Paylaş
1- BİR klasik soruyla başlayalım; doğduğumuz yer kaderimiz midir? Ceza hukukçusu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Adem Sözüer için bu doğru olabilir. 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Hukuku Reformu’nun mimarlarından olan Sözüer, “Çocukluğumda oturduğumuz Bayrampaşa’da, inşaat halindeki cezaevi civarında oyun oynardık, sonra Abide-i Hürriyet anıtının olduğu Gürsel Mahallesi’ne taşındık. Bugün Çağlayan Adliyesi’nin yapıldığı yerdeki ilk ve ortaokulu okudum. Demek ki ceza hukukçusu olmak kaderimde varmış!” diye gülerek başlıyor söze... Biz onu kamuoyunu meşgul eden çetrefilli davalara verdiği bilirkişi görüşleriyle tanıyoruz. Son 13 yıldır düzenlediği Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’yle hukuk ve adalet konularının daha geniş kitlelere ulaşması için de çalışıyor. Peki onun için her şey nasıl başlamış? Hikâyeyi başa sarıyoruz.
Zeynep Bilgehan - Prof. Adem Sözüer
İSTANBUL’U İNŞA EDEN ELLERDEN MİRAS
Adem Sözüer, Rizeli bir ailenin dört çocuğundan ikincisi olarak 1957 senesinde İstanbul’da dünyaya geliyor. Aile, 1950’lerde İkizdere’den İstanbul’a taşınıyor ama memleketlerinden ayaklarını kesmiyorlar. Sözüer’in deyimiyle, ‘Karadenizlilerin adeti olduğu üzere yerlerinde duramıyorlar’, sık gidip geliyorlar. Babası ve amcaları İstanbul’a geldikleri ilk yıllarda inşaatlarda ustalık, kalfalık yapıyorlar. Sözüer, “1950’lerde Türkiye’de büyük bir imar hareketi başlamıştı; büyük yollar, köprüler, okullar, hastaneler yapılıyordu. Babam ve amcalarım bu inşaatlarda ustalık, kalfalık yapmıştı” diye anlatıyor: “İstanbul içi gezilerde yaptıkları yerleri gösterirlerdi. Türkiye’de yapılan okullarda, hastanelerde onların alın terinin olmasından hep gurur duyardık. Annem ve babamdan hep girişimci ruhla bir eser ortaya koyma mirası edindik. Ülkemizde hukukun inşası için ileri reformlar için uğraş vermem ailemin manevi mirası ve ideallerimin gereği.”
SENE 1960’lar - Çağlayan İlkokulu
KIZILDERİLİNİN BEYAZ ADAMA KARŞI VERDİĞİ MÜCADELE
Daha sonraki yıllarda aile ticaretle ilgilenmeye başlıyor; market işletiyorlar. Sözüer çocukluğunda okul dışındaki zamanlarında, markette işlere yardım ediyor. Bu etkinlikler onu bugünlere hazırlamış: “Markette her gün hemen tüm gazeteleri okurdum. Özellikle tefrika romanlar. Her gün bir bölüm yayınlanırdı. Meşhur Kelebek romanı dahil pek çok eseri tefrika olarak okumuştum. Kelebek romanı yazarın işlemediği bir suçtan mahkûmiyetini ve kaçma girişimlerini anlatır. Bu yaşanmış olaylardaki adaletsizlikler beni çok etkilemişti. O dönemlerde ‘Teksas Zagor, Tommiks’ler de yaygındı. Biraz Amerikan kültürü vardı ama Kızılderililerin beyaz adama karşı verdiği bağımsızlık ve adalet mücadelesinden de etkilendim. Tarkan ve Malkoçoğlu gibi çizgi romanları hem okuyor hem de oyunlarda oynuyorduk. Mahalle arasında oyunlar oynarken rolüm genellikle adaletli olma ve zayıfın yanında yer almaktı. Sinemaya gitmek büyük meraktı. Çok renkli ve maceralı bir çocukluktu. İstanbul her şeyiyle yeni oluşuyordu. Türkiye’nin her yerinden ve her kesimden gelen arkadaşlarımız vardı. Beraber futbol oynardık.”
