Paylaş
İYİ Parti Genel Başkanlığı görevinde sekiz ayı geride bırakan Müsavat Dervişoğlu’nu Ankara’daki genel merkez binasında yakaladık. Son zamanlarda TBMM’deki grup toplantılarında yaptığı çıkışlar kadar yoğun yurt gezileriyle de dikkat çekiyor; onu Beşiktaş’ın genel kurulundan tiyatro etkinliklerine, panellerden sanat galerisi ziyaretlerine farklı yerlerde görüyoruz. Dervişoğlu, söze “Genel başkan olmak gibi bir kariyer planım yoktu. Hayatım boyunca doğru şeyleri yapmaya çabalayıp suyun akışının beni dingin limanlara taşıyacağı kanaatini taşıdım. Bugün de tarihi bir sorumluluk üstlendiğim düşüncesiyle görevimi hakkıyla yerine getirmeye çalışıyorum” diye başlıyor. Gündemin hep sıcak olduğu Türkiye’de dingin liman bulmak zor olsa gerek! Buna, “Türkiye çalkalanıyor ama benim zihnim berrak” diye cevap veriyor. Kendi hikâyesini de olaylardan çok düşünce dünyası ve hayata bakışı üzerinden anlatmayı tercih ediyor.
ADALET, EŞİTLİK, HÜRRİYET
Dervişoğlu, 1960 senesinde Ordulu bir çiftin üç çocuğundan ortancası olarak dünyaya geliyor. Çocukların isimleri: Adalet, Müsavat yani eşitlik ve Hürriyet. Askeri hâkim olan babası evlenme cüzdanına not düşüyor: ‘Türkiye’de ne yoksa çocuklarıma isim olarak onu verdim. Onlar da ömürleri boyunca isimlerinin anlamları peşinde koşsunlar.’ Müsavat Bey, “Doğduğum günden beri hürriyet, eşitlik ve adalet peşinde koşuyorum. Türkiye hâlâ bunları arıyor” diyor. Baba, 1963 yılında görevinden ayrılıp, avukatlık yapmak üzere ailesiyle Fatsa’ya yerleşiyor. Siyasetçi kimliği de var; önce Adalet Partisi’nde, sonra da Milliyetçi Hareket Partisi’nde çalışmalar yapıyor. Dervişoğlu’nun çocukluğu Fatsa’da geçiyor.
KÜÇÜK KASABA BÜYÜK AİLE
Ailesi kadar yaşadığı sosyal çevreden çok beslendiğini vurguluyor: “Fatsa son derece aydın insanların yaşadığı bir yerdi. Sosyal yaşam ve dayanışma çok güçlüydü. Ağabey ve amca dediklerimiz kültürlü, şık ve medeni insanlardı. Okula gidiş saatlerimizde, tıraş oldukları berberlerin önünde kentin münevverleri üst düzey sohbetlerde bulunurlardı. Bizlere hayata dair sorumluluklar yüklerlerdi. Kötü anıları ileriye nakletmek yerine Türkiye’nin nasıl daha iyi bir yer olabileceği konuşulurdu. Çok kitap okunurdu. Küçük bir kasabada büyüdüm belki ama büyük bir aile gibiydi. Fatsa, adam olmayı öğrendiğim dev bir okuldur.”
SENE 1966 - Daha sonra Fatsa Belediye Başkanı olacak öğretmeni Nazmiye Komitoğlu ile.
MERKEZDE ALAN AÇIYORUZ
İYİ Parti’yi “Milliyetçi, kalkınmacı ve demokrat’ olarak tanımlıyor: “Merkez aklın teşekkül ettiği yerdeyiz. Her geçen gün halkımızın devlette olmasını arzuladığı ciddiyeti İYİ Parti’de bulduğuna şahit oluyorum. İYİ Parti merkezde alan açarak iktidara talip olma vasfıyla temayüz ediyor.”
SENE 1960 - Ankara. babası ve ablası Adalet ile
HÜRRİYETİMDEN MAHRUM KALDIĞIM SÜRE
“1980’den önce, ülkücü gençlik içinde olduğumdan hapishaneye girdim. ‘Hapishane’ yerine ‘hürriyetimden mahrum kaldığım süre’ diyorum. Çıktıktan sonra aynı mücadelenin parçası olmaya devam ettim. Çıkardığım dersleri sonraki nesillerle paylaştım.”
FARKLI KUŞAKLARLA OKUDUM
Dervişoğlu liseyi üç ayrı yerde okuyor. 1974-1976 yılları arasında Ankara’da yatılı okula gidiyor. Sonra Fatsa’ya dönüyor. En son Samsun’dan mezun oluyor. 1978 yılında Ankara Ticari İlimler Akademisi İşletme Fakültesi’ne giriyor: “Yine dönemin şartlarından kaynaklı problemler nedeniyle üniversiteyi aralıklı okudum. Öğrenci aflarıyla her okula döndüğümde farklı kuşaklarla buluştum. Üniversiteye girdiğimde hesap makinesi çok az sayıda öğrencide bulunurken, mezun olduğumda çoğu öğrencide bilgisayar vardı. Hayat gözümüzün önünde her yönüyle hızla akıp değişiyordu.”
