Türk müziğinde ‘nota devrimi’

İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO), geçen ay Türk klasik müzik camiası için çok kıymetli bir sanatçının son eserinin dünya prömiyerine yer verdi: 43 yıl boyunca İDSO’da çalan, 1986’da orkestranın müdürlüğünü de üstlenen, müzisyen, viyolonselist, besteci ve akademisyen Necati Giray… 90. yaş gününü kutlayan Necati Giray ile Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) buluştuk. Hem kendi hikâyesini dinledik hem de müzik tarihimizde yolculuk yaptık… Giray, Türk müziğinin evrenselleşmesi için yaptığı ‘nota devrimi’ni de anlattı.

Haberin Devamı

1- İstanbul’da yaşayan ve kültür, sanat, müziğe meraklı olanlar bu tespite katılacaktır; neredeyse 10 yıllık bir aranın ardından 2021’de yeniden kapılarını açan Atatürk Kültür Merkezi (AKM) her zevke hitap eden programlarla şehirdeki büyük bir boşluğu doldurdu. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası da Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’un özverili çalışmaları ile yeniden kapılarını açan AKM ile daimi evine yeniden kavuştu. Her cuma Denizbank sponsorluğunda yapılan konserlere ilgi çok. Orkestra, geçen ay hem Türk klasik müziği hem de kendisi için çok önemli bir sanatçının dünya prömiyerine yer verdi; Necati Giray.

Türk müziğinde ‘nota devrimi’Zeynep Bilgehan - Necati Giray

90 YAŞ PRÖMİYERİ

Haberin Devamı

Bu yıl 90. yaşını geride bırakan Giray, Cemal Reşit Rey’in yönetiminde 1945 yılında kurulan İDSO’nun tarihine birinci elden tanıklık etmiş bir isim… 1976 yılından itibaren İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nda aralarında Hakan Şensoy ve Cihat Aşkın gibi dünyaca ünlü virtüözlerimizin de olduğu yüzlerce öğrencinin yetişmesine katkı sağladı. Çok sesli hale getirerek düzenlediği Türk müziği eserleri İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Müzik İleri Araştırmalar Merkezi Koleksiyonu’nda yer alıyor. Biz onun kendi hikâyesiyle başlayalım…

Türk müziğinde ‘nota devrimi’“Orkestra bir aile gibidir; hep beraber müziği seslendiriyorsunuz. Herkesin görevi başkadır ve ancak ortak çalışmayla müzik mükemmel olarak ortaya çıkar.” - SENE 1973 - Cemal Reşit Rey ile konserde

URFA’DAN İSTANBUL’A GÖÇ

 Necati Giray, Urfalı bir ailenin üç çocuğundan ikincisi olarak 1933 yılında İstanbul’da dünyaya geliyor. Babası Adil Bey, 1891’de Urfa’nın Birecik ilçesinde dünyaya gelmiş. 1913 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında dört yıl askerlik yapmış. Çocukluğundan itibaren eniştesinin berber dükkânında kalfa olarak çalışan Adil Bey, Emine Hanım’la evlenip 1930 yılında ilk çocuklarıyla beraber İstanbul’a taşınmış. Sirkeci’de bir berber dükkânı açmış.

Haberin Devamı

Türk müziğinde ‘nota devrimi’SENE1960’lar 

BERBERDE BABIÂLİ DEDİKODULARI

Necati Bey’in çocukluğu Cağaloğlu ile Sirkeci arasında geçiyor: “Babamın müşterileri Babıâli’nin gazeteci ve yazarlarıydı. Benim de matbaa alemindeki eski sahiplerin, başyazarların, muhabirlerin çoğunu berberde tanıma fırsatım oldu. Bazı günler olayların yorumları bu berber dükkânında yapılırdı. Babıâli’nin dedikodularını öğrenmek buranın müşterilerinin ayrıcalığı gibiydi.”

