Seyirciyle göz göze 59 sene

- Türk tiyatrosunun duayen oyuncusu Göksel Kortay ile eski albümleri karıştırdık… Sahnede 59 yılını geçiren Kortay, tiyatroyu seven ama oyunculuğu tasvip etmeyen bir babanın kızı olarak 1960’lı yıllarda Amerika’da tiyatro öğrencisi olmayı, oda arkadaşı Faye Dunaway’i, ‘Amerika’dan gelen kız’ın Kenterler tiyatrosundaki maceralarını ve 2003’te kaybettiği eşi Kerem Yılmazer’e duyduğu özlemi anlattı.

Haberin Devamı

Doğma büyüme Nişantaşılı… Söyleşi için de Nişantaşı’ndaki evinde buluşuyoruz. Tiyatromuzun usta ismi Göksel Kortay söze, “Pandemi beni çok etkiledi; panikli stresli bir insan oldum. En son Haldun Dormen’le 10 yıldır oynadığımız ‘Kibarlık Budalası’nın 670. oyundaydık. Pandemi geldi ve 10 Mart 2020’den beri bu kanepede oturuyorum” diye başlıyor. Evine kabul ettiği ilk misafirler biziz! Neyse ki izleyicileri için de hasret bitiyor. Kortay, sahnelere dönmeye, yakında İzmir’de sahneye konacak ‘Çifte Kumrular’ oyunu için hazırlanıyor. Bu geçen üç sene hariç dile kolay tam 59 yıldır sahnelerde! Kortay, “Bu bir tutku işi, aşk işi… Her tiyatrocu sahnede ölmek ister” diyor. Peki her şey nasıl başlamış? Başlıyoruz eski albümleri karıştırmaya…

Seyirciyle göz göze 59 sene

Haberin Devamı

KÜÇÜK HANIMDAN HANIMEFENDİYE

Göksel Kortay, 1939 yılında Muazzez Hanım ile Zinnur Bey’in iki çocuğundan ilki olarak dünyaya geliyor. Yedi kuşak İstanbullular. Kortay, “Annem Ticaret Akademisi mezunu, akıllı, dirayetli, etkileyici, güçlü, muhteşem bir Cumhuriyet kadını. 1930’lu yıllarda Galatasaray’da kürek sporu yapıyor. İzci… Babam Zinnur Kortay da iki üniversite mezunu; Deniz Harp Akademisi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi. O da aydın, kültürlü ve güzel sanatlara meraklı…” diye anlatıyor: “Nişantaşı’nda herkes tanıdıktı. Eskiden, bir dükkâna girince, ‘Buyurun küçük hanım’ derlerdi, sonra ‘Buyurun Göksel Hanım’ demeye başladılar. En sonra ‘Buyurun Hanımefendi’ başlayınca ‘Ha, büyüdük!’ dedim.” İlkokul ve ortaokulu mahalle okulunda okuyor. Bunun kendisi için büyük şans olduğunu söylüyor: “Bu sayede bugün övündüğüm çok iyi Türkçemi öğrendim. Şimdi Türkçe’nin yozlaşmış olmasına çok üzülüyorum. Televizyon seyrederken kendi kendime ‘O öyle söylenmez! Yanlış söylüyorsunuz’ diye kavga ediyorum.”

Seyirciyle göz göze 59 sene
Göksel Kortay - Zeynep Bilgehan

Haberin Devamı

NEREDE BİR MÜSAMERE ORADA BEN

Babasının en büyük zevki tiyatroya gitmek. O da sahnelerle küçük yaşta tanışıyor. İzleyici olarak kalmıyor ilkokuldan itibaren nerede bir müsamere varsa orada yer alıyor. Lise eğitimine Robert Kolej’de devam ediyor. Burada tiyatro aşkı perçinliyor: “Her yıl sekiz Türkçe, dört İngilizce oyun oynanırdı. Tiyatronun her şeyini çok sevmiştim. Bu arada Haldun Dormen Amerika’dan dönmüş ve tiyatro kursu açmıştı. Ona katıldım. Yıl sonunda da Metin Serezli’nin sahneye koyduğu oyunda oynadım. Ondan sonra oyuncu olmaya karar verdim.”

Seyirciyle göz göze 59 sene
SENE 1942 - 3.5 yaşındayken...

AMERİKA’DA OKUMAK MI DUYULMAMIŞ ŞEY

Kendi kararını vermişti ama bu durum babasının hiç hoşuna gitmedi; tiyatroyu izlemeyi seviyordu ama kızının oyuncu olmasını tasvip etmiyordu. Bir başka sorun daha vardı; eğitimine Amerika’da devam etmek istiyordu. Kortay anlatıyor: “O yıllarda büyük bir Amerikan sevdası vardı. Amerikan filmleri geliyor, Amerikan sanatçılarını tanıyoruz, Amerikan şarkıları… Babama bu dileğimi söyleyince, ‘Duyulmamış, görülmemiş şey! Hem de tiyatro diyorsun. Bu yaşta bir kızın Amerika’ya tek başına gitmesi mümkün değil’ dedi. Kıyamet koptu ama ben kafama koymuştum. Fulbright bursu kazandım. Babam haberi alınca gizlice iftihar edip ‘Bir şartla izin veririm; bir yıl okuyup geleceksin. Ondan sonra bir daha tiyatro lafı istemiyorum’ dedi. Uçağa binene kadar babam her an duracak ve beni engelleyecek diye endişe ettim. Tek bir laf etmedi. Uçak kalktıktan sonra İsviçre’ye kadar gözyaşlarına boğuldum, ilk defa evimden uzaklaşıyordum.”

