Bu sergi Türk kültürünün Avrupa kiliselerine kadar girdiğinin kanıtı. Balkanlar Avrupası'nda İslam o denli hoşgörülü ki, Hıristiyan halk kilisesini halımızla süslüyor.
Sabancı Müzesi'nin içine de temsili bir kilise kurulmuş. Bu sergide günümüz için çok güçlü bir dolaylı mesaj var. Osmanlı sanatıyla Avrupa’daydı, hem de kutsal mekanlarında.
Üstün Hizmet Ödülü sahibi sanat tarihçimiz Prof. Nurhan Atasoy’un coşkulu tespitiyle Türkiye’nin çıtasını yükselten bir sergi bu. Oysa serginin açıldığı gün, Malatya’da İncil basan yayınevinin üç çalışanı boğazları kesilerek öldürülmüş...
Bir taraftan çıta yükselsin diye olağanüstü çaba gösterenler, diğer yandan bir anda çıtayı aşağı çekenler. Türkiye’nin geleceğini bu ikisi arasındaki savaşın sonucu belirleyecek.
* * *
Kimse boşuna aramasın, görünmez el falan yok...
18-19 yaşındaki körpe insanoğlunun kör bıçakla cinayet işlemesine izin veren donanımı nerede elde ettiğine bakmak şart oldu.
Sahi, Malatya cinayetlerinin sanıkları hangi okullarda okumuşlardı?
Ve hangi ev ortamlarında yetişmişlerdi?
Ne tür "dini" duygularla doldurulmuşlardı? İslam dininin Orta Asya kaynaklı "hoşgörü"sü hiç mi aktarılmamıştı onlara?
Türkiye’nin bir "zihniyet devrimi"ne ihtiyacı olduğunu söyleyip duruyoruz, ama değişmesi istenen zihniyetin hangi kaynaklardan beslendiğine hiç bakmıyoruz.
Caniler ilk "eğitim"lerini 0-7 yaş arasında evlerinde alıyor. Tabii buna eğitim denebilirse... Çoğunlukla eğitimsiz bırakılmış annelerin çocukları onlar, karanlıktan çıkıp da elini kana bulamak çok daha kolay.
* * *
Sonra bu çocuklar okula gidiyor. Sorgu sual etmenin yaramazlık sayıldığı, sınırları biraz zorlayan meraklı çocukların cezalandırıldığı baskıcı bir ortam derece farkıyla ister devlet okulu, ister özel olsun tüm eğitim kuruluşlarımıza hakim.
Boyun eğmeyi öğreten bu eğitim sisteminin baş işbirlikçileri kim? Anne babalardan başkası değil. Hemen herkes uysal çocuk yetiştirme derdinde. İstanbul’un göbeğindeki özel okulda da durumun çok farklı olduğu sanılmasın. Sevimli kuzularımızın büyüyünce "koyun" olabileceklerini pek düşünmüyor kimse.
Milli Eğitim hálá erkek çocukların saçının boyuyla uğraşmayı sürdürüyor. Kafanın içi ikinci planda. Kimse çocuklara makulü öğretip doğru seçimleri yaptırmasını kolaylaştırmıyor. Ama iş ceza vermeye gelince bol keseden var ondan. Çünkü öğretmenlerin pedagojik donanımları günümüzün zeki çocukları ile baş edebilecek düzeyde değil.
* * *
Hrant Dink’in eşinin cenaze töreninde söylediği gibi... Onlar masum birer bebektiler doğduklarında... Onları bu hale getirenler utansın...