2- ATATÜRK’ÜN ÖLDÜĞÜ GÜN

Çocukluğunun unutamadığı anılarından biri Atatürk’ün ölümü… Giray anlatıyor: “1938 yılında Atatürk vefat ettiği zaman beş yaşındaydım. Babam ve ağabeyim Şekip de Dolmabahçe’ye gitmişlerdi. Kalabalık arasında ezilme tehlikesi geçiren babam ve ağabeyim bir atın bacaklarının arasından yolun karşısına geçip kendilerini kurtarmışlardı. Atatürk’ün naaşını Yavuz zırhlısına bindirilmek üzere Gülhane Parkı sahiline götüren cenaze alayını, Sirkeci’de bir hanın çatısından seyretmiştik.” İkinci Dünya Savaşı yılları da aklında; kıtlık ve her şeyin karneyle alındığı yıllar… Giray, gıdasızlıktan ‘raşitizm’ denen bir kemik hastalığına yakalanıyor. Tedavi için ya evde leğen içinde D vitamini kürü yapılıyor ya da Akaretler Yokuşu’ndaki ‘Kambur Doktor’ lakaplı bir hekimin muayenehanesinde ultraviyole lambaları altında tedavi görüyor.

Haberin Devamı

Türk müziğinde ‘nota devrimi’

3- HERKES YATAR BEN RADYOYU AÇARDIM

Giray, ilkokulu Mahmutpaşa Birinci İlkokulu’nda Cumhuriyet döneminin ilk kadın öğretmenlerinden Şükriye Özgör’le okuyor. Aslında plan İstanbul Erkek Lisesi’nin ortaokuluna devam etmesi. Ancak yolda karşılaştığı bir arkadaşı aklını çeliyor. Necati Bey’den dinleyelim: “Konservatuvarda trompet çaldığını söyleyince heyecanlandım çünkü müziği küçük yaştan itibaren çok sevdim. Herkes yattıktan sonra evdeki radyoyu kısık sesle açar, senfonik müzikler ile Arap müzikleri dinlerdim. Bir kuzenim de akordiyon çalardı. Evimizin içinde daima müzik sesi oldu.” Peki o dönemde evin dışındaki kültür sanat hayatı nasıldı? Anlatıyor: “O zamanlar belediyeye bağlı İstanbul Şehir Orkestrası vardı ama klasik Batı müziği bugünkü gibi yaygın değildi. Radyolarda Türk müziği daha çok hâkimdi; şarkılar, fasıl heyetleri, korolar… Daha sonra dans orkestraları başladı; Necdet Koyutürk Dans Orkestrası, Fehmi Ege Dans Orkestrası, Necip Celal Anden’in bestelediği tangolar… Orhan Avşar Orkestrası, İstanbul Radyosu’nda yayınlara başladı. İstanbul Belediyesi Şehir Orkestrası, 1972 yılında Kültür Bakanlığı’na bağlanarak İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası adını aldı.”

Haberin Devamı

Türk müziğinde ‘nota devrimi’SENE1930’lar - Baba Adil, anne Emine, ağabey Şekip, kızkardeş Binnur ve Necati Giray

4- İNSAN SESİNE EN ÇOK BENZEYEN ENSTRÜMAN

Giray, sınavı kazandı. 1946 yılında İstanbul Belediye Konservatuvarı Yatılı Bölümü’ne kabul oldu. Hocaları fiziksel özelliklerine bakarak ona enstrüman olarak klarneti uygun gördü. Ancak kalbi başka yerdeydi: “Viyolonselle tanıştıktan sonra bir daha hiç bırakmadım (gülüyor). Enstrümanla çok iç içesiniz, kucaklayarak çalıyorsunuz. Sesi insan sesine en yakın enstrümandır. Enstrümanlar birer insan olsa viyolonsel bir erkek olurdu. Keman bir kadını, kontrbas daha kalın olduğundan kralı, kahramanı temsil eder. İlk hocam Hadiye Ötügen’dir.”

