2010 yılının Avrupa Kültür Merkezi olarak seçilen şehrimizde neler yapılacağı henüz İstanbul halkına anlatılmadı. Etrafı biraz harekete geçirmeye yarar umuduyla yazılan bu yazıda okurlarla kendi İstanbul 2010 hayalimi paylaşmayı deniyorum.
İstanbul 2010’da Sevgililer Günü’nün bu şehre özgü kutlanmasını, 14 Şubat’ta Aziz Valentin Yortusu’na rastlayan bu tarihin Telli Baba Günü ilan edilmesini, o gün tüm İstanbulluların ve yakın ülkelerden gelenlerin Boğaz kıyılarında sarmaş dolaş oturup balık ekmek yemelerini istiyorum.
Yedikule Zindanları’nda İnsan Hakları Günü’nü kutlamayı; okullarda çocuklara koreografisi 2010’da hazırlanmış İstanbul Rondu öğretilmesini; geceleri şehrin ışık seline kapılmayı hayal ediyorum.
İstanbul 2010’da kitlesel ve tantanalı şovlar düzenlenmesini, Sultanahmet şenliklerinin ve benzerlerinin "Halk geliyor, ortalık panayıra dönüyor" diye küçümsenmeden bütün bir yıla yayılmasını, tüm İstanbulluların şenlik anlamında Lale Devri’ni yeniden yaşamalarını, havai fişeklerin patlatılmasını, konserlerin verilmesini, şehrin şarkılar söylenip dansların edildiği bir eğlence ve haz mekánına dönüşmesini diliyorum.
2010 yazının yıllık tatilimizi İstanbul’da geçirmemize değecek etkinliklerle dolmasını, hatta bu şehrin insanlarına fazladan İstanbul 2010 izni verilmesini arzuluyorum.
* * *
Süleymaniye’nin avlusunda sırf kadınlardan kurulu bir yaylı çalgılar orkestrasının Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirinin bestesini çalıp söylediğini düşlüyorum...
Billboard değil canlı görüntülerin ve tatların beynimize yerleşmesini, Boğaz’a ve Haliç’e açılan İstanbul 2010 teknelerinde bu şehrin çok kültürlü geçmişini mönülerle anlatan yemekler düzenlenmesini diliyorum.
İstanbul’un her yerinden bedava denize girilmesini, İstanbul plajlarında gençlerin geceleri ateş yakıp şarkılar söylemesini istiyorum.
* * *
23 Nisan’daki Aya Yorgi Yortusu’nda Türk ve Yunan çocuklar Büyükada’daki Aya Yorgi tepesinde beraber şenlik yapsa...
İstanbul Bizans’tan bu yana İstanbul’da doğmuş ve yaşamış sanatçı, edebiyatçı, devlet adamlarının heykelleriyle donatılsa.... Arkeoloji müzesindeki önemli eserlerin replikaları şehrin çeşitli yerlerine, vapur iskelelerine, metro istasyonlarına konsa...
Statlarda kavga olacağına maç aralarında pop konserleri, renkli şovlar, kısa operalar, stand-up’lar olsa...
Avrupa’nın bu en genç nüfuslu şehrinde Disneyland gibi eğlence parkları ve gerçek bir hayvanat bahçesi olsa... Hayvanlar küçük gösterilerle çocuklara tanıtılsa...
Sarayburnu, Fatih, Rumeli Kavağı, Yuşa Tepesi, Suriçi, Adalar ve benzeri mekánların her biri, sinagoglar, Ermeni ve Rum patrikhaneleri başlı başına birer kutlama mekánına dönüştürülse... Tarihi camilerin avlularında sanat etkinlikleri, konserler düzenlenebilse...
İstanbul bütün bunları halkıyla beraber yaratsa... Çocuklarımız İstanbullu olmakla gurur duysa...