Paylaş
1- Sahnede 45 yılı geride bırakmış, dizilerin, sinema filmlerinin sevilen oyuncularından Zafer Algöz ile beraberiz. Algöz, Kanal D ekranında yayınlanan yeni program ‘Yıldız De Bana’nın jüri üyelerinden biri… Her hafta, oyunculuk sektörüne yeni yetenekler kazandırmak için 18 yarışmacıyı değerlendiriyor. Peki kendi yıldız olma hikâyesi nasıl başlamış? Filmi geriye sarıyoruz... Algöz, 1961 yılında Kars’ta dünyaya geliyor. Babası Cevdet Bey Erzurumlu. Yüksekokulu bitirdikten sonra eski adıyla Yol-Su-Elektrik Teşkilatı’nda göreve başlayıp Kars’a atanıyor. Burada annesi Güner Hanım ile evleniyorlar. Zafer Bey’den sonra iki kardeş daha dünyaya geliyor. Babanın bir sonraki ataması Trabzon’a oluyor. Algöz, ilkokulu Trabzon’da bitirdikten sonra yine bir tayinle bu sefer Bursa’ya taşınıyorlar.
DRAMI KOMEDİ YAPINCA...
Tiyatro sahnesiyle ilk tanışması da Bursa’da oluyor. Zafer Bey anlatıyor: “Okulda öğretmenler Kemalettin Tuğcu’nun ağır bir dram oyununu sahneye koyacaklardı. Onların taklitlerini yaptığımdan bende ‘potansiyel’ gördüler ve kadroya aldılar! Hocayla dramı oynardık, onlar yokken komedisini yapardık. Sonra birileri öğretmene ‘Bunlar siz yokken daha komik oynuyorlar’ diye ihbar edince, öğretmen de bizim versiyonu beğenince oyun komediye döndü. Gösterinin olduğu günlerde iyi para kazanan kantinci sponsor oldu; kulisteki biz sanatçılara bedava tost, çay ve meyve suyu veriyordu!”
SENE 1960'LAR
KENAN IŞIK ŞANS VERDİ VE…
Tam da bu sıralarda şehirde Devlet Tiyatroları’nın çocuk ve gençlik kursları açılıyor. Genç öğrencide potansiyel gören öğretmenleri bu sefer ailesini Algöz’ü bu kurslara göndermeleri için teşvik ediyor. Devamını Algöz’den dinleyelim: “En eski arkadaşım Erkan Can ile gittik. O zaman 15 yaşındayız… Kurs için en az 18 yaşında olmak gerekiyor. Tam ayrılacakken komisyondaki sevgili Kenan Işık ‘Bu iki delikanlı buraya kadar gelmişler, onları izleyelim’ dedi. Sonunda da bizi beğendi ve ‘gayri resmi’ olarak kurslara katılma imkânı verdi. Aradan 10-15 gün geçti. Turneyle şehre Ankara Devlet Tiyatrosu’nun bir oyunu geldi. Oyunda benim yaşlarımda olması gereken bir rol varmış. Rolü oynayacak çocuk turneye gelemeyince rejisör beni aldı ve ben15 gün sonra kendimi Devlet Tiyatroları’nda büyük oyunda sahnede buldum. İşte o sahnede, ‘Bu tiyatro ne cazip ne büyülü bir ortammış’ dedim. Ortaokul ikinci sınıfta mesleğin tozunu yuttum.”
SENE 1960'LAR: Trabzon’da geçen ilkokul yılları.SENE 1970'LER: İlk sahne tecrübesi, ortaokul yıllarından...
SENE 1960'LAR: Annesi ve teyzesiyle, bebek Zafer Algöz.
2- ANNE KARNINDA TİYATRO İZLEYİCİSİ
Tiyatro oyunculuğu mesleği evde de destek görüyordu. Algöz, “Annem henüz bana hamileyken Ankara’da bir oyuna gitmiş. Oyunculardan Yalın Tolga’ya hayran kalıp babama ‘İnşallah oğlum olursa, şu adam gibi aktör olur’ diyerek benim kariyer planımı o zamandan yapmış” diye anlatıyor. Annesi bunları düşünürken Algöz’ün hayaliyse, kendi deyimiyle ‘Her erkek çocuk gibi pilot olmak’mış: “Lise sonrası Hava Harp Okulu’nun sınavına girince annem kıyameti kopardı; ‘Sana hakkımı helal etmem. Bırak bu pilotluk sevdasını, sen tiyatrocu olacaksın’ dedi. Oyuncu olmamı benden çok istiyorlardı. O açıdan aileme minnettarım. Meslek seçimimde bana çok destek oldular. Lise biterken pilotluktan vazgeçtim. İmtihanını kazanıp 1981 senesinde Ankara Devlet Konservatuvarı’na girdim ve hayatımın en güzel yılları başladı...”
