BAYRAM öncesi Ziya’ya (Saylan) uğradım. “Bana ekspres cilt bakımı, yarın Chicago’ya gidiyorum!” dedim.
Ben “Chicago” der demez Ziya’nın suratı asıldı ve etrafa emir yağdırdı: “Derhal asit maskesi hazırlayın!” Asit lafını duyunca ürperdim. Ta Düsseldorf’lardan tanıdığım sevgili arkadaşım suratıma kezzap atacak sandım. “Ay dur” demeye kalmadı, Ziya elinde fırça yanıma yaklaştı. “Ne işin var Chicago’da?” diye hesap sormaz mı! “Bir konferans var, ama esas bizim kolejden arkadaşlar...” dememe kalmadı, “İşte yakalandın!” dedi Ziya. Tam o anda telefonum çaldı. Arayan Euractiv’in Yayın Yönetmeni Kerem Çalışkan’dı. “Kadri Gürsel de Chicago’da” dedi. “Ne güzel, görüşürüz onunla da” diyecek oldum, Kerem müstehzi bir sesle “O da Chicago’daki ‘Fethullah Gülen Konferansı’na katılıyor” demez mi! Ziya’nın tepkisi anlaşılmıştı.... “Keremcim, o konferansa davet edilmiş olsam bile niye saklayayım senden?” diyecek oldum, “Sen babana anlat bunu” demez mi! Babam? Eyvaaaah!.... “Eyvaaaah” deyince aklıma THY’nin ABD pazarlamasından sorumlu bereket tanrıçamız Rahşan geldi. 40 yıllık arkadaşımız bizle başa çıkamayınca “Eyvaaaah”ı bastırır çünkü. Chicago buluşmasına önayak olan da o, pazar günü konferansa gideceğiz diye tutturan da... Ama kim bilecek ki o konferans ile bu konferans aynı şey değil! O sırada Ziya elindeki fırçayı yüzüme sürmeye başladı. “Hayııır, yapma sakın” diye bağırmaya başladım: “Chicago’ya senin sandığın nedenle gitmiyorum! Chicago Okulu, Friedman’la Keynesçiliğin karşılaştırılması...” diyecek oldum, “Hadi hadi” demez mi! Ve elindeki yakıcı şeyi suratıma bol miktarda sürdü. Ardından da ekledi: “Yarından itibaren cildin pul pul ölü derilerini atacak!” Eve geldim, babamı es geçip yukarı koştum. Facebook’u açtım. Seyahate giderken her seferinde nereye gittiğimi ilan ederim, bu sefer sadece “Bayram Nedeniyle Tadilattayız” yazdım. “Hocaefendi’yi ziyarete gitmişsin” telefonları ile taciz edilmek istemiyordum elbette! * * * Chicago güzel şehir. Bize Ankara Koleji’nde heykeli sevdiren hocamız tahta bacaklı Taylor’u hatırladık, Henry Moore’un Michigan Avenue’deki eserine bakarken. Bayram kavurması yerine Brezilya etleri, lokum yerine Dayton şekerlemesi, blues’du, cazdı, Nilesen’i kolla, Dizdar’ı kitap yazmaya ikna et, Rahşan’ı zapt et, Janet’i söyle, genciz, güzeliz derken güle oynaya tatil bitiverdi. * * * Unutmadan, Chicago “skyline”ından dünyaya bakmak için Rahşan nedense sisli havayı seçip bizi Hancock Tower’ın 96’ncı katındaki Signature Bar’a çıkardı. Avrupa hiç iyi görünmedi gözüme buradan. Alışveriş turuna çıkan Çinli devlet şirketleri ise Amerikan gazına talipti. İktisatta klasik liberal geleneği temsil eden Chicago Okulu’nun Nobelli hocası Milton Friedman’a gelince... Son küresel finansal kriz devletin haşin müdahalesini gerektirince, 80’lerin bu popüler iktisatçısı mezarında dönmeye başlamış olmalıydı... Chicago’daki altı gün boyunca cildim pul pul derilerini döktü. Ziya intikamını aldı. Aklıma takılan asıl soru şuydu: Gülen konferansına gitmek ya da onunla röportaj yapmak neden “hâlâ” sorun ediliyordu?