EYLÜLÜN 5’inde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gündeminde yine Türkiye var; ama bu kez değişik bir konuyla: Seçim barajı... Şırnak’tan aday olup oyların yarısına yakınını almalarına rağmen baraj yüzünden seçilemeyen üç milletvekili adayının açtığı bir dava bu.
Ve "baraj" konusu, AKP’nin başlattığı bağımsız milletvekilliğini engelleme tartışmasıyla yine Türkiye’nin gündeminde. Engellemede amaç, salt bağımsız adaylara özgü bir baraj ile Kürt kökenli milletvekillerinin kendi başlarına seçilip sonra da Meclis’te ayrı parti kurmalarını önlemek.
Seçmen olarak, "bağımsız" diye seçtiğimiz insanın sonradan gidip hülleyle başka partiye katılmasını mı tercih edersiniz, yoksa kartların açık oynanmasını mı?
Türkiye siyaseti, eğer Meclis’te Kürt kökenlilerin tercihlerini doğrudan yansıtan bir parti olsaydı bugün çok daha farklı bir gündemle uğraşıyor olabilirdi. Uluslararası ilişkilerde de farklı yerlerde olabilirdik. Tezkere için yapılan oylamanın sonucu bile farklı çıkardı. Güneydoğu’dan her gün şehit cenazesi gelmeyebilirdi.
Kürt kökenliler kendi partilerini kurmuşlarsa, sağlıklı bir demokrasi için bu parti seçimlere katılmalı, ne kadar oy aldığını herkes görmeli ve önlerinde de yüzde 10 gibi bir baraj yükselmemeli.
* * *
Seçimlerdeki yüzde 10’luk barajın Türkiye’de değişimin önünü tıkayan en büyük engellerden biri olduğuna inananlardanım. Mesele sadece Kürt sorunuyla da ilgili değil. Baraj yüzünden yeni yüzlerden oluşan partiler daha kurulma aşamasında engelleniyor, eski ve köhne parti yapıları içinde kendilerine yer bulamayan kadınlar ve gençler siyasetten dışlanıyor. İnsanlar oyları ziyan olacak duygusuyla istemeye istemeye, gerçekten benimsemedikleri partilere oy vermek zorunda hissediyorlar kendilerini.
* * *
Türkiye’nin nüfusunun 2006 Temmuz ayı itibarıyla 70 milyon 414 bin olduğu tahmin ediliyor (Kaynak: The World Fact Book). 2002 seçimlerinde 41 milyon seçmen var; ama bunun sadece 17 milyonunun verdiği oy Meclisimizde temsil edilme imkánını buldu.
Böyle demokrasi olur mu? Olmaz. Belki geri kalmış ülkelerin sözde demokrasilerinde olur; ama Avrupa’da hiç olmaz.
Katılmak istediğimiz Avrupa Birliği’ne üye ülkelerinin hiçbirinde yüzde 10 barajı yok; ama bu ülkelerin sekizi tek parti tarafından yönetiliyor. Demek ki baraj ile siyasi istikrar arasındaki ilişki bizim sandığımız kadar birebir ve net değil. Ayrıca dokuz AB üyesi ülkede hiç baraj yok, 16’sındaki barajlar ise ya yüzde 5 ya da bunun altında.
Türkiye demokrasiyle yönetilmek iddiasında ise baraj mutlaka inmelidir. Değişim ve dürüst siyaset yanlısı herkes buna destek vermeli.