BUGÜN sizinle bir ‘ölümcül hata’ analizi yapmak istiyorum. Avrupa Birliği için Türkiye’yi dışlamak neden ‘ölümcül’dür, birlikte düşünmeyi öneriyorum.
AB Komisyonu üyesi Günter Verheugen üç gün önce bir demeç verdi ve şunları söyledi:
‘Batı’nın İslam ile ilişkisi 21’inci yüzyılın can alıcı sorunlarından biridir. Türkiye’yi Avrupa’dan dışlamak bu ilişki için ölümcül bir hata olacaktır.’
Verheugen kuşkusuz AB’nin güvenliği ile ilgili bir kaygıdan yola çıkmaktaydı.
Güvenlik kavramı üzerinde de durmalıyız.
AB’nin güvenliği sadece Suriye’nin, Irak’ın, İran’ın komşusu Türkiye’nin ayağı yere basan bir müttefik olarak kazanılmasıyla ilgili değil. AB geleceğini sağlama almak istiyorsa ‘kimlik sorunu’nu da çözmelidir.
* * *
Bugünün Avrupası yeni bir ortak kimlik arayışında. Avrupa Anayasası’nda Hıristiyan değerlere atıfta bulunulmasını isteyenler çıkması bu yüzden. Zira Ortaçağ’da Avrupa’nın birliği Hıristiyanlık üzerine oturtuluyordu. Laiklerin dini gücü temsil edenlerle mücadelesi yüzyıllar sürdü. Hıristiyanlar arasındaki din savaşlarında yüz binler öldü. Papazlar asılarak kilise kapılarından sallandırıldı. Bu mücadelenin sonucunda her ne kadar sağ partilerde hissedilmeyi sürdürse de Avrupa Hıristiyan kimliği ortak bir yapıştırıcı olmaktan çıktı.
Modern Zamanlar’da farklı bir noktaya gelindi. Varılan yeni noktada ortak kimlik din yerine kültür üzerine inşa ediliyordu. Bu yeni süreçte Avrupalılar kendilerini üstün gördükleri ortak değerler etrafında tanımladılar.
Gelgelelim bugün artık din gibi ‘kültür’ de Avrupa kimliğini tanımlamada yetersiz kalıyor. Avrupa kültürünün tekliği 70’lerden itibaren sorgulanmaya başladı. Artık hoşgörü gerektiren ‘çok kültürlülük’ten söz ediliyordu. Dinin arkasından kültür de ortak Avrupa kimliğinden çekiliyordu.
Ve henüz hiçbir şey alamadı ortak kültürün yerini. Bu durumda Avrupa’yı birleştiren yüksek değerler hangi alanda bir araya gelecekti?
Bilim ve teknoloji kültürün yerini alabilecek miydi?
Demokrasi ideali yeterli miydi?
Çek asıllı yazar Kundera’nın edebi değerlendirmesiyle Avrupa artık bir nostaljiydi.
Günümüzün çok kültürlü Avrupasının entelektüel güçleri ortak kimliği ‘hoşgörü’ etrafında birleştirme yolunu seçtiler. Ancak hoşgörü bugün için boş bir kavram. Onun da içini doldurmak gerekiyor. Bunun için de yapılacak en iyi iş Türkiye’yi dışlamayıp üye yapmak.
Türkiye’yi almak biraz da bir nostaljiye dönüşen Avrupa kimliğini diriltmek için gerekli. Genellikle tersi kabul edilse de bugünün Avrupasında kimlik anlamında ölümcül olan, Türkiyesiz kalmaktır.