Türkülerin tenoru İhsan Ekber: Opera saray değil halk müziğidir

Türk halk müziği sanatçılarının senfonik orkestra ile eserleri seslendirmeleri son yıllarda hayli popülerleşti. Bu akımın 1990’lardaki ilk öncülerinden, anonim türkülerimizi orkestra eşliğinde ilk kez seslendiren opera sanatçımız İhsan Ekber ile buluştuk; Kerkük’ten Ankara’ya uzanan duygusal hikâyesini dinledik...

Haberin Devamı

1- Opera mı türkü mü? Türkiye’nin kültür-sanat alanındaki en kadim, bitmek bilmeyen tartışma ve polemik konularından biri bu… Bundan birkaç hafta önce Prof. Üstün Dökmen, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde şu satırlara yer verdi: “Bugün internete baktığımızda Ruhi Su için ‘türkücü’ deniliyor. Türkücü olmak onur vericidir ancak Ruhi Su hayatı boyunca türkü de söyleyen bir opera sanatçısı olmuştu. O bir bastı. Bazıları İhsan Ekber’i de sadece türkücü sanır ancak o da Kerkük türkülerini muhteşem söylemenin yanı sıra yurtiçinde ve dışında operalar söyleyen bir tenordur.

Türkülerin tenoru İhsan Ekber: Opera saray değil halk müziğidir

Ruhi Su ve İhsan Ekber örnekleri daha niceleri gibi Atatürk’ün öngörüsüyle, Cumhuriyet’in getirisiyle ortaya çıkmıştır.” Kimdir İhsan Ekber? Hem türkü hem opera nasıl olur? Cumhuriyet’in getirisi nedir? Bu soruların cevaplarını almak üzere Ankara’daki evinin kapısını çaldım.

Haberin Devamı

 Türkülerin tenoru İhsan Ekber: Opera saray değil halk müziğidir
14-15 yaşlarında, Kerkük

AİLEDE HERKESİN SESİ GÜZELDİ

Hikâyesi Irak’ın Kerkük şehrinde başlıyor… İhsan Ekber, 1957 yılında Kerkük’ün Çay Mahallesi’nde petrol rafinerisinde memur olarak çalışan bir baba ile ev hanımı bir annenin 11 çocuğundan beşincisi olarak dünyaya geliyor. Baba tarafı hep Kerkük’te yaşamış Türkmenlerden... Annesinin ailesi aslen Erzurum’un Horasan bölgesinden. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kerkük’e göç ediyorlar. Ekber, “Türkmenler Telafer’den Mandeli’ye kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış aydın insanlardır” diyor: “Bizim ailede müzisyen yoktu ama herkesin sesi çok güzeldir. Babam hoyratlar dörtlüler, annem de şiir söylerdi.”

Türkülerin tenoru İhsan Ekber: Opera saray değil halk müziğidirSENE 1980 - Annesi, babası ve kardeşleriyle, Kerkük

‘BABA GURGUR’UN TÜRKÜLERİ…

1960’ların Kerkük’ü nasıl bir yerdi? Ekber anlatıyor: “Bizim orada ‘Baba Gurgur’lar (petrol havzaları) vardı. Atık gazlar yanardı. Kerkük’le ilgili ‘Baba Gurgur’ türküleri ve hoyratları vardır. Kerkük geceleri hep aydınlıktı. Otantik sanatçılar bir araya gelip beraber olup müzikler yapardı. Kendi halk sanatçılarımızla birlikte Türk halk müziği de dinlenirdi. Bizim, gençlerden oluşan ‘Hilal-i Ahmer’ yani ‘Kızılay’ isimli bir grubumuz vardı. Bu grupta Türk sanat müziği de söylenirdi. Radyolardan, eski plaklardan dinlerdik. Türkiye’ye gitmiş birinin getirdiği kaset ve plaklar çok makbuldü.”