SENE 1993
SİYASETE GİRMEDİM SİYASETE DOĞDUM
Siyasete girişi nasıl olmuş? Yanıtı: “Benim yaşadıklarımı yaşayan siyasetin içine doğar. Doğmuşsunuz 1960’ta ihtilal olmuş, 10 yaşınıza gelmişsiniz muhtıra olmuş, 20 yaşına gelmişsiniz darbe olmuş, olgunlaşmışsınız 28 Şubat olmuş… Normal şartlarda tüm bunları yaşayan birinin tımarhanede olması lazım (gülüyor). Sorgulanması değil anlaşılması icap eden bir nesildenim. Çocukluğuma 1960 ihtilalinin yetiştirmek istediği insan tipi şekil verdi. 68 kuşağıyla özgürlük üzerine yeni dünya görüşü şekillenirken 1971’de muhtıra oldu. O muhtıra benim çocukluktan delikanlılığa geçişimi, 1980 darbesi delikanlılıktan olgunluğa geçişimi tanzim etti. Hepsinin ruhu başkaydı ama ufak dokunuşlarla bugünkü sistemin inşasına katkıda bulundular.”
GENÇLİK HAYALLERİ
Gençliğinde nasıl bir Türkiye hayali kuruyordu? Dervişoğlu: “Gelişme ve hak arayışı içinde bir dünyaya doğdum; hak, huzur, mutluluk, refah ve kalkınma arayan bir dünya görüşünü temsil ediyordum. Gençlik dediğiniz hem psikolojik hem fizyolojik yönden hareketliliği ifade eder. Dolayısıyla hedeflediğiniz şeyi gerçekleştirmek adına birtakım hatalarda bulunabilirsiniz. O hataların telafisi için büyüklerin devreye girmesi ve nasihatlerle süreci şekillendirmesi gerekiyor ama tabii genç olunca ne kadar yol gösterilirse gösterilsin yine bildiğini yaparsın.”
SENE 2008 - Kızı Zeynep ile.
KAÇ PARÇAYA AYRILDIK...
Dervişoğlu, 1970’lerin sonundan itibaren milliyetçi gelenek çatısı altında gençlik teşkilatlarında çalışıyor. Bir dönemi kendi deyimiyle ‘hürriyetinden yoksun’ geçiriyor: “Türkiye sadece sağ ve sol olarak ikiye ayrılmadı. Kaça ayrıldığımızı bilmiyorum; mezhep, etnik köken üzerinden de bölündük. Siyasi rakipleri bize düşman olarak gösteren sistem utansın. Ben o dönemde de milliyetçiliği Cumhuriyet’in kurucu fikri, dolayısıyla siyasetin merkezi kabul eden bir ülkücüydüm. Toplumun bütün değerleriyle müşterek problemlere müşterek çözümler üretme tercihinde ideolojik bir bakış açım vardı.”
O ZAMANKİ ‘ÜLKÜCÜ’ TARİFİME BUGÜN ‘DEVRİMCİ’ DİYORLAR
Neden solcu olmadı da milliyetçi oldu? Cevabı: “Solcular çoğunlukta diye azınlığın yanında saf tutmuş olabilirim (gülüyor). Ben Türk milliyetçisi bir ailenin içinde yetiştim. Başka bir şey olmam mümkün değildi zaten. Hayata oradan bakıyorum. O zamanlar ‘ülkücülük’ diye tarif ettiğim şeye bugün ‘devrimcilik’ diyorlar. O zaman birbirimize bizi düşman eden şey neydi? Bunun karşılığını bulamıyorsunuz. Küçük meselelerden büyük kavgalar çıktı ve Türkiye bundan çok büyük zarar gördü. Bu zararın telafisi için uğraşılması gerekirken kendi mantığına uygun nesiller yetiştirilmek üzere yapılmış ihtilallerin sonuçlarıyla boğuşuyoruz.”
SENE 2002 - Eşi Nahide Hanım ve kızı Zeynep ile
HAYATLA İNATLAŞMAM
Geriye doğru bakınca hayatla ilgili yaptığı muhasebe: “Dünyaya dair görüşlerim hiç değişmedi. Benim hayatla inatlaşmak gibi bir huyum yoktur. Hayata uymak gibi bir sorumluluğum vardır ama adalet, hürriyet ve eşitlik arayışını asla terk etmem çünkü o bana ismimin yüklediği bir sorumluluk. Dönemin şartlarına bakarak ‘fikri kırılganlık’ yaşamam; kendi hayatımın doğrularını anlattığım kadar hatalarımı da eleştirmeye çalışan bir bakış açısına sahibim. Bunun doğru bir dille yapılması da lazım; ‘Biz haklıydık, siz haksızdınız’dan başlarsak meseleye çözüm üretemezsiniz. Herkes hatalarını masanın üstüne koymalı. Ben kendi dönemime fikri berraklığı yüksek bir dönem gözüyle bakıyorum. Farklı düşündüğüm insanların değerlerine saygı gösteriyorum.”
SIRTLANLARIN YOLU ÜZERİNDE...
Yeni bir yıla girdik. Dünyanın gidişatını nasıl görüyor? Diyor ki: “Biz, Anadolu coğrafyasında kurmuş olduğumuz devletlerin sırtlanların yolu üzerine kurulduğuna inanan bir gelenekten geliyoruz. Bu zor coğrafyada devlet doğru yönetilmezse avantajlar dezavantaja, dezavantajlar da felakete dönüşür. Dünyayı bekleyen büyük bir iklim değişikliği krizi var. Yeşil dönüşümde gecikilmemeli. Jeopolitik açıdan önemli bölgeler emperyalist güçlerin hedefinde. Gelişmekte olan ülkelerin yöneticilerinin yanlış kararları, emperyalistlere alan açıyor. Bizim üniter devlet yapısından ve milli devlet anlayışından taviz vermememiz gerekiyor. Türkiye potansiyeli ve üretim kabiliyeti son derece yüksek bir ülke. Yeter ki doğru yönetilsin. Hukuk, adalet, liyakat ve sistem sorununu çözersek önümüz her alanda açılır.”
Paylaş