KIBRIS akasyası dedikleri, arsız mı arsız bir tür mimoza. Hızla etrafı kaplıyor.
Mart ayında sarı sarı çiçek açan, pisliği bol bir ağaç. Sağ olsun Orman Bakanlığımız Kumul Önleme Programı kapsamında bu ağaçtan Patara kumsalına bol bol dikmiş. Kıbrıs akasyasının döküntüsü kumu anında topraklaştırıyor. Sonunda bir de bakmışız Akdeniz’in bu en uzun kumsalı olmuş size orman arazisi, sonra da tahsisle turizme açılmış!.. Türk usulü demokraside olur çünkü böyle şeyler. Demokrasi deyince, İtalyan analist Gaetano Mosca demokrasinin aslında hiçbir yerde var olmadığına ilişkin tezini desteklemek için bir öykü anlatırmış: “Masalda ölüm döşeğindeki baba oğullarına atadan kalan tarlada bir hazine bulunduğunu söyler. Bu onları hazineyi bulmak için her yeri kazmaya sevk eder, hazineyi bulamazlar ama toprağın verimliliğini önemli ölçüde artırmış olurlar”. L. Canfora’nın kaleme aldığı ‘Avrupa’da Demokrasi-Bir İdeolojinin Tarihi’ adlı kitaptan alıntıladığım bu masal, demokrasinin var olabileceğine inanmanın kendi başına yararlı olduğunu anlatıyor ama gerçekten var olmadığını da belirtmekten geri kalmıyor. Patara’ya geri dönersek, Montesquieu’nün (Bkz. ‘Kanunların Ruhu’ adlı eseri) yalancısıyım, dünyanın ilk değilse de en mükemmel olan parlamentosu burada faaliyet göstermiş. Parlamentosu Patara’da bulunan Likya bir ulus-devlet, ama şehirleri bir araya getirdiği için de aynı zamanda konfederatif bir yapı. Gerçi bizim günümüz konfederasyoncuları mal bulmuş Mağribi gibi heveslenmesinler, zira bu Amerikan usulüne yakın bir sistem olmalı ki ABD Anayasası hazırlanırken tutanaklarda 16 kez Likya Birliği’nden söz edilmiş. ¡ ¡ ¡ 2003 tarihli Avrupa Anayasası’nın giriş bölümünde demokrasinin bir Yunan icadı olduğuna ilişkin inanç yansımıştı. Canfora’ya göre ise hiçbir Atinalı yazar demokrasiye övgüler düzmemiştir ve bu bir tesadüf değildir. O halde Avrupa Anayasası’nın gafı nereden ileri gelmektedir? Yazara göre “Bunlar okulda, muhtemelen küçük sınıflarda demokrasiyi Yunanistan’ın icat ettiğini öğrenmişlerdir”... Aynı yazara göre “demokratia” ve “demokrator”, Yunan siyasi dilinden çıkan iki terimdir. Halka hükmetmek anlamına gelirler. Demokratör, demokrasiden türemiştir. Demokratör’ün belirleyici özelliği, kişisel gücü hukukun üzerinde tutmasıdır. Bu noktada, birbirine zıt olarak tanımlanan iki yönetim biçimi olan diktatörlük ve demokrasi arasında çok tatsız bir yakınlık vardır. ¡ ¡ ¡ Patara kazıları Prof. Havva Işık başkanlığında devam ediyor. Uluslararası arkeoloji camiasının yakından izlediği bu kazılara ne kadar tahsisat ayrılsa az. Kazı yerinden ayrılıp denize doğru yöneldiğimizde ise Patara’da dünyanın en güzel kumsalını arsız Kıbrıs akasyalarının istila ettiğini üzüntüyle görüyoruz. O zaman da ister istemez Gaetano Mosca’nın yukarıda anlattığım masalı geliyor aklıma. Demokrasiyi bulmak için yapılan kazılarda toprak verimli hale geliyor. Biz ise elimizdekini koruyamıyoruz. Özgürlük ille de demokrasi anlamına gelmediği gibi, demokrasi ile diktatörlük arasında da ince bir ip var. Sanırım bunun teorisini okumasak da böyle olduğunun farkındayız. Ülkemiz demokrasinin büyük kazı yeriyse ve bu kazının başı bizi yönetenlerse, iktidar demokratörlerden oluşuyor.