Haberin Devamı

Türkülerin tenoru İhsan Ekber: Opera saray değil halk müziğidirSENE 1981 - Konservatuvarda bir konserde, piyanoda eşi Prof. Binnur Ekber

2- RUS KANALINDA BİR BAS BARİTON

Ekber, bir gün grupta bir uzun hava; ‘Dağlar Başı Duman Oldu’yu söylerken bir büyüğü ona, ‘Sesinin tizliği, berraklığı, yüksekliği enteresan. Operaya çok uygun’ diyor. Opera mı? Ekber daha önce ‘opera’ diye bir şeyi hiç duymamış: “Operanın ne olduğunu bilmiyordum ama ‘evrensel bir müzik’ olması ilgimi çekti. Operanın ne olduğunu anlamak için radyonun başına oturdum ve uzun dalgadan kare kare, milim milim çalan müzikleri taradım. Sonunda bir Rus kanalında bas bariton sesi buldum. Değişik bir melodi, değişik bir ses. Henüz 17 yaşındaydım. Hayalimde hep Türkiye’ye gelmek vardı.”

Haberin Devamı

Türkülerin tenoru İhsan Ekber: Opera saray değil halk müziğidirSENE 1997 - Verdi’nin ‘Maskeli Balo’ operasında

3- EVDEN ÇIKIP TÜRKİYE’NİN YOLUNU TUTTUM

Ailesi mutlaka okuması gerektiğini söylüyordu. Ekber, Basra Üniversitesi’nin makine mühendisliği bölümünü kazanıyor. Ancak aklı Türkiye’deki konservatuvarda… İhsan Bey, “Müzik merakım biliniyordu. Evde balık misinalarını tahtaya bağlayıp bağlama çalmaya çalışırdım” diye anlatıyor: “Ama babama ‘Makine mühendisliği yerine opera okumak istiyorum’ diyemedim. Daha kendim operanın ne olduğunu tam bilmiyordum, babama nasıl anlatacaktım? Bir kuzenimden 300 dolar borç alarak aileme ‘Tıp okumaya Türkiye’ye gidiyorum’ diyerek evden çıktım.”

Türkülerin tenoru İhsan Ekber: Opera saray değil halk müziğidirSENE 1988

4- BANA ÖZEL SINAV AÇTILAR

Haberin Devamı

Ekber, “İşte şimdi film başlıyor!” diye devam ediyor: “Ankara Cebeci’deki konservatuvarın kapısını çaldım ama sınavlar çoktan yapılmış, bitmişti. Müdür, ‘Seneye gel’ deyince utanarak çıktım. Okulun karşısındaki Kurtuluş Parkı’nda dört gün tur attım. Kar yağıyor, üşüyorum. Sonunda tekrar kapıya gittim. Müdür, ‘Oğlum sen laftan anlamaz mısın, giremezsin’ deyince ‘Ben Kerkük’ten geliyorum efendim. Okula girmem lazım’ dedim. Sesim yükselince hocalar toplandı. Aralarından Cemil Sökmen bana, ‘Peki gel’ dedi. Bir salonda ses ve ritim sordu. Sonunda bana özel sınav açtılar. Ertesi gün bütün meşhur hocalar oradaydı. Azerbaycan türküsü ‘Ayrılık’ yani ‘Fikrimden Geceler Yatabilmirem’i yüksek tonda söyledim. Herkes birbirine bakınca ‘Eyvah beğenmediler, madem öyle İhsan rahat rahat türkünü söyle sen’ dedim ve bıraktım kendimi. Sınavı kazanmışım, konservatuvara girdim. Sene 1976.”

