Paylaş
1) Ankara’daki ofisinde, duvardaki resimlerin hikâyelerini dün gibi hatırlayarak anlatıyor; Çukurova’da inek sağarken, İstanbul’da mahalle gezerken, bir başka seçim çalışması… Neredeyse 20 yıldan uzun süre yaptığı siyaseti pek özlemediğini de vurguluyor! Türkiye’nin seçilmiş ilk kadın bakanı İmren Aykut ile beraberiz. Hikâyesi Adana’nın Kozan ilçesinde başlıyor… Aykut, 1940 yılında memur bir baba ile ev hanımı annenin ilk çocuğu olarak dünyaya geliyor. Çocukluğu Adana’nın en küçük kazalarından Bahçe’de geçiyor... Kendi deyimiyle ‘kibrit çöpü kadar minnacık’ bir yapısı var ama on kaplan gücünde! Sürekli yaramazlık peşinde! İmren Hanım gülerek başlıyor anlatmaya: “Derelerde ıslanır, dağlara çıkar, tahtayla aşağı kayardım. Güzel elbiselerim yırtılır, annem de devamlı pataklardı! Benden altı yaş küçük bir de kardeşim var ama tek çocuk gibi büyüdüm. Çok güzel bir çocukluktu.”
SENE 1945
Aile ile...
SENE 1953
Ortaokul yılları...
KASABANIN TEK EĞLENCESİ: MARŞANDİZ
“17 yaşına kadar Çukurova bölgesinde yaşadım... Çocukluğumun geçtiği Bahçe, Adana’nın en küçük kazasıydı. Tren geçerdi. Bizim oradan tünele girer, arkadan Antep’ten çıkardı. Şehrin yegane eğlencesi de ‘marşandiz’ denen yük trenlerinin o tünelden geçişiydi! O saatte herkes giyinir kuşanır, marşandizin geçişini izlemeye giderdi! Tren yokuşta yavaşlayınca tünele girene kadar seyrederdik!”
TIP FAKÜLTESİ DEYİNCE ANNEM ÇOK AĞLADI
İlkokulu Bahçe’de bitirdi. Babası okumasını istiyordu ama kazada ortaokul yoktu. Bunun üzerine yatılı olarak, sıkı disipliniyle meşhur Adana Kız Lisesi’ne gönderildi… Aykut, okulun hem yaş hem fizik olarak en küçüğüydü. Buna rağmen bir arkadaşı zora düşünce hemen koşuyordu… Kendindeki bu eğilimi fark edip üniversite eğitimi için tıp okumaya karar verdi. Ancak… İmren Hanım devam ediyor: “Lise notlarım tıbba girmeye de yetiyordu ama annem ‘Benim kızım 10 sene okul mu okuyacak, çok yorulacak!’ diye bir ağladı, bir ağladı! Bana aşırı bir düşkünlüğü vardı. Biz de anne, baba sözü çok tutuyorduk. Babam çok okuyan bir insandı. Muhasebe işlerinde çalışıyordu. Onun yönlendirmesiyle İstanbul’a gittim ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne kaydoldum. Adana’dan 1958 yılında ayrıldım. Gidiş o gidiş…”
SENE 1960'LAR
İÜ öğrencilik yılları...
İLK İŞ TEKLİFİ KEMAL TÜRKLER’DEN
Aykut, Cağaloğlu’ndaki yurda yerleşti. Öğrencilik yıllarını, “Atatürk’ün Almanya’dan getirdiği profesörlerin yetiştirdiği hocalarla çok iyi bir tahsil aldık” diye anlatıyor. Bu arada Türkiye’de de çeşitli gelişmeler oluyordu. Aykut anlatıyor: “Sendikalar, toplu sözleşme ve lokavt kanunu TBMM’deydi. Kanun çıkınca o zamanki Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler, hocamız Orhan Tuna’dan toplu pazarlıklarda kendisiyle çalışmak üzere bir öğrenci rica etmiş. Hoca da beni önermiş. Türkler beni arayınca çok heyecanlandım. Bana, ‘Sınav zamanı size izin veririz, çalışırsınız’ deyince kabul ettim ve beraber çalışmaya başladık.”