Haberin Devamı

Seyirciyle göz göze 59 sene
SENE 1956 - Robert Kolej mezuniyet...

ODA ARKADAŞIM FAYE DUNAWAY’Dİ

Boston Üniversitesi Tiyatro ve Sinema Bölümü’ne kaydoldu. Dönemin meşhur isimlerinin öğrencisi oldu. Oda arkadaşıysa dünyaca ünlü oyuncu Faye Dunaway’di! Göksel Hanım anlatıyor: “Onun ‘diplomalı oyuncu’ olması benim sayemdedir; okulu bırakmaya niyetliydi! O yıl ‘Cadı Kazanı’ oyunu için Arthur Miller, Sidney Richards ve Elia Kazan Boston’a geldi. Biz de tiyatronun yanındaki pub’da olurduk. Onların masasında ahbaplık ede ede Faye’i New York’a davet ettiler. Şeker, becerikli girişken biriydi.” Kendi de boş durmadı; üç yıllık okulu bir yılda tamamladı. Üstüne yüksek lisans, üstüne biraz çalışma diye babasını ikna ederek Amerika’da tam yedi yıl geçirdi. En son, New York’ta NBC’deki ‘Say When’ ve ‘Tonight Show’larda, henüz Türkiye’de televizyon bile yokken ‘talk show’ konseptinin prototipinde çalışıyordu.

Haberin Devamı

Seyirciyle göz göze 59 sene
SENE 1966 - Annesi, babası ve kardeşiyle Dormen Tiyatrosu’nda bir gala sonrası

MISS KORTAY MEMLEKETE DÖNÜYOR

Ancak ‘Miss Kortay’ın aklı memleketindeydi. Sabahları ‘Ah şimdi Mahmutpaşa’da olsam, Emirgan’da bir çay içsem’ diye sayıklayarak uyanıyordu. Sonunda 1964 yılında Türkiye’ye döndü. Geldiği akşam... Anlatıyor: “New York’ta sokakta Yıldız-Müşfik Kenter çiftiyle karşılaşmıştım. Kendimi tanıtıp onları evime yemeğe çağırdım. Bana dönünce haber vermemi söylemişti. Ben daha onları arayamadım, İstanbul’a döndüğüm akşam Yıldız Kenter aradı; ‘Bize katılır mısın?’ diye sordu. O güne kadar oyunculuğa mesafeli bakan babam ambargoyu kaldırdı; Kenterle başladım… İlk başlarda epey zorlandım. Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Erol Günaydın, Şükran Güngör, Ayla Algan… Tiyatronun şahları karşısında ben gariban Gökselcik! Son gün sahnede biriktirdiğim rol bir fışkırdı! ‘Üç Kuruşluk Opera’da 70 yaşında şişman bir kadını oynuyordum. Ertesi gün herkes ‘O Amerika’dan gelen kız!’ diye beni konuşuyordu. Adnan Kanık, Melih Cevdet Anday gibi eleştirmenlerin hepsinden tam not aldım. O günden bugüne 59 senedir sahnedeyim.”

Haberin Devamı

Seyirciyle göz göze 59 sene
SENE 1975 - İngiltere’de turnede Kenterler ve Dormenlerle...

AMERİKA’DA KENTERLER KADAR İYİSİNİ GÖRMEDİM

Kortay, Türk tiyatrosunun en büyük isimleri Müşfik-Yıldız Kenter’in öğrencisiydi. En büyük hayalinin de Türk oyuncularının dünyaca ünlü olmaları olduğunu söylüyor: “Amerika’ya gitmeden önce izlediğim son iki oyun Yıldız-Müşfik Kenter’in oynadığı ‘Salıncakta İki Kişi’ydi. Defalarca izlemiştim. Aynı oyunu Amerika’da da izledim. Oyuncular Kenterler kadar iyi değildi. Bizim oyuncularımız dünya tiyatro, sinemalarındaki oyuncularla boy ölçüşebilecek düzeyde. Bu yüzden Merve Dizdar, Cannes gibi önemli bir festivalde ödül kazanınca mutluluktan ağladım.”

