HABER, ‘Erkek Olunca Arka Çıktı’ başlığıyla dünkü Hürriyet’in birinci sayfasındaydı: Çocuklar Duymasın dizisinin yönetmeni, otel odasında ilişki kurduğu kadınların şantaj yaptığı oyuncusuna sahip çıkıyordu.
Halbuki aynı yönetmen, özel hayatı yüzünden aynı dizinin kadın oyuncusunu işten atmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti’nde kadın-erkek eşitliği işte buraya kadar! Kadın oyuncu áşık olunca boşanmak zorunda kalmış ve işini kaybetmişti. Karşılaştırıldığında çok daha pespaye bir ilişkiye giren erkek oyuncu ise ‘mağdur’ konumunda görülmekteydi, ayrıca sevgili karısı da onu zaten affetmişti.
Bana kalırsa kimse özel hayatı yüzünden işini kaybetmemeli. Erkek oyuncu da rolünü sürdürmeli. Ancak çifte standardı görmek için ahlak zabıtacılığına gerek yok.
Diğer taraftan da bu olayın asıl önemli yanı, bize ayna tutuyor olması. Aynaya baktığımızda dizi filmle gerçeği karıştıran bir ‘çocuk toplum’ çıkıyor karşımıza.
* * *
Birkaç yıl önce sanırım Maraş’ın Fransız işgalinden kurtuluşu için yapılan törenlerdeydi, temsili olarak Fransız üniforması giydirilen kişilere seyirciler saldırmış ve dövmeye kalkmışlardı.
Sanırım sorun, ‘yetişkin toplum’ mertebesine henüz ulaşamamış olmamızda.
Yetişkin toplum olmayınca pek çok başka şeyin yanında kadın-erkek meselesini de çözemiyoruz. Üstelik çok da hilekárız.
Hilekárız, çünkü yazar Elif Şafak’ın Derya Sazak’la röportajında ‘Başbakan’ın Fransa seyahatine başı kapalı kadınların götürülmeyip evde bırakılmalarını, dayak yemiş kadınların yüzlerindeki morlukları fondötenle kapatmalarına’ benzetmesi hemcinslerimiz için her alanda geçerli.
* * *
Dönüp dolaşıp konuyu getireceğim yer Avrupa Birliği. AB lobisi yaparken Batılı Türk kadını imajını kullanmanın tehlikeli olduğunu söylüyorum bir süredir. Bu devirde kimsenin tenceresi kapağı kapalı kaynamıyor. Herkes her şeyin farkında. Ve mesele sadece başı kapalılar değil. Türk toplumu bırakalım başı kapalıları, başı açıklarla da sorununu çözmüş değil. Zaten büyük ihtimalle de başı açıklarla olan sorununu çözmüş olsaydı ortalıkta başı kapalı da kalmayacaktı.
Töre cinayetlerimizi, yüzde 30’lardaki okur yazar olmayan kadın oranımızı, koca dayaklarını, Meclisimizdeki kadın milletvekili oranının yüzde 4.4’le Arap ve Afrika ülkelerinden bile geri olduğu gerçeğini, dizi filmde özel hayatı yüzünden işini kaybeden kadın oyuncuyu çift kat fondötenle kapatıp Avrupa’da insan içine çıkmaya çalışmak.
Dürüst bir tavır değil bu. Bunun yerine şöyle demeliyiz: Evet, gerçekten de bizim yüzümüzde ve gözümüzde morluklar var. Biz bu çürüklerden Avrupa Birliği ile aynı yolda yürümeye başladığımızda kurtulabileceğimizi umuyoruz. Onun için de Türk kadınları olarak AB projesini destekliyoruz. Desteklemeliyiz...