SENE 1979 - Fakülteye kayıt
2- AMFİNİN ‘OT’LAR BÖLÜMÜ
VEFA Lisesi’nde başladığı lise öğrenimini Van Atatürk Lisesi’nde tamamladıktan sonra ‘hem öğrenebileceği hem anlatabileceği’ bir alanda çalışmak için Atatürk Eğitim Enstitüsü’ne girdi. Ancak sağ-sol çatışmaları artmıştı. Eylemler sebebiyle kaydını İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne aldı. Öğrenciliği şöyle geçmiş: “Aile geleneğimizden aldığım eğilim milliyetçilikti. Annemin Atatürk’le ilgili konuşmalarından etkilendim. Çatışmaların bir tarafında yer almanın yanlış olduğu kanısına vardık. Ziya Gökalp, Atatürk çizgisinde kendi yolumuzda, amfide iki grubun ortasında ‘Otlar’ denilen bölümde otururdum. Bir sefer kimlik gösteremeyince polis bizi şubeye götürmüştü. ‘Sen necisin?’ sorusuna ‘Atatürkçü Türk milliyetçisiyim’ deyince ‘Böyle bir grup yok niye yalan söylüyorsun’ diye bana tokat atmıştı (gülüyor). Cumhuriyetçilik çizgimi; insan hakları, çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü fikirleriyle sürdürüyorum.”
SENE 1981 - “İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Havuzlu Bahçe”
3- KRİMİNOLOJİNİN ARADIĞI CEVAPLAR
SÖZÜER, “Bugün de öğrencilerime özerk kişilikler olmalarını söylerim” diye devam ediyor: “Hep sorgulayıcı olun. Benim de cevabını aradığım sorular vardı; adalet nasıl sağlanır?” 1983’te mezun olduğu Hukuk Fakültesi’nde bu sebeple kalmış: “Gençliğimde gençlerinin çatıştırılmasına tanık oldum. Öyle suçlar oldu ki insanın havsalası almaz. Örneği 20’li yaşlarda bir genç, ideolojik nedenle iki kardeşini annelerinin gözü önünde öldürmüştü. Gençler nasıl bu hale gelip bu suçları işlerler? Yanıtları ceza hukuku ve kriminoloji alanlarında aradım.”
4- ÖZGÜRLÜK SORUMLULUK GETİRİR
BUGÜN, mezun olduğu fakültede 40. yılında... İstanbul Üniversitesi’nin Basın Yayın Yüksek Okulu’nun kurulduğu yıllarda asistanlık yapan Sözüer, 2008 yılında profesör oldu. 2009-2017 yılları arasında, öğrenci olarak girdiği fakültenin dekanlığını üstlendi. Peki aradığı cevapları bulabildi mi? Yanıtı: “Sistemler ‘bir insan’ anlayışına dayanır. Örneğin totaliter sistemler ‘Nasıl yaşayacağına, neye inanacağına insan kendi karar veremez’ diyor. Tercih hakkı bırakılırsa yanlış yapacağını varsayıyor. Benim benimsediğim yaklaşım; insan, kendi tercih ettiği değerlere göre kendini geliştirme ve karar verme yetisi olan bir varlıktır. İnsanın özgür bir varlık olması onun sorumluğunun da temelini oluşturur. Doğruyu tercih etme imkânına rağmen yanlışı tercih ettiği için kişiyi sorumlu tutup cezalandırıyoruz.”
SENE 2004 - Babası Tevfik Bey ve annesi Seniye Hanım ile
5- NEYE GÖRE DOĞRU NEYE GÖRE YANLIŞ
PEKİ neyin doğru neyin yanlış olduğuna kim karar verecek? Adem Hoca şöyle diyor: “Bir devlet yurttaşının ne düşüneceği, nasıl giyineceği, nasıl yaşayacağı konusunda zorlayamaz. Çoğulculuk ilkesine göre hepsine izin vermek zorunda ama bunun sınırı nedir? Birincisi başkalarının haklarını ihlal ettiğinde, ikincisi de belirli bir zarar doğduğunda o zaman ceza hukuku devreye girmeli. Herkes mutlu olma yolunu kendi arayıp bulacak. Başkasının zorladığı tercihlerden doğan mutsuzlukla baş etmek zordur. Devletin görevi insanın maddi ve manevi gelişmesini sağlayacak koşulları oluşturmaktır. İnsan haysiyeti de bir sınırdır; ‘Benim rızam var, meydanda duracağım herkes bana küfür etsin’ derseniz bu rıza geçerli olmaz. Hukuk, insanın sahip olduğu güçleri birbirlerine karşı kullanmalarına sınır ve düzen getirir.”