Fotoğraf: Rıza ÖZEL
2) FABRİKA MÜDÜRLERİNE KÖK SÖKTÜRÜRDÜM
Henüz öğrenciyken başladığı ‘sendikacılık’ta tam 17 yıl geçirecekti! Ayağının tozuyla da hemen işe başladığını anlatıyor: “Daha ikinci günde Türkler, ‘Haydi! Bir fabrikanın toplu sözleşme görüşmesine gidiyoruz’ dedi. Bir patırtı kütürtü… Şirketin Hollandalı genel müdürü, personel müdürü… Biz de Kemal Türkler’in yanında başladık müzakereye… Bir zaman sonra ben lafa karışmaya, ikide bir müdahaleye başladım; cahil cesareti! 19 yaşındaydım! Bitince tutanaklar imzalandı. Çıkarken Kemal Türkler, “İmren Hanım, sen iyi müzakereci olacaksın!” dedi. Sonraki toplu pazarlıklara hep ben gittim. Personel müdürlerine kök söktürdüm. O zamanlar hızlıydım! Makul olmayı bilmiyordum. Zaten nasıl olayım; işçilerin durumu çok kötüydü. Derken bir fabrikada işçiler greve çıktı. İşçilerin grevde düştükleri zor durumu görünce çok üzüldüm. Bu şekilde her vesileyle grev yapmak bana doğru gelmemeye başladı. Anladım ki ideolojik sendikacılık yapılmak isteniyor. Bir yılın sonunda ayrıldım.”
SENE 1974
“Kağıt işverenleri sendikasında masaya doğrudan işveren gibi otururdum ama müzakereleri hep işçiyi koruyarak yaptım.”
İŞÇİLERİN ‘BARIŞ KUŞU’
Bir yılın ardından Tekstil İşçileri Sendikası’na transfer oldu. Aykut, “Türk sosyal siyaset tarihinin ilk yıllarını bizzat yaşamış kişiyim” diye anlatıyor: “Anadolu’da tekstil fabrikalarının olduğu şehirlerde aylarca kalıyordum. Fabrika içinde iş değerlendirmelerine gidiyordum; insafsız uygulamalara karşı çıkıyor, grevleri yönetiyordum.” İmren Hanım’ın iş verenlerle ilgili bir de tespiti var: “Batı’da işverenler uzun yıllar çok vicdansızca işleri götürdüler. Bizim işverenlerse başta kızıyorlardı ama çabuk adapte oldular ve sonrasında toplu sözleşme masaları şen şakrak geçti. Ben mecbur kalmadıkça grev istemediğimden işçiler adımı ‘Barış kuşu’ koymuşlardı.”
SENE 1980’LER
Osmaniye Cevdetiye kasabası...
3) İHTİLALDEN SONRA TÜM GREVLER BİTTİ
Tekstil sektöründen sonra iş hayatına bir süre Şişecam’da ve sonra Kağıt İşverenleri Sendikası’nda devam etti. 1980’deki darbeyse Aykut’un daha önce hiç düşünmediği bir alana kapı açmış: Siyaset...
SENE 1988
Çalışma Bakanlığı Dönemi
İmren Hanım anlatıyor: “İstanbul’dan Kocaeli’ne tüm fabrikalar grevdeydi. İhtilalden sonra hepsi bitti. İhtilal Komitesi 150 kişilik bir Danışma Meclisi kuruyordu. Beni de çağırdılar. İki yıl parlamenter görevi yaptık. 1982 Anayasası’nı hazırladık. Öyle ya da böyle bir anayasa yapıldı. Referanduma sunuldu; yüzde 98’le kabul gördü. Ben de artık İstanbul’a dönecektim ki komutanlardan birisi beni çağırdı ve ‘İmren Hanım, siyaseti düşünmüyor musunuz, demokrasinin bekçisi biz miyiz, sahip çıksanıza!’ diye azarlayınca Bülent Ulusu Paşa’yla Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin kuruluşunda yer aldım.”
