Ayniyle vakidir

İZMİR-İstanbul arasında postu ucuza deldirebileceğiniz postmodern bir otobüs yolculuğu. Tasarımcı Selçuk Gürışık, dünyanın en ünlü moda okulu sayılan Londra'daki Saint Martin's Koleji'nden hocası papyonlu bir profesör ve 30'lu yaşlarındaki kadın arkadaşı, İzmir'den İstanbul'a doğru hareket etmekte olan bir otobüse binerler. Keyifleri yerindedir, paylaşıp gülebilecekleri çok şeyleri vardır.

Birazdan anlatacaklarımızı tetikleyen ayrıntı, profesör beyefendinin İngiliz olmasından mütevellit İngilizce konuşmak mecburiyeti taşımalarıdır. Otobüste kahve servisi yapıldığı sırada ön koltuklardan birinden, modern giyimli, 50'li yaşlarının ilk yarısında bir ‘‘hanımefendi’’nin sert ve kararlı sesi duyulur:

‘‘Mecbur muyuz sizin İngilizce kıkırdaşmanızı dinlemeye! Burası Türkiye! Yeter turist pohpohlamanız...’’

Bu arada hanımefendi de İngilizce bilmekte, bu sayede de ABD'nin dilinde konuşan ‘‘turist’’e haddini bildirmektedir.

* * *

Olay büyür. Ellerinde biralarıyla otobüse binmiş olan ‘‘taraftar’’ Türkler de hanımefendiye hak vermişlerdir. Evet, burası Türkiye'dir, nedir o öyle İngilizce konuşmaklar falan. ‘‘Hanımefendi’’ onların söylediklerini bir güzel İngiliz profesöre tercüme eder.

Profesör ‘‘Yes, but’’ falan demeye kalmadan konu Taksim'de döner bıçağıyla lince uğrayan İngilizler vakasına kadar gelir dayanır... Ayrıca tüm bu baş (hanımefendi, İngiliz profesör, Gürışık ve arkadaşı kadın) ve yardımcı rol oyuncularına (taraftar delikanlılar) İngilizce alerjisi olan diğer yolcu Türklerden oluşan bir de ‘‘koro’’ eklenir. Yolcu otobüsündeki durum böylece ‘‘postmodern dönem Türkiye trajedisi’’ halini alır.

Bu noktada, Gürışık ve arkadaşları otobüsten inmeye yeltenirler. Tam ineceklerken köylü olduğu kıyafetinden anlaşılan bir yolcu ‘‘Nerede kaldı bizim insanlığımız’’ türünden aslımızı hatırlatan sözlerle inmelerini engeller...

* * *

İşte böyle... Cumhuriyetin kuruluşunun 80'inci yılını kutluyoruz. Globalizm gereği çokkültürlülüğün tartışıldığı bir dönemdeyiz. Ama biz atlaya atlaya ilerliyoruz dönemler arasında. Önce iki kutuplu dünyada var olabilmek için konulan yasalar/kurallar, ardından 60'lı yılların sol rüzgárları, onlara alternatif düşük bıyıklı sağ rüzgárlar, yetmedi; askeri darbeler... Ardından ‘‘Rahmetli Özal’’ın toplumsal hafızamıza olumlu ve olumsuz katkıları... Şimdilerde Avrupa Birliği...

O hanımefendi kimdi acaba? Geçmişinde neleri savunmuştu? Acaba Mustafa Kemal'in kızı olmakla övünen bir hanım mıdır? Yoksa Devlet Bahçeli'ye oy veren... Yok yok, belki sol bir partimize oy verdi son seçimlerde. Hepsi olabilir, hiçbiri de olmayabilir. Tuhaf olan da bu zaten.

İdeolojiler bittikten sonra geriye hangi içi boşalmış cümleler kalıyor? 50'li yaşlarının ilk yarısında olan bir hanımefendiyi, holiganlarla aynı safa getiren nedir?
Yazarın Tüm Yazıları