Haberin Devamı

Türkülerin tenoru İhsan Ekber: Opera saray değil halk müziğidirTRT Avaz’da yayınlanan Uluslararası Elazığ Kerkük Kültür ve Sanat Buluşması programından

5- ATATÜRK’ÜN AÇTIĞI KONSERVATUVAR

Aradığını buluyor mu? Ekber, “Bizim gibi öğrenciler için o okulun benzeri yoktur, çünkü efendim, eğitim dışında herkes aile gibiydi” diye yanıtlıyor: “Bir şarkıcının iyi olması kendi gayreti olabilir ama eğer Atatürk olmasaydı, bu konservatuvar kurulmasaydı, insanları buraya getirmeseydi, benim gibi Kerkük’ten veya Türkiye’nin her yerinden gelip parasız yatılı okuyan öğrenciler olmayacaktı. Başta benim için herkes ‘Kesin atılır bu’ diyorlardı. İki, üç hafta sonra büyük sınıflardan öğrenciler, ‘İhsan bir türkü söyle de dinleyelim’ diye beni çağırıyorlardı. Nasıl bir azimle devam ettiysem adaptasyonum mükemmel oldu.”

Türkülerin tenoru İhsan Ekber: Opera saray değil halk müziğidir

6- BİR TENOR YETİŞİYOR

Ekber, ‘tenor’ bir opera sanatçısı olmak üzere yetiştiriliyor. Ancak bu eğitim sırasında sesinin tam yerine oturması için türkü söylemeye ara vermesi gerekiyor. İhsan Bey, “Misyonum şuydu; biz Türkmenler Kerkük’te örf ve adetlerimize çok bağlı yaşarız. Kendime bir söz verdim; eğer opera sanatçısı olursam türkülerimizi bu sanatla tanıştıracağım” diye anlatıyor: “Konservatuvarda arada kaçamak şeyler söylemeye çalışıyordum. Hocalarım, ‘Oğlum ne olur bir süre bunları söyleme. Sen böyle alaturka söylersen onu hissederiz ve operada uygun olmaz. Ne zaman opera sistemindeki sesleri yerleştirirsen işte o zaman bilinçli şekilde türküleri yapabilirsin’ dedi ve çok haklıydı.”

7- VERDİĞİ SÖZÜ TUTTU

Konservatuvardan başarıyla mezun oluyor. İlk kez Madame Butterfly operasında Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde sahneye çıkıyor. Onu yurtiçi ve yurtdışında festivaller ve temsiller izliyor. 1990’larda kendine verdiği sözü tutuyor: “Türkiye’de anonim türkülerimizi orkestrayla birlikte icra eden, özel bir ses tekniğiyle seslendiren ilk kişi benim. Bu tekniği ilk defa Ankara’da özel bir davette eşimle piyano eşliğinde bir Kerkük türküsü söyleyerek yapmıştım.” Peki opera mı türkü mü? Ekber: “Sağ-sol, siyah-beyaz gibi türkü-opera tartışmaları bitmez. İki farklı kültürdür, bunu kabul etmeli. Halk müziği otantiktir ama opera da ‘saray müziği’ değildir. Bana sorarsanız opera, halk müziğidir. Operaya şimdi herkes gidiyor. Kolay bir sanat değildir, belirli bir kültür ve gayret ister, çünkü bütün sanatların birleşimidir.”

24 YIL SONRA KERKÜK’E GİDİNCE...

“Yazın sokaklarda kalmayalım diye babam bizi değişik mesleklere gönderirdi; berber, terzi, kahve… Savaş sebebiyle başka ülkelere gitmek zorunda olan akademisyen kardeşlerim, gittikleri ülkelerde diplomalarını kullanamadıkları için berber dükkânı açtı. Körfez Savaşı bölgeyi çok farklılaştırdı. Mezopotamya kültürünün savaşlarla ortadan kaldırılması beni üzüyor. Konservatuvara girdikten sonra 1980’lere kadar Kerkük’e gidip geldim. İran Savaşı’ndan sonra hiç gitmedim. 24 sene aradan sonra Kerkük’e gidince iki büyük savaş görmüş bir ülke buldum. Eski Kerkük, eski insanlar; o şehir özellikle ambargolar sebebiyle maalesef o şekilde kalmıyor.”

 

 

Yazarın Tüm Yazıları