SENE 1988
Turgut özal ve Margaret Thatcher ile...
4) TBMM’DE İKİ ‘TURGUT’ ARASINDA
İlk seçimine Turgut Sunalp Paşa liderliğindeki Milliyetçi Demokrasi Partisi’yle katıldı. Aykut, “Onu tabii halk pek tutmadı” diye devam ediyor: “1983 seçimlerinde üçüncü parti olduk. Ben de İstanbul milletvekili olarak TBMM’ye girdim. Bu arada Turgut Özal’dan bana sürekli teklifler geliyordu. Ben de onun ekonomik görüşlerine katılıyordum. Türkiye’nin sosyal yapısı ve kaynaklarına uygun sistemin serbest piyasa ekonomisi olduğunu düşünüyordum. 1982 Anayasası’na göre seçimden sonra parti değiştirmek yasaktı çünkü önceki dönemde günde dört parti değiştirenler oluyordu! Bizim parti seçimden sonra kendini feshedince muazzam bir davet hücumu başladı. Bir gün TBMM’de bir kolumdan ANAP’lılar bir diğerinden Halkçı Partililer çekiştirirken yere düştüm. Durum bu haldeydi! Etik olarak parti değiştirmeye karşıydım. Bu dönemi bağımsız geçirip siyaseti bırakmak istiyordum ama Turgut Özal ve Semra Hanım ile Ankara’da altı saatlik bir görüşme sonunda ‘Peki’ dedim ve ANAP’a katıldım.”
5) BAKAN OLMAYI HİÇ BEKLEMİYORDUM
İmren Aykut, 1987 seçimlerinde TBMM’ye girmekle kalmadı… Çalışma Bakanı olarak kabineye girerek Türkiye’nin seçilmiş ilk kadın bakanı oldu. Duyguları nelerdi? Aykut, “Hiç beklemiyordum çünkü böyle makamlarda yer alamayacağımız aklımıza yerleşmişti” diye yanıtlıyor: “Turgut Özal işte böyle yenilikçi bir kişiydi… Cumhuriyet 1923’te kuruldu ama demokrasi kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği 5 Aralık 1934’e kadar yoktu. Atatürk’ü, onun kadınlar için yaptıklarını düşününce duygulanıyorum.” 12 yılı bakanlık, 20 sene kesintisiz siyaset... İmren Aykut bu yılları şöyle değerlendiriyor: “En gurur duyduğum iş Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nü kurmaktı. Kendimi bakanken bile mağdur hissediyordum. Uzun süre getirdiğim kanun tekliflerine sıcak bakılmadı ama bu bileği asla büktürmedim. Senin fikrini hep ‘müstehzi’ şekilde dinliyorlar.”
SENE 1991
Eyüpsultan’da...
KADINLAR SİYASETE NEREDEN BAŞLAMALI
Birleşmiş Milletler’in ‘Siyasette Kadın Haritası’na göre dünyadaki ulusal parlamentolardaki kadın milletvekili oranı yüzde 25.5. Türkiye, TBMM’deki yüzde 17.3 kadın milletvekili oranıyla listede 129. sırada. Kadınlar siyasete girmek istemiyor mu? Aykut, “Ümitleri yok” diyor: “Kadınlar yerelden başlamalı, belediye meclislerine aday olmalılar. Partilerin il ve ilçe yönetimlerini zorlayın. Kadınların haklarına sahip çıkıp örgütlere, ‘Kaç kadın aday koydun!’ diye hesap sorması lazım.”
İMREN AYKUT’A GÖRE SİYASETTE BAŞARININ SIRRI:
“Mütevazılık ve samimiyet… Kadınlar yamandır. Kadınları ikna ederseniz seçimi kesin kazanırsınız. Zor ikna olurlar ama ikna olurlarsa da kimseden korkmazlar. Örgütlülük de çok önemli.”
Paylaş