Paylaş
1) Hikâyesi 1952 yılında Kars’ın Sarıkamış ilçesinde başlıyor… Prof. Dr. Bingür Sönmez, ilkokul öğretmeni baba Emrullah Bey ile ev hanımı anne Saadet Hanım’ın beşinci ve en küçük çocuğu olarak doğuyor. Ağabeyinin aktardığına göre dünyaya geldiğinde duyduğu ilk sözler şöyle; “Allah seni kahretsin Saadet, bu da erkek! Ben şimdi Emrullah Öğretmen’e ne söyleyeceğim!” Zira dört erkekten sonra ailenin beklentisi artık bir kız çocuğu. İsmi bile hazır; Birgül. Bu beklenmedik erkek çocuğa başka bir isim bulunamıyor ve hayallerinde olan kız ismine yakın diye ‘Bingür’ ismi veriliyor. Hayatın bir cilvesi olsa gerek; Sönmez kendiyle beraber ismini de meşhur ediyor. Bingür Hoca, “Bana en çok sorulan sorulardan biri ismimdir” diye gülerek başlıyor söze, “Çok çalışkan, çok başarılı, çok iddialı anlamına geliyormuş. İsmimi hak etmek için çok çalıştım” diyor.
Fotoğraf: Levent KULU
OSMANLI’YI BEKLERKEN...
Kalp cerrahisi alanındaki başarılarıyla beraber Bingür Hoca ‘Sarıkamışlı’lığıyla da meşhur… Kökenlerini şöyle anlatıyor: “Aslında babam Erzurum’un Gaziler Köyü’ndendi. O günkü ismi Bardız. Birinci Dünya Savaşı’nda Enver Paşa’nın Ruslar’dan ilk aldığı, çok kahraman bir köy. 1878’de, 93 Harbi’nden sonra sınır yeniden çizildiğinde Ruslar’da kalıyor. Ailemiz çiftçi. Osmanlı nasıl olsa geri gelecek diye göç etmiyorlar ama Bardız 40 yıl Rus işgalinde kalıyor. Babam orada doğuyor. Daha sonra Sarıkamış’a geliyor. 1935 Erzurum Muallim Mektebi mezunu. 1940’ta Cilavuz Köy Enstitüsü kurulduğunda orada öğretmenlik yapıyor. O yüzden ona Sarıkamış’ta ‘Muallim Bey’ derlerdi. Annem Siirtli bir vergi tahsildarının kızı. Babam Siirt’te öğretmenken onunla evleniyor. Sonra Sarıkamış’a geliyorlar. İki ağabeyim Urfa’da, geri kalanımız Sarıkamış’ta doğmuşuz.”
Sene 1953/Kayakçı kardeşler-Sene 1957/Sarıkamış
BİR ZEYTİNİ 3 ISIRIKTA YERDİK
Burada mutlu, çok güzel bir çocukluk geçiriyor. Sönmez, “Bir memur ailesiydik. Masamızdan hiçbir zaman zeytin eksik olmadı ama bir zeytini üç ısırıkta yerdik” diye anlatıyor: “‘Muallim Bey’in çocuğu’ olunca her adımımıza dikkat ederdik. Derslerden hep tam not almak beklentisi vardı. Ben de övünmek gibi olmasın ama okul birincisiydim (gülüyor). Anormal okuyan bir çocuktum. Çok zengin bir kütüphanemiz vardı. Ortaokul ikinci sınıfa kadar elektrik mühendisi olacaktım. Hep kendime pilli oyuncaklar yapıyordum.”
Bingür Hoca o gaz lambasını hâlâ saklıyor./Sene 1978-Heybeliada Sanatoryumu: “Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından biri aşı kampanyaları.”
2) BİR KİTAP OKUDUM VE CERRAH OLDUM
Sonra… Eline bir kitap geçiyor; ‘A. J. Cronin’in Yeşil Yıllar’ı. Bu romanda geçen doktor çiftin hikâyesinden çok etkilenip doktor olmaya karar veriyor; henüz 12 yaşında. Sönmez, “Dahası var!” diye gülerek devam ediyor: “Doktor Frankeştayn benim rol modelimdi. Eğer genel cerrah olsaydım mutlaka nakil cerrahı olurdum. Frankeştayn bir doktor, deli ama mükemmel insan yaratmaya çalışıyor. En zeki insanın beynini, en hızlı koşanın bacaklarını, çok kuvvetlinin kollarını alıyor. Elektrik şoku verip canlandırdığında bir canavar yaratıyor. Sonu çok kötü ama o çocuk aklımla hep ‘Mükemmel insan nasıl olur?’ diye düşünürdüm.”
3) LİSEYİ GAZ LAMBASI IŞIĞINDA BİTİRDİM
Ortaokul bitince aile bir karar veriyor. Sarıkamış’ta lise yok ve dört ağabey de okumaya gurbete gitmiş. Emrullah Bey, “Bu da yatılı gitmesin, göç edelim” diyor ve İstanbul’da Maltepe’ye yerleşiyorlar. Sönmez, Pendik Lisesi’nin en başarılı öğrencilerinden oluyor; derslerde birinci, iyi bir sporcu... Bu arada bulundukları ‘parsel’e elektrik bağlanmadığından bütün lise hayatını ‘lüküs lamba’ denen gaz lambasıyla çalışarak geçiriyor! Sönmez, “Üniversite sınavlarına gireceğim hafta elektrik geldi” diye gülüyor. Tıp Fakültesi’ni ilk girişte kazanıyor.
4) HOCA ONU BIRAK BENİ AMELİYAT ET!
