ÇOCUKLUĞUMUN Cumhuriyet balolarının yapıldığı Ankara Palas’ı kim elden geçirmişse çok güzel olmuş.
2007 yılının Kadınlar Günü’nde bazı kadın sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin oraya çağrılmaları ise başlı başına bir olay. Küçük bir kızken elimde bir sepet, girişteki bugün artık Devlet Konuk Evi olan bu binanın büyük salonunda Türk Kadınlar Birliği’nin düzenlediği piyangonun numaralarını dağıttığımı hatırlıyorum.
Türk Kadınlar Birliği’nden bu yana toplum ve kadın hakları söylemi çok değişti, Türk Kadınlar Birliği devletin öncülüğünde kurdurulmuştu. Keşke "siyaset", öyle ya da böyle bu işe Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki gibi bakmayı sürdürebilseydi.
Atatürk dünyada kotayı belki de ilk uygulayan liderdi. O’nun ardından 80’lere kadar süren uzun sessizlik döneminden sonra da siyaset kadınları yalnız bıraktı. 80’lerden itibaren bayrağı sivil toplum aldı, ama arkasında siyasi bir destek bulamadı. Bu süreçte özellikle de Türk sosyal demokratlarının daha doğrusu bugünkü CHP’yi yönetenlerin kadın siyasetçilerin arkasında durmayışı bizi bugün Meclis’inde kadın sayısı en az olan ülkelerden biri haline getirdi.
* * *
Devlet Bakanı ve AB Başmüzakerecisi Babacan, Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margot Wallström onuruna Ankara Palas’ta bir akşam yemeği verdi. Biz de konuklar arasındaydık. Babacan’ın da sofradaki konuşmasında dediği gibi, AB süreci kadın sorunlarına çözüm üretmede önemli bir çerçeve oluşturdu. Ve Babacan kadına karşı şiddetin çözüm bekleyen önemli bir konu olduğunu da söyledi. Ankara Palas’ta kadına karşı şiddeti konuşmak... Türkiye gerçekten çok değişti.
AB Başkan Yardımcısı, İsveçli sosyal demokrat kadın siyasetçi Margot Wallström Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini tangoya benzetiyor. İki adım ileri bir adım geri... İçimden mehter yürüyüşünü hatırlayıp gülümsüyorum ama tangoda bir de üç seri adımla ilerlenen bir başka figür de varmış. Margot Wallström üç kısa adımla ilerleyebileceğimize inandığını söylüyor.
* * *
Ertesi gün Bilgi Üniversitesi’nde yine Wallström’le bu kez AB Sürecinde Kadın konulu paneldeyiz. Türkiye’nin AB’de olması gerektiğini söyleyen Wallström kendi ülkelerinde de kadının sosyal ekonomik ve politik hayatta eşitliğin henüz uzağında olduğunu anlatıyor. Orada da yapacak çok şey var.
Seçimlerde yüzde 33 kadın kotası için kampanya yapmaya hazırlanan Kadın Adayları Destekleme Derneği gibi kuruluşlara ise Wallström İsveç örneğini anlattı. 80’lerin başında kadınların meclisteki sayısının düşmeye başladığını gören İsveçli kadın örgütleri seçimler öncesi bir "Kadın Partisi" kurma tehdidiyle ortaya çıktılar. Sonuçta bu parti seçimlere girmedi, ama tüm partileri kadın aday göstermeleri için hizaya getirdi.
Umarız önümüzdeki genel seçimlerde Türkiye’deki partiler bizim kadın kuruluşlarını Kadın Partisi kurmak zorunda bırakmayacaklar.