SENE 1970’ler - Çağlayan’da futbol arkadaşlarıyla
ADEM HOCA’DAN HAYATA DAİR BİLİRKİŞİ RAPORU:
“Öğrencilerime hep söylerim; üç maddelik bir anayasanız var:
1. Mutlu olmak temel hakkınızdır.
2. Mutlu olma hakkınız sınırlandırılamaz.
3. Mutlu olma hakkınızı kullanınız.
NOT: “Tek bir plan yapacaksınız; mutlu olmak planı. Bunun içinde çalışmak da sosyal hayat da sportif faaliyetler de her şey olacak. Eğer planlamayı iyi yaparsan ders çalışmayı sırtında taşıdığın bir yük değil tam tersine haz duyduğun bir şey olarak görürsün. Her şey için yeterli vakit var, yeter ki iyi planlama yap ve olabildiğince uygulamaya çalış. Hesapta olmayan sorunlar, üzüntüler ve başarısızlıklar da olacaktır. Onların da yeri olan bu plana, mutlu olma planı diyorum.”
SENE 2022 - Hukuk Fakültesi Öğretim Yılı Açılış Konferansı
HER KESİM ADALETSİZLİKTEN ŞİKÂYETÇİ
TÜRKİYE’de ‘adalet’ çetrefilli bir konu... Adem Hoca diyor ki: “Ülkedeki en büyük meselelerden biri özerk kişilikli hukukçuların yeteri kadar sistemde yer almamasıdır. Bu sadece hukuk sisteminin kabahati değil, aileden başlayıp okullarda çocuğa söz hakkı veren, onları tartıştıran bir sistemin olması gerekiyor. Bir çocuk ailesine geçmişte adalet nasıldı diye sorsa, kimi ‘Biz DP’liydik Menderesimizi astılar’ diyecek, başka aile ise ‘Biz sosyalisttik görüşlerimiz nedeniyle hapislerde yattık evladım’ diyecek, Atatürkçüler ‘Bizi Ergenekon, Balyoz davalarında süründürdüler’ diyecek, dindarlar 28 Şubat’ta gördükleri zulmü anlatacak. Toplumun neredeyse her kesimi darbelerden, ceza hukukunun siyasi amaçlarla kötüye kullanılmasından, işkencelerden, ifade özgürlüğünün sınırlanmasından şikâyetçi. Madem hemen her kesim mağdur edilmiş ve hukukun doğru uygulanmamasından yani adaletsizlikten şikâyetçi, o halde ortak değer ‘herkes için adalet’ olmalı.”
EN İYİ BEŞ SUÇ VE CEZA FİLMİ
PROF. Dr. Adem Sözüer, 13 yıl önce ‘Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’ni kurdu ve halen başkanlığını yapıyor. Festivalin mottosu; ‘Herkes için adalet’. Diyor ki: “Bir yandan film gösterim programı diğer yandan bilimsel sunumların yapıldığı bir akademik program var. Bu yıl konu ifade özgürlüğü. 31 ülkeden 47 film Kadıköy Atlas ve Beyoğlu sinemalarında 17-23 Kasım tarihlerinde gösterime girecek. Festivalin direktörü Psikiyatrist Prof. Dr. Bengi Semerci ve ‘adalet kumbarası’nda biriktirdiğimiz dostlarımızın büyük emeği var.”
Peki adaleti en iyi anlatan beş film hangisi? Prof. Sözüer’den adaletle ilgili ‘izlenilecek filmler’ ödevi: “Subay ve Casus, Guguk Kuşu, 12 Öfkeli Adam, Şikago Yedilisi’nin Yargılanması, Philadelphia.”
YARGI BİZİ ŞAŞIRTMAMALI
Geçen 40 yılda onu en şaşırdığı vakalar neler? Yanıtı: “Çok vaka var. Üstelik ne zaman daha şaşırtıcısı olmaz desem oluyor. Halbuki hukuk devletinde öngörülebilirlik vardır. 1 Haziran 2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Kanunları çok ileri reformlardı. Ama yargı bağımsız ve tarafsız olmazsa, karar makamındakiler baskılara boyun eğmeyen güçlü özerk kişilikli insanlar olmazsa, ne kadar büyük reformlar yaparsak yapalım adaleti hayata geçiremeyiz. Yargı hiçbir güç odağının etkisinde olmamalı ve çok şaşırtmamalı.”
Paylaş