Sönmez, “Tıp seçtiğime hiç pişman olmadım” diye devam ediyor: “İkinci sınıftan itibaren cerrahide üçten sonra gece hemşiresi olarak çalıştım. Derslerde uyumuşluğum çoktur ama notlarım tamdı. Dördüncü sınıftan sonra Hayat Hastanesi’nde nöbetçi olarak çalıştım. Burada cerrahi disiplini, güzel konuşmayı öğrendim. Efsane Doktor Tarık Minkari beni ameliyatlarına alırdı; inanılmaz bir anatomik gösteri yapardı. Hayran kalır, içimizden ‘Hocam onu bırak, beni ameliyat et!’ demek geçerdi.”
5) KALBE DOKUNMAK YENİ DOĞMUŞ BİR BEBEĞİ TUTMAK GİBİ
Peki neden kalp? Yanıtı: “Kalbe ilk 1980’de dokundum. Çok nazik, yeni doğmuş bir bebeği tutmak gibiydi. Ayrıca elektroya bakıp eski yazı okur gibi okumak çok hoşuma gitmişti. Bence kalp her şeyin merkezi. Sevgilinizi gördüğünüz zaman beyniniz mi zonklar? Karnınız mı guruldar? Hayır, kalbiniz çarpar! Sevgimizi, nefretimizi kalbimizde saklıyoruz; olay sadece bir kan pompası değil. Hiç tanımadığın birinin elini sıkabilirsin ama iki kalp birbirini çekmezse sarılmazsınız.”
6) HEYBELİADA GÜNLERİ
İhtisas imtihanında göğüs cerrahisini kazandı. Görev yeri: Heybeliada Sanatoryumu! Sönmez anlatıyor: “Yıllarca asistan gelmemiş. Biz, 23 yaşında iki afacan, darmadağın ettik hastaneyi! Muhteşem manzara içinde, herkes bize bebek gibi bakıyordu. İnönü dahil çok ünlü hastalar yatmışlar. Atatürk’ün 1924’te açtığı bir hastane. Türkiye’nin her yerinden hastalar gelirdi. Bu hastane 2005 yılında maalesef bir anda kapatıldı.”
7) 22 YILDIR AYNI YERDEYİM
Heybeliada’daki 7 aydan sonra yıllar maraton gibi geçmiş: “Hayalim gerçekleşti; kalp cerrahisine girdim. Doçentlik sınavında uğradığım haksızlık yüzünden istifa edip İngiltere’ye gittim. Koroner cerrahisini, özel hekimliğin inceliklerini orada öğrendim. 1990’da Türkiye’ye döndüm. 1997 yılında profesör oldum. Son 22 yıldır Memorial Hastanesi’ndeyim.”
HERKES ASANSÖRE BİNER BEN MERDİVENDEN ÇIKARIM
Hoca’nın biyografisi kalabalık; dalgıç, illüzyonist, ney üflüyor... Bu genetiğin açıklaması: “Babamın IQ’su çok yüksekti. Cerrahinin sanatsal yönü de marangoz amcalarımdan. Herkesten çok çalıştım, az uyudum. Herkes asansöre binerken ben merdivenden ağır ağır çıktım belki ama asansörle çıkanlar düştü, ben düşmedim.” (Gülüyor)
Sene 2003/Ağrı Dağı 4200 metre. “Üç hastam ile Ağrı Dağı’na çıktık…Vermek istediğimiz mesaj: “İnsanlar baypas ameliyat olur ve normal yaşantısına döner!”
SARIKAMIŞ’IN 90 BİN KAHRAMANI
Bingür Hoca, hekimliğinin yanı sıra ay başında anma törenlerinin yapıldığı Sarıkamış Harekâtı konusunda külliyat sahibi. Bu konu üzerine yazdığı son kitap Sarıkamış-Kafkas Cephesi, Tarihçi Yayınevi’nden çıktı. Bu ilgi ne zaman başlamış? Anlatıyor: “12 yaşımda Sarıkamış şehitliğinde şiir okumuştum. Sonra liseye İstanbul’a gelince baktım Sarıkamış’ı kimse bilmiyor. 2003 senesinde Erzurum Kalkınma Vakfı ve AKUT ile 22 Aralık’ta şehitler anısına ilk kış yürüyüşünü yaptık. Yürüyüşe katılım her yıl çığ gibi arttı. Bugün Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Genelkurmay himayesinde yapılan yürüyüş geleneksel hale geldi ve artık herkes biliyor ki onlar 90 bin kahramandı.”
İYİ VE HIZLI KAYARIM
“Kayak kaymaya bir yaşında başladım… Ağabeyim kayağa giderken ağlarmışım. Annem de beni sırtına bağlarmış, beraber düşer-kalkar, donmuş şekilde geri gelirmişiz. Sarıkamış’ta önce ağabeyimin yaptığı tahta kayaklarla kaydım. Sonra askerlerden kalma eski tatbikat kayaklarım vardı. Düşersen ya kayaklar ya ayağın kırılırdı! İyi ve hızlı kayarım!”
Sene 2017/Torunu Buse ile
ÖLÜMDEN DÖNDÜĞÜM GÜN
Sönmez, 2014’te Sarıkamış’ta silahlı saldırıya uğramıştı. Sarıkamış’a bir daha adım atmamış: “Sarıkamış Belediye Başkanı beni öldürmeye çalıştı. 15 gün hastanede yattım. Sakat kalabilirdim. Hep torunum gözümün önüne geldi. Beni o hayatta tuttu. Henüz iki yaşındaydı, ona doyamamıştım. “
Paylaş