SENE 1980'LER: Konservatuvar öğrencisi.
3- GÜLERSEK MEVKİYE HALEL GELİR Mİ
Onu konservatuvarda hem Cüneyt Gökçer, Bozkurt Kuruç, Semih Sergen, Asuman Korad, Ecder Akışık gibi oyuncular hem de Ankara’da kaliteli bir kültür sanat ortamı bekliyordu… Algöz devam ediyor: “Öğrenim sadece sahnede değildi. İyi örnekleri görerek de kendin kendini yetiştiriyorsun. Ankara’da konservatuvar kimlik kartı, bir pasaport gibiydi; ücret vermeden konserlere, operalara, müzelere gidiyorduk. Sinema İstanbul’daydı ama tiyatronun kökeni Ankara’daydı. İstanbul’a o zamanlar kimse gitmek istemezdi. İstanbul’un cazibe merkezi olması 1980’lerin sonunda özel televizyonların açılmasıyla başladı. Şu anda da kültürün başkenti Ankara’dır. Ankara’nın seyircisi Türkiye’nin en iyi seyircisidir; seni yalnız bırakmazlar, dışarıdan geleni izlerler, oyunda reaksiyon vermekten çekinmezler. Komikse gülerler. Bir oyunun galasına protokol geldiğinde salonda hep tuhaf bir soğukluk olur. Üst düzey yöneticiler, ‘Gülersek mevkimizin ağırlığına halel gelir mi?’ diye ciddi ciddi izlerler. Ankara’da bu durum olmaz.”
4- PORTO RİKOLU’YA NİYET BAŞROLE KISMET
Mezuniyeti sonrası önce mecburi hizmet için memleketi Bursa’ya gitti. İki yılın ardından, 1987’de İstanbul Devlet Tiyatrosu’na tayin oldu. Burada kendini yine ilk oyunda başrolde bulmuş! Zafer Bey’den dinleyelim: “Tatilden gelmiştim. Yüzüm kavruk vaziyetteyim. O zaman tiyatronun müdürü Zafer Ergin, bana ‘Adaş, bizde bu sezon Batı Yakası Hikâyesi oynuyor. Seçmelere gir. Ne güzel yanmışsın, senden iyi Porto Rikolu rolü olur’ dedi. Seçmeleri Nancy Roths diye bir hanım yapıyordu. Kadın tipime baktı, ‘Bundan çok iyi Porto Rikolu olur. Sizin orijinal renginiz bu mu? Bir de şarkı söyleyin ses renginizi duyalım’ dedi. İtalyanca Santa Lucia’yı söyleyince ‘Senden Porto Rikolu değil başrol oyuncusu Tony olur. Oyuna kadar renginiz de açılır’ dedi. Bu seçme sayesinde İstanbul Devlet Tiyatrosu’na başrol oyuncusu olarak başladım. AKM’de 2 bin 500 kişilik büyük salonda, 60 kişilik orkestra önünde tek başına şarkı söylüyorsun, hayatımda ilk defa elimin ayağımın titrediğini biliyorum. Çok başka bir duyguydu… Sonra Devlet Tiyatroları’nda 40’dan fazla oyunda başrol oynadım.” 36 yıl sonra bugün, kendisi Bayan Nancy’nin koltuğunda oturuyor, Devlet Tiyatroları’nda ‘Rumuz Goncagül’ müzikalini sahneye koyuyor.
KOMEDİYE İNTERNET AYARI
Peki ‘komedi’ dünden bugüne nasıl değişti? Algöz, “Özellikle internet dünyasının getirdiği hızla şu anda skeçleri birbirine bağlayarak yapılan komedi gençlere daha cazip geliyor” diyor: “Komedi zor bir iş. Cem Yılmaz’ın sinema filmini seyredip sonra ‘Gösterisindeki kadar gülmedik’ diyorlar. Kardeşim o gösteri, bu film! Sinemada her 15 saniyede bir espri yaparsan salondakiler filmi anlamaz, laflar kaynayıp gider.”
