ANKARA’nın Balgat semtindeyim. Tavuklu, horozlu tipik Ankara gecekondularıyla dolu bir Balgat. Milletvekillerinin Dostlar Sitesi de burada. Eski ve yeni milletvekilleri, bazılarının çocukları burada yaşıyor.
Sitenin her katında çöp odası var. Çöpler o odadaki geniş delikten aşağı atılıyor ve en alt katta birikiyor. Milletvekili aileleri, çöpleri torbasız döktüklerinden orası hamamböceği kaynıyor.
Dostlar Sitesi B Blok 11 numaralı dairede sabaha karşı 4 sularında başucumdaki telefon acı acı çalıyor. Arayan eski başbakan müsteşarı olan kayınpederim. Askerlerin idareye el koyduğunu söylüyor.
Kurşun yemiş gibi oluyorum. Yatağın üzerinde bağdaş kurup dövünmeye başlıyorum. Bir yandan da Türkiye’yi yönetenler hakkında ağzıma ne gelirse söylüyorum.
Birkaç gece önce evde ODTÜ’lü asistan arkadaşlara parti vermiştik. Sitenin bahçesinde silah atılmıştı. Girişin hemen üzerindeki dairede oturduğumuz için epeydir balkona çıkamıyorduk. Sinirlerimiz zaten gergin...
Radyoda bildiri okunuyor. İlk şaşkınlığı atınca kütüphaneye geçiyorum. Sakıncalı olabilecek tüm kitaplarımı topluyorum. Çöp odasından aşağı atıyorum o kitapları, hamamböceklerinin şaşkın bakışları arasında.
Gün ağarmadan İsveç’ten bir gazeteci arıyor. Yurtdışı ile haberleşme henüz kesilmemiş. Sonradan hiçbir irtibat kuramıyoruz. Tam bir tecrit vaziyeti.
Sabah erken saatlerde Dostlar Sitesi’nin önüne askeri araçlar yanaşıyor. Milletvekili olan komşularımızın kapıları çalınıyor. Evlerinden alınıyorlar, gözü yaşlı eşleriyle vedalaşıyorlar. Araçlara bindirilerek götürülüyorlar. Biz camdan izliyoruz.
TRT Dış Yayınlar’da çalışıyorum. Bu benim ilk işim. Fransızca haberleri hazırlayan ekipteyim. Müdürümüz Nejat Subaşı arıyor. Sokağa çıkma yasağı var. TRT’de personeli evlerinden toplayacak araç olmadığı için zorlanıyorlar. Bütün dünya haberi dış yayınlardan alacak. Nejat Subaşı bana, ‘Bisikletine atla gel’ diyor.
Yurtdışı Yayınlar, Mithat Paşa Caddesi’ndeki TRT binasında. İşyerine genelde Balgat’tan bisikletle gidip geliyorum.
Bisikletime binip yola koyuluyorum. Hava güneşli. Sokaklarda in cin top oynuyor. Meclis’in önünden geçip Atatürk Bulvarı’na kıvrılıyorum. Yolda iki kez askerler durduruyor, sorgu sualden sonra güç bela TRT’ye varıyorum.
O günkü Fransızca yayınlarda sesim titreyerek aşağıdaki bildiriyi okuyoruz:
‘Milli Güvenlik Konseyi, devlet yönetimine doğrudan el koymuştur. Her türlü siyasi faaliyet her kademede durdurulmuş, parlamento ve hükümet feshedilmiş, bütün parlamenterlerin yasama dokunulmazlıkları kaldırılmıştır. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiş, ikinci bir emre kadar sokağa çıkmak yasaklanmış, yurtdışına çıkışlar durdurulmuştur...’
* * *
İki gün sonra 12 Eylül... Yukarıda anlattıklarım sadece 25 yıl önce oldu. Türkiye nüfusunun yarıya yakını olan 33 milyon genç, o tarihte henüz doğmamıştı.
Ve Türkiye, AB ile üyelik müzakerelerine başlıyor...