İKLİM kıyameti dedikleri yoksa bu mu? Moskova’yı ilk kez karsız görmek alışılmamış bir duygu. Arbat Sokağı’nda eksi 40 derecelerde dolaşmayı beklerken artı 4 derecelerde güneşli bir günde vardık Moskova’ya.
Turizm Bakanı Atilla Koç, Rus yetkililerle yakın temas stratejisine girmiş, ayrıca Türkiye’nin Rusya pazarındaki tanıtımı amacıyla ayrılan 15 milyon doların doğru harcanması için Moskova’daki Türk turizmcilerle görüşüyor.
Eğer bizim turizmciler birbirlerinin ayağına basmazsa Rusya’dan sadece Antalya’ya gelen 1 milyon 300 bin turistin çok yakında iki katına çıkması işten bile değil.
Alman pazarından Türkiye’ye gelen turist sayısındaki 550 bin kişilik azalma Rusya’ya yansımadı. Buna yakında başlaması muhtemel Çinli akımını da eklerseniz, Türkiye’nin turizmdeki geleceği parlak görünüyor.
Ruslar için geleceğin ilginç alanlarından biri de kayak turizmi. Türkiye’nin doğusu bu açıdan çok şanslı. Ancak Turizm Bakanımız çok da haklı olarak doğudaki otel yatırımlarının azlığından şikáyetçi.
2011 Üniversitelerarası Kayak Olimpiyatları’nın Erzurum’da yapılması, Doğu’nun makus talihini yenmesinde bir dönüm noktası. Bu fırsatı iyi değerlendirmek gerek. Unutmayalım ki bundan yüz yıl önce Alp Dağları’ndaki köylüler o kadar fakirdiler ki sadece kestane ve şarapla beslenebiliyorlardı. Bugün ise Alpler kayak turizmi sayesinde zenginlik saçıyor.
Çin ve Rusya turizm açısından Türkiye’nin önündeki fırsatlar. Ama işin bir de yönetilmesi gereken tehdit ve riskleri var.
Uzun vadede en önemli tehdit küresel ısınma. Akdeniz kıyılarımızda hava çöl sıcağına dönerse burası eskisi kadar ilginç olmayabilir. Ya da Alplerdekilerin endişe ettiği gibi bizim kayak merkezlerimizde de kar kalmazsa vay halimize.
Küresel ısınma tehdidini ciddiye almak zorundayız.
Bir başka tehdit, terör. Geçen yıl Almanya başta olmak üzere Avrupa pazarındaki kaybın önemli sebebi, birkaç yerde patlayan bombalar. Bu açıdan basının da sorumlu davranması gerekiyor. Almanya’dan 500 bin turistin Türkiye’ye gelmekten vazgeçmesinin maliyetini siz hesaplayın.
Ve gelelim en can alıcı konu olarak görülebilecek Kuzey Irak meselesine. Orada ne yapılacaksa bir an evvel yapılıp bitirilmesinde yarar var.
"Sınırlarımı koruyorum, hepsi bu" diyemezsiniz. Batı’daki algı, Türkiye’nin savaşa girdiği şeklinde olacaktır. O nedenle de Türkiye’nin her an savaşa girebilecekmiş gibi bir görüntüde olması, turizm açısından tehlike arz ediyor.
* * *
Bu satırları yazdığım sırada gazeteci Hrant Dink’in genel yayın yönetmenliğini yaptığı Agos’un önünde korkunç bir cinayete kurban gittiği haberi geldi. Bu provokatif saldırı, sadece iç barışımız açısından tehlikeli değil, dünyadaki algımızı da bozacak bir gelişme. Meslektaşımızın ailesinin, Türkiye Ermeni cemaatinin ve basınımızın başı sağolsun.