5- BELKİ ŞANSLIYDIM AMA ÇALIŞKANDIM DA
Algöz, burada eski günleri anlatmaya bir ara veriyor ve özellikle ‘yıldız’ olmak isteyenlere şunu söylüyor: “Büyük rolleri almada şansım oldu ama ben de şansı iyi değerlendirdim, çünkü çalışkan adamımdır. Bizim meslekte başarı için yetenek bir numaralı kuralsa, ikinci kural da çalışmaktır. Çalışmazsanız yetenek olduğu yerde kalır ve kendinizi tekrarlarsınız. Şu anda televizyon sektöründe bir veya iki dizide tanınan insanlar kendilerini hemen yıldız zannediyorlar. Sen yıldız değilsin daha başlangıç aşamasındasın. Yıllar önce rahmetli Kamuran Usluer’e tiyatro mesleğiyle ilgili değerlendirmesini sormuştum. Bana ‘Evladım, bunun en zor tarafı ilk 30 yıldır’ demişti. O zaman daha yıllarımız vardı! (gülüyor)” Sahne tozunu ilk 15 yaşında yutan Zafer Algöz, bugün meslekte neredeyse 50 yılı geride bırakmış… Gülerek, “İlk 30 yıl gerçekten zordu” diyor: “Tiyatro oyunculuğu, sinema, dizi oyunculuğuna benzemez. Cesaret işidir. Tiyatro oynayabilen her şeyi oynayabilir.”
ŞÖHRET DEĞİL OYUNCU OLMAYI HEDEFLEYİN
Genç yıldız adaylarını nasıl buluyor? Yanıtı: “Çoğunluğu oyuncu olmaktansa şöhret olmak istiyorlar. Sen iyi oyuncuysan zaten şöhret olursun! Bunun da yolu tiyatro sahnesinden geçiyor. İyi oyunculuk tecrübeyle, çalışmakla olur. Kendine de iyi bakmak lazım, çünkü oyunculukta senin bütün enstrümanın kendi vücudun; beslenmen, uykun, kondisyonun iyi olacak, söyleneni çabuk algılayacaksın.”
6- KEMAL SUNAL: SUS BEN DE HEYECANLANIYORUM
Televizyon ve sinema kariyeri nasıl başlamış? Anlatıyor: “Dizi işi Umur Bugay’ın beni tiyatroda izleyip ‘Saygılar Bizden’ projesine almasıyla başladı. Kadroda Kemal Sunal da vardı. Kemal Abi’ye ‘Heyecanlanıyorum’ diye açılınca, “Oğlum sus, ben de heyecanlanıyorum, benim de ilk dizim” demişti… Film ise şöyle; yıllar önce turnede okumak için ‘Ağır Roman’ kitabını almıştım. Bir oyun öncesi başlayıp elimden düşürememiş ve ‘Bundan çok güzel film olur’ diye kendime de ‘Gafteci Fethi’ karakterini beğendim. Aradan yıllar geçti. Müjde Ar aradı, ‘Zaferciğim, Mustafa Altıoklar’ın filminde ufak gibi görünen ama muhteşem bir rol var. Film Ağır Roman, rol de Gafteci Fethi’ deyince ateş bastı… Hemen kalktım gittim. Sinemadaki ilk başlangıcım o oldu.”
SENE 2014: Cem Yılmaz ile ‘Pek Yakında’ filminden.
CEM YILMAZ’LA ÇALIŞMAK BİR BAŞKADIR
Canlandırdığı karakterlerden en çok hangisini sevdiği sorusunu, “Hepsini evladım gibi seviyorum!” diye yanıtlıyor. En sevdiği ekip arkadaşını ise saklamıyor: “Cem Yılmaz... Bize ‘Çekimlerde çok eğleniyorsunuz’ diyorlar ama aslında sadece aralarda eğleniyoruz. Çekerken zamana karşı yarışırsınız. Hollywood filmi gibi, dört başı mamur bir yapım olarak çalıştığından Cem Yılmaz ile çalışmak çok farklıdır. Kafamız da uyuşur.”
Paylaş