GAZETECİLİK kariyerimin başlangıç yılları olan 80’lerin ilk yarısında Prof Dr. Şerif Mardin ile o dönemin bestseller kitabı "Minyeli Abdullah" üzerine bir röportaj yapmıştım.
Minyeli yüz binler satıyordu, ama laik aydınlar o sırada bu kitabın İslamcı gençliğin başucunda durduğunun farkında değildi. Kitapta televizyon seyretmek iğrenç bir şey gibi sunuluyor, başı açık kadın ilkokul öğretmeninin, minicik erkek çocuklarını cinsel istismarı ima ediliyordu. Kitabın sonraki baskılarında bunların törpülenmiş olduğunu umuyorum. Bana gelince okuduklarım yüzünden dehşete kapılmış, ne olduğunu bana en iyi kim anlatır diye araştırıp soluğu Şerif Mardin’in yanında almıştım.
Bugün Minyeli Abdullah’ın bir önemi kalmadı, ama Şerif Mardin’in o gün bana söylediklerinden aklımda kalan bir saptama hálá Türkiye için belirleyici olmayı sürdürüyor: "Türkiye’de dinci-laik ve Kürt-Türk olmak üzere iki bölünme ekseni vardır. Türkiye’nin gelişmesinin ve toplumsal barışının önündeki engeller bunlardır."
Buradan yol alınca Türkiye’yi anlamam çok daha kolaylaşmıştı. Bunun için Prof. Mardin’e minnettarım.
* * *
Türkiye burjuvazisi 22 Temmuz seçimlerinde yine Şerif Mardin’in 20 küsur yıl önce altını çizmiş olduğu laik-antilaik ekseni üzerinden oy kullanmaya devam etti. İnsanlar aslında beğenmedikleri partilere, sevmedikleri liderlere bu yüzden oy verdi. Bunun böyle olmasını zorlayan koşulların irdelenmesi bu yazının konusu değil. Ancak Türk seçmeninin artık son kez bu bölünme üzerinden oy vermiş olmasını diliyorum, ama bu nasıl sağlanacak?
Bu noktada görev, siyasete birer küçük Minyeli Abdullah olarak atılıp ancak bana göre evrim geçirdikten sonra bugün Türk halkının yüzde 46’sını ikna etmeyi başaranlara düşüyor.
Türkiye’nin önünü kesen bu bölünme eksenini yok etmek onların elinde. Bunun için de laik cumhuriyetçilere güven vermeleri şart.
* * *
Güven toplumu olamamak Türkiye’nin en büyük sorunu. Dünyadaki araştırmalar, güven toplumu olmadan da ülkelerin gelişmişlik çıtasını atlamasının mümkün olmadığını gösteriyor. Bunu 22 Temmuz anketlerinde de gördük. Türkler en saygın kamuoyu araştırmacılarına dahi güvenmiyor. Her an pusuya düşebiliriz travması içinde yaşıyoruz.
60’lı yıllarda CHP’nin içinden kopan Prof. Turhan Feyzioğlu ekibi, Güven Partisi’ni kurmuştu. Önerimin o partiyle hiçbir ilgisi yok, beni sadece adı ilgilendiriyor. Bugün Türkiye’de yeni bir siyasal oluşum aranıyorsa adı "Güven" olmalı. Ya da partiler politikalarını güven üzerine inşa etmeli. Mevcut partilerin kendileri birer güven partisi olmalı. Ve bu güven özellikle de Türkiye’nin bölünme eksenlerini yok etmek üzerine kurgulanmalı. Çünkü en çok buna ihtiyacımız var. Bunu sağlayacak en büyük gayreti ise en azından yüzde 46 oranında AKP göstermeli.