha fazla yer kaplayacak. Bu tartışma, Türkiye-AB ilişkisini mutlaka etkileyecektir.
Berlin izlenimlerimi özetlersem; birincisi Avrupa'nın türban meselesini nasıl çözeceği önemli. Şimdilik ağır basan yaklaşım, türbanın devlete giremeyeceği, devleti temsil eden işlerle bağdaşmadığı şeklinde.
İkincisi, Alman seçimleri 2006'da. O tarihe kadar iktidarda olan sosyal demokrat-yeşil koalisyon Türkiye'yi AB üyesi yapmakta kararlı. Hıristiyan Demokratlar ise farklı düşünüyor.
Türkiye, Batı ve Doğu arasında bir ‘‘turnike’’ olacaksa, Almanya'daki iktidar Türkiye'nin Batı'ya entegrasyonu için gereken bedeli ödemeye hazır görünüyor.