YENİ NESİL MÜTHİŞ YETENEKLİ

Peki tiyatro geçen 50 senede nereden nereye geldi? Yanıtı: “Amerika’da çok imkân vardı. Bizdeyse devlet ve şehir tiyatrolarında gösterişli yapımlar olurdu ama özel tiyatrolar azdı. Onlar arasında ilkleri yapan Haldun Dormen’di. Şimdi devlet ve şehir tiyatrolarıyla birlikte çok sayıda, Amerika’daki ‘Off Broadway’ dediğimiz, alternatif tiyatrolar var ve gençler muazzam işler çıkarıyorlar. Küçücük yerde tiyatro kurmuşlar, ağzınız açık kalıyor. Müthiş yetenekliler. Televizyonda, tiyatro sahnelerinde izleyip beğendiğim çoğu genç oyuncu Müjdat Gezen Okulu’ndan çıkan benim öğrencilerim; Ezgi Mola, Enis Arıkan, Gökçe Bahadır, Şebnem Bozoklu, İlker Ayrık, Çağlar Çorumlu, Ahmet Kural… Öğretmek bana da mutluluk veriyor. Gençlerle bir arada olunca onlar da bana hayata dair neler neler öğretiyorlar! 20 yılı aşkın süredir Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde ders veriyorum. ”

Seyirciyle göz göze 59 sene
SENE 2019 - Suna Keskin ve Nevra Serezli ile...

AZİM, SEVDA, TUTKU, AŞK

İyi bir oyuncuda hangi özellikleri aramalıyız? Diyor ki: “Eğitim çok önemli ama olmazsa olmaz değil. Münir Özkullar, Adile Naşitler, Suna Pekuysallar hep usta-çırak ilişkisiyle yetişmiş. Kişi yeteneğine güvenip çalışmazsa olmaz. Bir de azim, sevda, tutku, ateş, aşk… Oyunculuk üç lafı ezberlemek değildir; birikim, altyapı, kültür zenginliği ister… Karakteri inceleyebiliyorsan, yüzeysel değilsen, zaten kendiliğinden geliyor.”

BİZDE NASİHAT BEDAVA

“Robert Kolej bana kendime güvenmeyi öğretti. Amerika’da da tek başına ayakta durmak zordu; hiç kimsen yok. Mesela burada başınız ağrır arkadaşınıza dert yanarsınız, o da size yardım eder. Orada sizi dinleyen yok. Birisine ‘Siz neden hiç dinlemiyorsunuz?’ diye sormuştum. Yanıtı ‘Biz psikiyatriste gidiyoruz, para verip dinletiyoruz’ deyince çok şaşırmış, ‘Bizde bedava teyzemi, amcamı ararım, 40 tane nasihat verir’ diye anlatmıştım!”

BEN SİNEMAYI SİNEMA BENİ SEVMEDİ

“Tiyatroda seyirciyle göz göze, nefes nefese bir alışveriş yok mu? O müthiştir. Ben sinema sevmem. Sinema da beni sevmedi çünkü tiyatroda iyisiyle kötüsüyle ne istersem yapıyorum. Sinemada şaheser oynayayım, kamera seni çekmiyor, montajda kesiyorlar.”

Seyirciyle göz göze 59 sene
SENE 2020 - Haldun Dormen ile ‘Kibarlık Budalası’

4 SAAT UYKUYLA BOMBA GİBİ OLURUM

Kaliteli bir hayat tavsiyeleri neler? Şunlar: “Bir; enerji. Yerimde duramam; bir güne sekiz şey sığdırırım, dört saat uykuyla bomba gibi olurum. İki; sevda, aşk ve tutku lazım. Her şeye sevecen, sevgi dolu gözlerle bakarım. Çevrene, insana, ağaca, taşa, toprağa... Sevginin çok yol kat ettiğine, çok şeyi çözeceğine inanırım.”

20 YIL OLDU İÇİMDEKİ YANGIN SÖNMEDİ

Eşi, meslektaşı Kerem Yılmazer’le Haldun Dormen sayesinde tanışmış: “Oyuna başladıktan üç ay sonra bana evlenme teklif etti. Ona ‘Bunu duymamış olayım!’ dedim. ‘Tamam’ deyip, birkaç ay sonra tekrar geldi. Bu böyle 11 yıl sürdü! Son dört yıl gizlice flört ettik. 1978’de evlendik.” Yılmazer, 20 Kasım 2003’te, İstanbul, Levent’te gerçekleşen bombalı saldırıda hayatını kaybetti. Kortay onunla ilgili duygularını şöyle anlatıyor: “Kerem’in vefatı yaşantımın en büyük şoku, trajedisi... 20 yıl oldu, içimdeki yangın sönmedi, sönmez de. Hâlâ daha Levent’teki olay yerinden geçerken bakamam, gözlerimi kapatırım. Gözyaşlarım hiç dinmedi, durulmadı... İçimde yangınlar, fırtınalar. Hani koca gövdeli, haşmetli ağaçlar vardır ama içi bomboştur. Yıkıldı, yıkılacak. İşte öyle bir duygu. Bazen yolda yürürken bakıyorum yanımda Kerem yok, boş bulunup Kerem nerede diyorum kendime… O hep yanımda, omuz başımda. Hep öyleydi, hep kalbimin başköşesinde benimle yaşıyor...”

Seyirciyle göz göze 59 sene
SENE 2000 - Eşi Kerem Yılmazer’le

Yazarın Tüm Yazıları