FRANSA’nın 1973’teki halini hatırlayanlar, o yıllarda gidip görmüş olanlar vardır.
Fransa’nın en iyi dönemiydi o zamanlar. İşte bugünün Türkiye’si ortalama 70 yılı aşan yaşam süresi ve kadınların doğurganlık oranı gibi iki önemli göstergede 1973 yılının Fransa’sı ile aynı durumda. İstatistikler bunu söylüyor.
1973 yılında Sarkozy 20 yaşındaydı ve muhtemelen ilk kez oy kullanıyordu, Fransa’da yaşamaktan da mutluydu.
* * *
Türk gazetecilerin şirketler tarafından yurtdışına götürülmeleri olağan vakadır, ama bu kez tersi oldu. Başak Sigorta’yı satın alan Groupama’nın başkanı, bir grup Fransız ekonomi gazetecisiyle birlikte İstanbul’daydı. Aralarında televizyoncu da vardı, Türk meslektaşlarıyla AB röportajları yaptılar, biz de Sarkozy ile ilgili içimizi dökme fırsatını bulduk.
Çoğu ilk kez Türkiye’ye gelen Fransız gazetecilere AB üyeliğimiz hakkında küçük bir anket uyguladım. 2010’lu yıllarda Türkiye’nin AB’ye girebileceğini düşünüyorlar. İşimizi zorlaştıran konuları ise Müslüman toplum olmak, Ermeni meselesi, demokrasi eksikliği diye sıralıyorlar.
Fransız şirketinin buraya gazeteci getirmesi kuşkusuz örnek alınması gereken iyi bir iletişim aktivitesi. Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı Yves-Marie Laouennan’a sorarsanız, Türkiye’de yatırım yapan Fransız şirketleri arasından ilk defa böyle bir çalışma yapan çıkmış.
Türkiye’de yaklaşık 250 Fransız şirketi ve ciddi bir Fransız yatırımı var. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 10 milyar Euro’ya yaklaşmış. Bir yandan Fransızların Ermeni meselesine olan yaklaşımı, diğer yandan Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Türkiye ile ilgili olumsuz söylemi, hiçbir günahı olmayan bu şirketlerin işini zorlaştırıyor, kriz yönetimi ihtiyacı doğuruyor.
* * *
Türkiye’de 22 Temmuz seçim sonuçlarını etkileyecek dış etkenler içinde Fransa ve yeni başkan Sarkozy’nin ciddi bir payı var. Sarkozy, Türkiye’deki içe kapanma yanlılarının ekmeğine yağ süren çıkışlar yapıyor. Siyasal partiler bu oyuna geliyorlar ve AB konusunda çıt çıkarmıyorlar. Türkiye’yi ipotek altına alan Sarkozy üslubunun Türkiye’nin geleceğini, dünya üzerindeki duruşumuzu etkilediği kesin.
Sarkozy söylemi AB aleyhtarlığını körüklüyor. Belki de Sarkozy zaten bunu istiyor. Bu oyuna ne denli kolay geldiğimize bakıp gülüyordur bugünlerde.
* * *
Ne yapmalı, Türkiye’deki Fransız şirketlerini mallarını satın almayarak cezalandırmak yerine önce oturup bir düşünelim. Bu şirketleri nasıl birer elçi haline getirebiliriz? Sloganlara çok çabuk kapılıp ardından ne geleceğini hiç hesaplamıyoruz. Oysa insanların birbiriyle anlaşmasının yeryüzünde iki yolu var, güç ve ikna. "Silah"a başvurmadan önce mantık yoluyla kazanmayı sizce yeterince denedik mi? Türkiye neden aklını kullanmıyor? Türkiye’deki yabancı şirketlerin her biri birer Türkiye elçisine dönüştürülebilir.