PERŞEMBE akşamı alışveriş merkezi Kanyon’da sinemadayız. Biletler tükenmiş, son zamanların en güzel Türk filmi "Mutluluk" için Tuncer’le ancak ayrı koltuklarda yer bulabiliyoruz. Kalabalığın sebebini sorduğumuz biletçi kız cevap veriyor:
"Bugün Halk Günü, biletler ucuz..."
Tuncer’in 17 sene Almanyası var, o nedenle bazen öyle tepkiler verir ki ezberimizi bozar. Bu sefer de öyle oluyor:
"Halk Günü mü? Peki haftanın geri kalan günleri ne günü oluyor?"
* * *
Türkiye gündeminin Genelkurmay Başkanı ile Meclis Başkanı’nın açıklamalarına kilitlendiği gün Livaneli’nin aynı adı taşıyan eserinden yola çıkan Mutluluk filmi, bizi hayatın anlamını sorgulamaya yönlendiriyor. Konu iyi işlenmiş, oyuncular mükemmel, kamera muhteşem.
Filmin en etkileyici sahnelerinden birinde iki erkek kahramanın ölüme giden kavgasını kadın oyuncu havaya ateş ederek durduruyor. Birden, masmavi denizin ortasında yankılanan tek el silah sesi.
Dan...
İşte Türkiye’nin kilitlenmiş haline baktığımda içimden geçen de bu. Havaya bir el silah atıp bu hengameyi durdurabilmek mümkün olsaydı keşke. Eminim aynı duyguyu paylaşan çok insan var aramızda. Kendimizi bildik bileli her Cumhurbaşkanlığı seçiminde ayrı bir tantana yaşamaktan bıktık. Bu dönemler, insanda başını alıp gitme arzusu uyandıran hepimizden çalınmış vakitler.
Peki ama gündemden kaçış bizi nereye götürecek? Bu noktada ünlü Amerikalı yazar Ayn Rand’ın "Atlas Silkindi" adlı eserinde de ortaya koyduğu objektivizm-nesnellik felsefesi belki kurtarıcımız olabilir:
"İnsanın aklını kullanıp gerçeği algılaması ahlaki bir sorumluluktur. Her türlü baskı, diktatörlük ve sadistçe eylem, gerçekten kaçışın ifadesidir. Bunlar insanın düşünmeyi, aklını kullanmayı başaramamasının tezahürüdür. Kötülükler, kendi hayatları üzerinde denetim kuramayanların eseridir.
Kendi mutluluğumuzun sürmesi en yüksek ahlaki amaçtır. Zira insan başkalarını sevebilmek için önce kendi adına var olabilmeli ve ’Ben’ diyebilmeyi öğrenmelidir."
* * *
Mutluluğu kaçarak mı yakalayacağız, yoksa "Ben" demeyi öğrenerek mi? Şu anki halimizle toplum olarak otomatik viteste takılı giden bir araca benziyoruz. Vites değiştirmek yasak. İstediğimiz yerde durmak ve inmek de mümkün değil. Özgür seçimini yapamayan bir halk. Özgür seçim olmayan yerde ahlak var mıdır? Her tarafımızda dogmaların ışıkları yanıp sönüyor. Aklın pırıltısı ise çok az.
Cumhurbaşkanlığı seçimi aslında sadece bir örnek. Daha pek çok konuda duygusal ezberlerimizin bozulması şart. Birinin çıkıp filmdeki gibi bir el havaya ateş etmesi, ya da Kanyon’daki biletçi kız "Bugün Halk Günü" dediğinde tepki göstermesi gerekiyor.
Halk Günü haftanın bir günü. Diğer günler ne günü?