AVRUPA Komisyonu Başkanı Prodi, bir buçuk yıllık ertelemeyle Türkiye'ye nihayet gelebildi.
Prodi'nin bu ziyareti aslında 2002'nin Temmuz ayı için planlanmıştı. Türkiye'de siyaset sahnesi karışıp seçim kararı alınacağının anlaşılması üzerine Prodi'nin gelişi de belirsiz bir tarihe ertelenmişti. Temmuz 2002 ziyaretindeki programda da Prodi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuşması vardı.
Beklenen ziyaretin bugün gerçekleşmesini siyasi iktidara dönük bir destek mesajı gibi algılayıp sunmak hata olur. Gerçi Prodi'nin bu ziyaretini, herhangi bir aday ülkeye yapılan sıradan bir protokol faaliyeti diye değerlendirmek de yanlış. Prodi'nin ziyareti ile Avrupa Komisyonu'nun Türkiye'ye sahip çıkması arasında kurulması gereken bir bağ olduğunu kabul etmek gerek, ama bu ‘‘sahip çıkma’’ yorumu 2002'nin Temmuz ayında Ecevit-Yılmaz-Bahçeli hükümeti sırasında da geçerliydi.
2002 Temmuz'unda olmayıp da bugün gündemi dolduran bir başka sorun var. Avrupa Komisyonu, AKP'nin kimliği konusunda net bir tanımlama yapamıyor. Brüksel bürokratları içinde AKP'nin yeni kimlik tanımlamasını anlamayanlar çoğunlukta. AKP'nin ‘‘Değiştik, aştık’’ şeklindeki söylemi Brüksel'e kadar ulaşmış durumda. Ancak tam olarak neyin değiştiği, Avrupa'nın Ankara'sı sayılan Brüksel'den bakıldığında net biçimde algılanamıyor. Oysa ‘‘AKP'nin muhafazakár demokrat diye adlandırdığı kimliğin milli görüşçü eski çizgiden tam olarak farkı nedir?’’ sorusunun cevabı, Türkiye içinde olduğu kadar Avrupa Birliği'nde de önemli.
* * *
Sanırım Türkiye içinde olduğu gibi Türkiye dışında da AKP'nin kimliğine dönük kuşkuların asıl nedeni, AKP'nin siyasal İslam olgusuyla henüz açık ve net bir hesaplaşma içine girmemiş olması. ‘‘Siyasal İslamcı değilim’’ demek Brüksel'de yeterince inandırıcı olmuyor. Bunun içinin de doldurulması, farklı ne söylendiğinin belirtilmesi gerekiyor.
Sadece bir örnek vermek gerekirse, bir kadın AB bürokratının işaret ettiği gibi, ‘‘Başını örtüp örtmemenin Müslümanlıkla ilgisi yoktur’’ diyemediği sürece AKP ikna edici olamıyor. Bu ve benzer hesaplaşmalar yapılmadığı, aksine AKP kadrolarının devleti daha dindar hale getirme söylemi değişmediği sürece de ‘‘muhafazakár demokrat’’ kimlik tanımı havada kalıyor. Ya da Tempo'nun Yayın Direktörü Kerem Çalışkan'ın derginin son sayısında yazdığı gibi, ‘‘Yoksa AKP eyyamcı demokrat mı?’’ sorusunu Türkiye dışında da sordurtabiliyor.
* * *
Türkiye, Avrupa sahnesine çıktıkça siyasetçilerin seyircileri de sadece Türk olmaktan çıkıyor. Artık tüm Avrupa kamuoyu Türkiye'yi seyrediyor. Ve Avrupa kamuoyunu inandırmak, bizi ikna etmekten daha zor görünüyor.