Haberin Devamı

96 NOTAYI 7 SESE İNDİREN FORMÜL

Giray, İTÜ’ye bağlı Türk Müziği Konservatuvarı’nın da kurucu hocalarından... Burada bir ‘nota devrimi’ne imza atmış: “Türk müziği tek sesli bir müziktir ve onların tabiriyle ‘meşk ederken’ ortaya 96 nota ismi çıkıyor. Bunu öğrenmesi uzun zaman istiyor. Ben bütün bu 96 notayı yedi sese indirecek bir formül haline getirdim. Bu, Türk müziğini öğrenmeyi kolaylaştıracak.”

Türk müziğinde ‘nota devrimi’SENE 2010

5- KALİTELİ ÜRÜN KARŞILIĞINI BULUR

Dokuz yıllık okulu 1955 yılında tamamlayarak tam 43 yılını vereceği İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’na girdi… Bu arada 1974 yılında açılan İstanbul Devlet Konservatuvarı Yüksek Bölümü’nde yüksek lisans yaparak ikinci diplomasını aldı. Nasıl geçti bu yıllar? Anlatıyor: “1955’te orkestrada 60 kişi kadardık. Bizde eksikliği olan müzisyenler kadrolu olarak yurtdışından, İtalya, Yugoslavya’dan gelirdi. Orkestranın kendi salonu yoktu. Konser provaları İstanbul Radyosu salonunda yapılır, konserler Saray Sineması, Şan Sineması, Taksim Belediye Gazinosu gibi salonlarda verilirdi. 1969’da AKM açıldı. Konserler o zaman da hep dolardı. Kültürlü, müziği bilerek severek gelen insanlar olurdu. Şimdi de çok yoğun, güzel bir ilgi var. Siz ne kadar kaliteli bir sanat ürünü arz ederseniz, onun karşılığını buluyorsunuz. Eğitim seviyesi ne kadar gelişmişse, dünyanın beğendiği sanat ürününün tüketimi de o derecede oluyor. Bunun içine güzel sanatların bütün kolları giriyor.”

YENİ BAŞLAYANLARA ÖNERİLERİ

Yeni başlayan birine klasik müzik önerileri neler olur? Necati Bey, bir balık burcu mensubu olarak sevdiği romantik eserlerin listesini veriyor: “Rachmaninoff, Brahms, Mozart, Beethoven, Haydn, Vivaldi… Gençlere önerim fırsat buldukça müzik dinleyin, imkân buldukça da müzik yapmaya uğraşın. Pek çok insan yeteneklerinin farkında değildir. Eğitim sistemimizde bu büyük eksiklik. İlkokul hocaları, henüz küçükken, hangi branşta olursa olsun yetenekli çocukları fark etmeli, devlet de onlara sahip çıkmalı.”

Türk müziğinde ‘nota devrimi’

CEMAL REŞİT REY BİR OSMANLI BEYEFENDİSİYDİ

Necati Giray, müzik dünyamızın efsane ismi Cemal Reşit Rey’le de beraber çalışma fırsatı bulmuş. Onu şöyle anlatıyor: “Cemal Bey bir Osmanlı beyefendisi, olağanüstü zarif bir insandı. Konser zamanı çok ciddi bir tavrı olurdu. Sonraysa dünya tatlısı bir insandı. Ondan müziğe değer vermeyi ve disiplini öğrendim. Müzik bebeklikten son ana kadar hayatı mutlu kılan, sıkıntıları dertleri unutturan olağanüstü bir sanattır.”

NEDEN ÇOKSESLİ OLMALI

Peki Türk müziği neden ‘çoksesli’leşmeli? Yanıtı: “Ancak bu sayede evrenselleşebilir… Bestecilerin ortaya çıkaracağı örneklerle müziğimiz dünya çapında bir hale niye gelmesin! Batı müziği bugünkü olağanüstü seviyesine birkaç bestecinin yazmasıyla gelmedi, binlerce beste ve besteci var. Halkın dinlemesi, ilgisiyle bu seviyeye gelmiş.”

Yazarın Tüm Yazıları